Avrupa Birliği'nden ‘küresel aktör' olur mu? Veya şöyle soralım, AB, küresel aktör olmak istiyor mu?..
Öyle olduğunu biliyoruz, arayışları gözlemleniyor, istiyorlar; Fransa ve Almanya'nın birliğin içine düştüğü sarmaldan kurtulmak için kıvrandıkları ortada. Zaten Berlin varsa, orada arayış vardır…
Dillerinin altında bakla var, söyleyemiyorlar ama ıslandıkça şişiyor, sonunda çıkaracaklar; “ABD ile olur mu, olmaz mı”? Olmazlanıyorlar…
Onlar kıvrandıkça “içerideki” kaynama buhar çıkarıyor. Basınçtır; ‘Türkiye-Almanya-Fransa: Askeri Rahatsızlıklar' diye bir perdesini 5 Mayıs'ta okudunuz, ters yönü de vardır, o da tehlikeli, Fransa Devlet Başkanı'nın, Genelkurmay Başkanı ve Ordu Komutanlarını yanına alıp resim çektirmesi odur. Çünkü askerî bildirilerin devamı geldi; ‘Le Parisien' gazetesi, bu sefer yüzlerce muvazzaf askerin yeni bildiri hazırlığında olduğunu duyurdu…
Almanya ve Fransa'daki bu askerler NATO/ABD yanlısı mıdır, karşıtı mıdır?
Yoksa, NATO/ABD karşıtı askerleri de peşinden sürükleyen Gladio unsurlarının, Paris ve Berlin'in kendisine çeki-düzen vermesi için operasyon yapması mıdır?..
AB'nin açmazları, satrançta “skewer” durumudur, feda edecekleri ile tehditler arasında sıkışmış görünüyor. Mesele ABD-İngiltere ile Rusya arasında sıkışıp kalmakla -Milliyet'te sevgili Güldener Sonumut, “AB, savunma alanında hem ABD'ye daha fazla katkıda bulunmayı hem de NATO'dan özerk hale gelmeyi hedefliyor” yazmış, mümkün değil tabi, ABD eşittir NATO çünkü- Washington ile Pekin arasında tercihe zorlanmakla kalmıyor sadece, asıl ‘yapı bozum' var…
Onu da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, ‘Avrupa Günü' (9 Mayıs) vesilesiyle yayınladığı kutlamadan anlıyoruz…
“Birlik, son dönemde, mülteci krizi, İslam düşmanlığı, yabancı karşıtlığı, finansal ve mali kırılganlıklar, Birleşik Krallık'ın üyelikten ayrılması ve koronavirüs salgını gibi pek çok meydan okumayla karşı karşıyadır. Birliği ve geleceğini tehdit eden bu sıkıntıların aşılması; cesur ve kuşatıcı bakış açısının yeniden hakim olmasına bağlıdır. Birliğin güçlü bir küresel aktör olmasının önündeki en büyük engel stratejik sabır ve vizyon eksikliğidir. Başta karar alma mekanizmalarının gözden geçirilmesi olmak üzere, Avrupa Birliği'nin yeni bir kurumsal yapıya, yeni bir vizyona, kuşatıcı yeni bir söyleme ihtiyacı vardır”…
‘Nedir', onu da Ankara anlatıyor;
“… Ülkemizin katkısı ve desteği olmadan Birliğin güçlü şekilde varlığını devam ettiremeyeceği aşikârdır. Türkiye'nin üyeliği, bölgesel ve küresel düzeyde etkin, kendi vatandaşlarının yanı sıra bölgesine ve tüm dünyaya umut aşılayan bir Avrupa'nın yükselişinin önünü açacaktır”…
Almanya ve Fransa'da yaşanan/garipsenen gelişmeler her iki ülkenin seçim dönemi konjonktürüyle de ele alınabilir. Ama izah edilebilir mi meçhul…
Almanya yıl içinde seçim görecek. Fransa Mayıs 2022'de. Yakın tarihler. Ancak önceki seçimlerde bu çapta olaylar yaşamadı Avrupa'nın çekirdeği.
Fransa'da bildirilerin hükümet tarafından ezilmek istenmesi, sallantıda olan Macron yönetiminin, güçlenen Marine Le Pen'e yönelik siyasi ittifak/konsolidasyon arayışı olarak da değerlendiriliyor. Öyle ki, ‘Sarı Yelekliler'in bastırılması için ortaya çıkan karanlık grupların arkasında da, bildirici askerlerin yargılanacakları iddiasının arkasında da yine Elysee Sarayı var' deniyor…
Nihayetinde Sartre'ın ülkesinden bahsediyoruz ve ‘darbe korkusu' sınırlı. Yine de Macron'un generallerle Zafer Takı'nın altında verdiği resim manidar sayılmalı…
Almanya'ya gelince…
Tavsiye hatırlatayım…
Geçtiğimiz Perşembe ‘Akıl Odası'nda Süleyman Seyfi Öğün hoca, ‘Babylon Berlin' dizisini önerdi. Berlin'in tarihi kodlarındaki ‘derin devlet'in Covid-19 kadar dirençli olduğunu/yaşadığını orada izleyebilirsiniz. Dahası, NATO/Gladio ile “mutasyona” uğramış bir yaşam formu daha var…
Orijinal virüs de yaşıyor mutasyona uğramış olan da…
Mutasyonlu olan şifanın NATO'da olduğunu söylüyor. Orijinal olan, II. Dünya Savaşı'ndan bu yana tasmalanmış “Reich”ın artık serbest bırakılması gerektiğini!..
Üstüne, Almanya, NATO/ABD'deki gerilemeyi gözlerinin önünde yaşıyor; ABD ve NATO, Ukrayna'da Rusya'ya karşı savaşacak durumda değil! Ukrayna'nın içini dahi yönetecek dermanı yok. ABD Dışişleri Bakanı Blinken'in Kiev ziyareti “arka çıkmak” olarak servis ediliyor ama güvenlik garantisi politikaları adına ağzını bile açamadı, bu yönde soruları duymazdan geldi…
Buradan varacağımız yer neresidir?..
Türkiye-Batı ilişkileri ikiye bölünmüş gibi. Türkiye-ABD başka, Türkiye-Avrupa başka.
Türkiye, Batı ilişkilerinde Avrupa'yı tercih ediyor. Taraf gösteriyor diyebiliriz.
Avrupa'nın çıkarı şurada; Türkiye, AB değerlerini yeniden Avrupa'ya verebilir…
Yani.. Aşısı bizde!
İSRAİL SORUNU…
Tam on yıldır İsrail en rahat dönemini yaşıyor. Sorumlusu, Ortadoğu'daki savrukluk ve kukla hükümetler. ‘Mekânın sahibi' diye sıralanan, S.Arabistan-Mısır-İran gibi ülkelerin Kudüs ve İsrail rezilliği konusundaki tutumu ortada. Yüzleri kızarmıyor. Arap ülkeleri bir araya gelse ne olacak; Kuklalar konseyi, Muppet Show…
Lidersizlik ve koltuklarını güçlü ülkelere yaslama/yaltaklanma politikalarıyla çürüyorlar. Geri kalan bölge ülkelerini saymayın. Hepsi can derdinde. İİT ve Arap Birliği de öyle.
İsrail saldırıları için Biden ABD'si ne yaptı? ‘Haklarıdır' dedi. Biden artık Trump'tır.
Liderlik ve sorumluluk yine Türkiye'ye kalıyor. Bu ağır mesuliyet, Ankara'nın yıkılması için tuzaklar kuran ülkelerle mi paylaşılacak? Yüzleşmeliyiz; İsrail'i destekleyenler zaten ortada. Bir de bölgede timsah gözyaşı dökenler var!
Mescid-i Aksa düşmek üzere. Yıkacaklar, tapınaklarını yapacaklar. Oraya geldik!
Konvansiyonel konuşmaları bırakalım.
Geldikleri yere bir şekilde gitmek gerekiyor.