Bugünlerde bütün gözler, ABD Başkanı Joe Biden'ın 14 Haziran'da Brüksel'de Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iki gün sonra da Cenevre'de Rus lider Putin ile yapacağı ikili görüşmelere kilitlenmiş durumda.
Bu ikili buluşmalara Putin'in 16 Temmuz'da Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüşmesini de eklediğimizde, küresel siyasetin yakın gelecekteki seyrini belirleyecek olan 'ziyaretler tablosu' tamamlanmış olacak.
Bütün enerjisini Asya'ya çeviren Biden yönetiminin Avrasya uzmanlarından oluşan orduları son üç-dört aydır gün yok ki Türkiye, Rusya ve Çin'e dair bir rapor ya da makale yayımlamasın.
Sayılarının çokluğuna rağmen içeriği hayli kısır olan bütün o rapor ve analizlerin ana hedefi, Beştepe ve Kremlin (BK) arasındaki yakınlaşma ile Çin-Türkiye ve Çin-Rusya arasındaki stratejik ilişkileri baltalamaya dayanıyor.
Burada iki ayaklı bir senaryo devrede. İlk adım, ABD ile Avrupa ve Ortadoğu'daki müttefiklerinin Türkiye ile hızla normalleşmesine dayanıyor. İkinci adım ise Türkiye'nin Rusya ve Çin merkezli Asya açılımının sabote edilmesini amaçlıyor.
İlk adımın anlamı, 2013'ten bu yana ülkemize ve liderine karşı açıktan savaş açan Atlantik'in bileğini bükemediği Erdoğan ile tokalaşmasıdır.
İkinci adıma gelince, her taraftan Türkiye'ye uzatılan zeytin dallarının görüş açımızı engellemesini önlemek lazım. Zira Türkiye'yi rehin almak isteyen Atlantik dünyası, Bizans'tan tevarüs ettiği her tür kirli entrikaya önümüzdeki süreçte daha çok başvuracaktır.
Yeni bir sayfa açılsa da Batı'nın Türkiye'ye dair kadim jeo-politikasında değişen bir şey olmayacak. Batı'nın temel amacı Türkiye'yi Asya ve Ortadoğu'dan koparıp yine Atlantik'in güdümüne sokmaktır.
Nitekim Amerikalı diplomatlar uzun süredir Moskova ve Pekin'de yoğun bir Türkiye karşıtı propaganda yürütüyor.
Batı'da köpürttükleri İslamofobi'yi Asya'da Türkofobi'ye dönüştürmenin gayreti içindeler.
ABD, kapalı kapılar ardında Rusya ve Çin'e Türkiye'nin küresel bir güç olmasını hedefleyen Erdoğan'ın stratejik vizyonunun sadece Atlantik için değil Asya için de bir tehdit olacağı sakızını çiğniyor.
Çünkü Türkiye'nin küresel bir güç olması demek Türkiye'nin aynı zamanda bir Balkan gücü, Akdeniz, Ortadoğu, Kuzey Afrika, Kafkasya, Orta Asya, Avrasya ve bir Müslüman gücü olduğu anlamına da geliyor. Korkuları bu!
Bu nedenle Biden yönetiminin asıl derdi ülkemizin Rusya ve Çin ile açtığı sayfaları kapatmak.
Örneğin Ukrayna-Türkiye yakınlaşması, Polonya'nın bizden SİHA alması ve Gürcistan Başbakanı'nın ziyareti vesilesiyle Osetya ve Abhazya gibi sorunlar üzerinden Rusya ve Türkiye arasındaki güveni sarsma dikkat çekiyor.
Ancak Erdoğan ve Putin'in bu tuzaklara düşmemesi ABD'nin işini zorlaştırıyor.
Rusya ve Çin yeni dünyada Türkiye'ye eşit bir partnerlik sunarken Batı ise rehin alacağı Türkiye'yi yeniden Rusya ve Çin'e karşı seferber etmenin hayallerini kuruyor. Ne kadar beyaz sayfa açılsa da bu kolonyal zihniyetten kurtulamadıkça Batı ile Türkiye ilişkilerinin normalleşmesi mümkün değil.
Dolayısıyla Türkiye'nin de içinde yer aldığı yeni bir küresel uzlaşı gerekiyor. Asya güçleri bu realiteyi kabul ederken Atlantik ayak diretiyor. Fakat her geçen dakika Batı'nın aleyhine işliyor. Bu nedenle Biden'ın Erdoğan ve Putin ile yapacağı görüşmeler bir bakıma Atlantik'in geleceğini de belirleyecektir.