Latin Amerika ve Karayipler (LAK), son dönemde sıklıkla yaşanan istikrarsızlıklar ve mevcut yöneticileri, ekonomik zorlukları ve ülke içi sorunları eleştiren sokak protestoları ve gösteri dalgalarıyla gündeme gelirken Küba büyük ölçüde bu tablonun dışında kalmıştı. Geçtiğimiz haftalarda Küba'da başlayan gösterilerse, bölgenin direnen sosyalist modeli adına, bu denli geniş katılımlı olması bakımından bir ilke işaret ediyor.
Diğer yandan LAK genelinde, 1980'lerden bu yana zaman zaman bölgesel dalgalar halinde ortaya çıkan ve hem sağ hem sol yönetimleri hedef alan toplumsal hoşnutsuzluğun ve gösterilerin yaygınlığı düşünüldüğünde, 1959'daki devrimden bu yana kendini bölgedeki değişimlerden izole etmeyi başarmış olan Küba rejiminin artık aynı güçte olmadığı ortada. Ülkede yaşanan protestoları, Kovid-19 salgınının yıkıcı etkileri, ekonomik sorunlar, ABD'de yaşayan muhalif Küba diasporasının çabaları, ABD'nin bitmeyen ekonomik ve siyasal baskılarıyla bölge genelindeki gösteri dalgasının etkileri çerçevesinde açıklamak mümkün. Fakat Küba halkının değişim talebinin sebebini, dış etkiler kadar ülke içinde de aramak gerekiyor. Salgın süreci kriz şartlarını ağırlaştırdı
Küba, rejimin 60 yılı aşan tarihinde çok daha derin ekonomik sorunlarla karşılaştı. Örneğin SSCB'nin çöküşünü ve Küba'ya sağladığı ekonomik desteğin kesilmesini izleyen 1990'larda Kübalılar gıda ve yakıt yetersizliğiyle mücadele ederken pek çok temel ihtiyaç maddesinden de mahrum kaldılar. 1992'de ABD, yıllardır uyguladığı ambargoya rağmen ABD'li firmaların üçüncü ülkeler üzerinden Küba'ya satış yapmalarına verdiği izni kaldırdı. Böylelikle Küba'da durum daha da kötüleşti. Bununla beraber, 5 Ağustos 1994'te yaşanan bir günlük ve rejim tarafından hızla bastırılan yağma ve gösterilerin dışında, geniş katılımlı bir toplumsal tepki gelişmedi veya gelişemedi. Pek çok Kübalı 1990'larda rejimle ülke içinde mücadele etmek yerine, 1959'dan itibaren çoğu kişinin yaptığı gibi genelde güvensiz deniz yolunu kullanarak ülkeden kaçıp ABD'ye sığındı. 2000'lerde rejimi eleştiren az sayıda ve düşük katılımlı gösteriler oldu. 2000'ler aynı zamanda ülkedeki ekonomik sorunların kısmen aşıldığı, LAK bölgesinde pembe dalgayla sol yönetimlerin iş başına geldikleri, Küba'nın LAK ülkeleriyle ilişkilerinin geliştiği ve Çin'in bölgedeki ekonomik ağırlığı ve yatırımlarından Küba'nın da yararlandığı bir dönem oldu. Fakat komünist rejimin efsanevi lideri ve ülkeyi ayakta tutan figür olan Fidel Castro'nun ölümü, Obama döneminde ABD-Küba ilişkilerinde başlayan umut verici açılımların sürdürülmemesi ve ağırlaşan ambargonun getirdiği ekonomik zorluklar Küba'yı olumsuz etkilemeye devam etti.
Bölgede yaşanan gelişmeler neticesinde pembe dalga yönetimlerinin düşüşü ve LAK genelinde yaşanan ekonomik ve siyasal sorunlar, özellikle de Küba'yı model kabul eden Venezuela'da Chavez sonrası dönemde yaşanan siyasal istikrarsızlık ve Venezuela'nın gönderdiği, Küba'ya döviz girdisi sağlamak için üçüncü ülkelere satılan petrol miktarının bu ülkedeki ekonomik sorunlara bağlı olarak azalması Küba ekonomisine zarar verdi. Özellikle geçtiğimiz on yıl içinde Karayipler'de yaşanan tayfunlar başta olmak üzere doğal afetler, Küba ekonomisini zayıflattı, bilhassa gıda üretimi ve temininde azalmaya neden oldu.
Bu arka plan ekseninde Küba'da gerçekleşen protestoları harekete geçiren temel etken; ister rejimin iddia ettiği gibi ABD ambargosuyla isterse muhaliflerin iddia ettikleri gibi içte kötü ekonomi yönetimiyle ilişkili olsun inkâr edilemeyen ekonomik krizdir. Süregelen ekonomik krizi tetikleyen etken, salgının bu küçük ada ekonomisi üzerindeki yansımaları ve var olan sorunları ağırlaştırmasıdır. Salgın süreci, Küba'nın başlıca gelir kaynağı olan turizm gelirlerinin düşmesine yol açtı ve ülke ekonomisinin içinde bulunduğu zorluklara yenilerini ekledi. Özellikle ABD'den gelen uçuşların hem Trump yönetiminin uygulamaları hem de salgın tedbirleri nedeniyle azalması, turizm gelirlerinin yanı sıra ABD'de yaşayan Kübalıların her zaman yaptıkları gibi ülkedeki yakınlarına para, gıda ve ilaç getirme imkanlarını azalttı. İçinde bulunduğumuz günlerde, ülkenin ekonomik gelirlerinin salgın nedeniyle azalması, şeker kamışı hasadını etkileyen kuraklık ve küresel ölçekte gıda fiyatlarının artması gibi faktörler sebebiyle Küba'da 1990'larda yaşanan gıda krizinin tekrarlanmasından endişe ediliyor. Bu çerçevede Küba, küresel ölçekte tanındığı sağlık diplomasisinden yararlanıp salgın sürecinde Avrupa'ya dahi doktor göndererek zorunlu izolasyonunu kırmaya, ürettiği Kovid-19 aşısını gıda ve ihtiyaç maddeleriyle takas etmeyi önererek halkını zorluklardan kurtarmaya çalıştı. Protestoların başlaması üzerine Rusya, Küba'ya gıda ve tıbbi malzeme yardımı gönderdi. ABD Başkanı Joe Biden ise “başarısız devlet” olarak nitelendirdiği Küba'ya insani yardım göndermeyi düşünebileceğini fakat rejime güven duymadığı için bunu yapmadığını açıkladı.
Gösteriler yenilenme talebinin tezahürüKüba, bir ada ekonomisi olması nedeniyle yiyeceğinin çoğunu dışarıdan ithal etmek durumunda. Esasında ABD, Küba'ya gıda ve ilaç ihracatına yönelik ambargoyu 2000 yılı itibarıyla büyük ölçüde kaldırdı ve Küba'nın başlıca gıda tedarikçileri arasında. Küba aynı zamanda Kanada, Venezuela ve Brezilya'nın yanı sıra, Asya ve Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden gıda ithal ediyor. Dolayısıyla gıda krizini, dolaylı etkileri tartışmaya açık olsa da yalnızca ABD'nin ekonomik ambargosuyla ilişkilendirmek doğru olmaz. Küba'nın gıda güvenliğinin sağlanmasıyla ve açlıkla ilgili sorunları yeni değil. Sömürgecilik dönemindeki uygulamalar, bağımsızlık sürecindeki isyanların getirdiği yıkım ve ardından devrim öncesi ve sonrasında önce ABD sonra da Doğu Bloku merkezli olarak yürütülen, belirli ihraç ürünlerine dayalı tarımsal faaliyetler, pek çok LAK ülkesinde olduğu gibi Küba'da da halkı besleyecek ürünlere dayalı sürdürülebilir gıda üretimini zorlaştırdı. Günümüzde, tarım ve hayvancılık ürünlerinin ülke içinde yetiştirilmesi ve ithal ürünlerin dağıtımı, zayiata da yol açan devlet planlamasına, yoğun bürokratik denetime ve bazı yiyeceklerin karneyle dağıtımına bağlı. Bu gerçeklik, halkın ekonomi yönetiminde değişim ve kaynakların daha verimli kullanımının desteklenmesi talebinin önemli bir dayanağı. ABD ambargosunun etkisiyse daha çok Küba'nın yiyecek ithalatı için de fazlasıyla ihtiyaç duyduğu döviz girdisinde, para transferlerinde, ayrıca turizm, ABD'de yaşayan Kübalıların ailelerine gönderdikleri döviz ve yurtdışına sağlık hizmeti satışından elde edilen gelirleri azaltmaya yönelik kısıtlamalarda kendini göstermekte.
Her ne kadar Küba, muhaliflerin susturulması ve insan hakları ihlalleriyle anılsa da gündemdeki gösteriler halihazırda yaşanan gıda yetersizliği, enerji kesintileri ve çıkış yolunun görünmeyişi nedeniyle Küba modelini öncelikle ekonomik boyutuyla tartışma konusu haline getirdi. Küba Devlet Başkanı Miguel Diaz-Canel'in baş sorumlu olarak ABD'yi gösteren açıklamaları haklılık payı taşımakla beraber insanların her gün baş etmek zorunda oldukları sorunlar karşısında sistemin değişmesi gerekliliğini gündeme taşıdı. Bu bağlamda uluslararası basına yansıyan analizlerde, Küba içi ve dışından gelen temel önerinin, tıpkı geçmişte Çin'in ve komünist rejime sahip çeşitli ülkelerin yaptıkları gibi, Küba'nın da ekonomik modelini değiştirmesi gerektiği yönünde olduğu görülüyor. Yeni bir gıda krizinin kapıda olması nedeniyle gösterilerin öncelikli talebi ekonomi yönetiminde değişime gidilmesi ve ABD ambargosunun kaldırılmasına yönelik. Değişim talebi, bir zammın geri alınması veya vergi düzenlemesi önerisinin geri çekilmesi gibi müzakere edilebilir olmayıp, sorunların derinliği nispetinde komünist ekonomik sistemin planlama ve uygulama safhalarında değişiklikler yapılmasını gerektirdiğinden, aynı zamanda bir siyasal değişim talebini de içinde barındırıyor. ABD ambargosunun kaldırılması talebinin karşılanmasıysa ABD'nin Küba politikasının genel çizgisi ve Biden'ın açıklamaları göz önüne alındığında, beklentiler dahilinde değil. Değişim talebinin temel nedenleri
Fidel Castro döneminin karizmatik liderliği, kardeşi Raul Castro'nun başkanlığı döneminin başlarında yerini, ülkenin ekonomik sorunlarının çözümüne ve halkın beklentilerinin karşılanmasına yönelik daha gerçekçi bir bakış açısına bırakmıştı. Fakat ülke içinde beklenen reformlar gerçekleştirilmediği gibi LAK bölgesi ve ABD ile gelişme ümidi veren ilişkiler Küba dışı nedenlerle mesafe alamadı. Üstelik gerek Raul Castro gerekse halefi Diaz-Canel, Fidel'in toplum üzerindeki birleştirici etkisine sahip olamadılar. Günümüzde Küba'daki toplumsal hoşnutsuzluğun geniş katılımlı gösterilerle rejimin eleştirisi şeklinde ortaya çıkışı, olumsuz dış gelişmelerden etkilenen fakat esasında içte değişimi arzu eden bir yenilenme talebinin tezahürü. Bu talepler, rejimin ülkenin içinde bulunduğu ekonomik sorunları aşacağına inancın yitirilmesinin yanında, halkın, otoriter yönetimin uyguladığı siyasal baskıyı artık kabullenmek istemediğini de gösteriyor. Değişim talebinin temel nedenleri; halkın ekonomik sıkıntılara dayanma gücünün kalmaması ve geçmişte Fidel Castro'ya ve rejime inancını koruyan sadık kitlenin giderek yerini bu imgelere sadakati daha zayıf büyüyen ve yaş itibarıyla devrimin Soğuk Savaş dönemindeki küresel prestijini değil de belki ancak 1990'lardaki açlığı hatırlayan bir nesle bırakmış olmasıdır.
AA