Savaş kaybetmiş Paşinyan neden yeniden seçilebildi? Ermenistan'ın komşuları için seçim sonuçlarının anlamı ne? Barışa değil ama savaşsızlık ihtimaline oy verilen Ermenistan'ı ve bölgeyi bundan sonra ne bekliyor? Oğul Tuna yazdı.
Oğul Tuna'nın, ‘Fikir Turu'nda yayımlanan, “Ermenistan'da bundan sonra ne olacak başlıklı?” makalesi şöyle:
Ermenistan'da bölge ülkelerinin aylardır heyecanla beklediği erken seçim nihayet sonuçlandı: 2018'de “Kadife Devrim” ile iktidara gelen, İkinci Karabağ Savaşı sonrası tattığı yenilgiyle Kremlin'in elinde esir hâle gelen Nikol Paşinyan ve partisi oyların %54'ünü aldı.
Tarihte savaş kaybetmiş ve halkı nezdinde acı bir anlaşmayı imzalamış hükûmetlerin tekrar seçim kazandığı nadir görülür olaydır. Paşinyan'ın ifadesiyle, Ermenistan'da şimdi yaşanan “Çelikten Devrim”, 2018'deki “Kadife Devrim”e göre daha güçlü oldu. Bütün bu gelişmeler nihayetinde Ermenistan halkının barışa olan açlığının bir ifadesi.
Nitekim Paşinyan'ın en güçlü rakibi ülkenin ikinci Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan ve arkasındaki “Ermenistan” ittifakıydı. Üçüncü cephe ise Paşinyan'a 2018 yılında da kaybetmiş üçüncü Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan'dı. Hâlihazırdaki hükûmeti ihanet ve teslimiyetçilikle suçlayan, alttan alta Karabağ'daki yenilginin rövanşını ve “Büyük Ermenistan”a giden yolu vaat eden diğer iki ittifak beklenmedik sonuçlar aldı: Koçaryan ve bloku oyların %21'ini alırken Sarkisyan ve ittifakı %5 seviyesinde kaldı.
44 gün süren İkinci Karabağ Savaşı, Ermenistan için bir yıkım olmuştu: Binlerce ölü, belirsiz sayıda esir veren Ermeni tarafı, işgal ettiği Azerbaycan'a ait 7 bölgeden ve Dağlık Karabağ'ın kimi yerleşimlerinden çekilmek zorunda kalmıştı. Ekonomi ve sağlık krizlerinin de etkisiyle içerde büyük tepki gören Paşinyan, Rusların verdiklerini reddettiği “İskander” füze sistemini Ermenistan'ın savaşta kullandığını açıklamış ve 25 Şubat'ta askerî muhtıranın hedefi olmuştu. Yaşanan siyasi çalkantı sonucu erken seçim kararı alınmıştı.
İtibar kaybına uğrayan Paşinyan ne var ki iktidar kaybına uğramadı: Kazandığı seçimlerde Ermenistan halkının daha fazla savaş ve rövanşist politikalara karşıtlığı rol oynasa da iç ve dış meşruiyetini yeniden kurdu. Galibiyetini hem Moskova'dan hem de Batı'dan gelen tebrik mesajlarıyla kutlarken kendisine seçimi rakiplerinin kazandırdığının farkında. Yine de orduda ve siyaset sahnesinde güçlü Rus taraftarı damara karşı, Batıcı parti ve liderlerle bir araya gelebilecek mi, zaman gösterecek.
20 Haziran tarihli seçimde dikkati çeken bir başka nokta ise düşük katılım oranı. Seçmenin yalnızca %49.26'sı oy kullandı (Bu oran 2018'de %48.62'ydi). Paşinyan, sandıkta galip gelse bile oyları 3 yıl öncesine göre geriledi: 2018'de %70.43 oranında tartışmasız bir zafer kazanmışken bugün bu oran %53.69'a düştü. Ülke genelinde oyların çoğunluğunu alan Başbakan, anketlerde kendisine karşı gözüken Erivan ve Sünik (Zengezur)'da dahi kazandı. Bu hususta bahsedilmesi gereken bir isim Kremlin'e yakın “gazeteci” Aram Gabrelyanov'dur. Paşinyan'a “Türk ajanı” gibi isimler takan ve seçimde Koçaryan'ın kazanacağına dair kamuoyu yoklaması sonuçları yayımlayan Gabrelyanov ve benzerlerinin dezenformasyonu da seçmenin tercihini etkiledi. Toplumsal kutuplaşmanın pençesindeki Ermenistan
Adaylık ve seçim süreci barışçıl bir şekilde son bulsa da ortaya çıkan bir başka sonuç Ermenistan toplumunun iyiden iyi kutuplaşması oldu.
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilat (AGİT) gözlemcileri, seçimin rekabetçi bir atmosferde geçtiğini ve iyi yönetildiğini belirtirken kutuplaştırıcı ve saldırgan dilin zararlarının üstünde duruyor. Ermenistan Amerikan Üniversitesi'nden gazeteci Maria Titizian da bu şiddet diline tepki gösteriyor: “Şiddet dolu retorik, karşılıklı güvensizliğin ifadesi ve suçlamalar bölünmeyi derinleştirdi. ‘Öteki'ye duyulan öfkenin kaçınılmaz olduğu yankı odalarını büyüttü. Bir tarafın söylemine karşı olanlar Türk, hain, zombi, ahmak olarak adlandırıldı… Ekranın güvenliği ve anonimliğinin ardından hakaret ve saldırı savurma sanatında ustalaştık.”
Özellikle Paşinyan karşıtlarının başvurduğu ırkçı dil, aslında kendi yenilgilerine giden yolu araladı. Paşinyan'a sürekli “Türk”, “Türk ajanı”, “teslimiyetçi”, “hain” diye mitinglerde hakaret edenler toplum içerisindeki bölünmeyi artırıyor. Nitekim karşı parti ve bloklara oy verenler arasında sözlü ya da fiziksel tartışmalar gittikçe sert bir hâl alıyor. Ancak müesses nizamın parçası olan ve on yıllardır parlamentoya giren pek çok parti ve siyasetçi bu seçimde barajı aşamaması toplumsal barış adına önemli. Ayrıca 30 yıla yakın süredir ülkede egemen olan bu zihniyetten duyulan bıkkınlığı ifade ediyor. “Karabağ klanı” olarak bilinen rövanşist siyasetin mimarları ve takipçilerinin iktidara gelememesi hem Ermenistan hem de komşuları için ümit verici bir gelişme.
Sarkisyan, BBC'nin Rusça servisine verdiği röportajda “Karabağ asla Azerbaycan'ın parçası olmayacak” diyor. Koçaryan da “Mücadelemize parlamentoda ve sokakta devam edeceğiz” diyerek bu kutuplaşmayı kışkırtacak gibi. Keza yurtiçinde Taşnak Partisi ile savaş yanlıları ve yurtdışında diasporaya bağlı örgütler, irredentist (yabancı ülke topraklarındaki soydaşları gerekçe göstererek yayılma siyaseti) söylemlerden vazgeçmediler.
Unutulmamalı ki Ermeni halkının rövanşist ve yayılmacı siyasetçilerden bıkkınlığı Karabağ'dan yüz çevirdikleri anlamına gelmiyor. Fakat Güney Kafkasya'daki en yüksek işsizlik oranına ve en düşük milli gelire sahip Ermenistan'da doğal olarak öncelikler değişiyor. Paşinyan ile beraber barış tamamen bölgeye hâkim olmayacaksa dahi kanlı bir savaş ufukta görünmüyor. Evet, Paşinyan'ın vaatlerinden biri Dağlık Karabağ'ın sınırlarını yeniden çizmekti. Fakat güncel jeopolitik bağlamda bu pek mümkün değil. Güney Kafkasya'da “Büyük Oyun”un dönüşü
Paşinyan'ın seçim sonrası ilk işi Vladimir Putin ile Moskova'nın egemenliğindeki Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü, Bağımsız Devletler Topluluğu ve Avrasya Ekonomik Topluluğu'na bağlılığını ifade etmek oldu. İki lider 24 Haziran'da seçim sonrası ilk kez görüştüler. Aynı gün, Kremlin'e yakın ve ABD tarafından yaptırıma uğramış Ermeni milyarder Samvel Karapetyan Başbakan ile bir araya geldi ve “ekonomik reform” sözü aldı. Paşinyan, hükûmetlerarası müzakere kapsamında bir heyetin 26 Haziran'da Moskova'ya gideceğini ve ülkesinde kurulacak yeni Rus üssü ya da üslerini hakkında görüşüleceğini söyledi. Ayrıca Paşinyan'ın seçim planında İran ile ilişkilere ağırlık verilmesi vaadi önemli bir yer tuttu. Avrasya ülkeleriyle yakın temasa rağmen Paşinyan, koronavirüsü ile ekonomik sıkıntılarla boğuşan Ermenistan için bir çıkış yolu arayabilir.
Seçim arifesinde ABD'nin teşvikiyle Gürcistan, Bakü ile Erivan arasında arabuluculuğa soyunmuş bunun sonucu olarak da Ermeni savaş esirleri ile Ağdam'da savaş suçu sayılabilecek biçimde çatışmalar sonrası yerleştirilen mayın haritaları takas edilmişti. 15 Haziran'da Recep Tayyip Erdoğan ile İlham Aliyev, Karabağ'da bir araya gelmiş ve Şuşa Beyannamesi'ni ilan etmişlerdi. Böylece pek çok yorumcunun da belirttiği üzere Azerbaycan üzerinde NATO şemsiyesinin görülme ihtimali doğmuştu. Ermeni halkının eski Sovyet elitine mensup, siyasetten artan vaktini Moskova ve Paris'teki lüks dairelerinde vakit geçiren diğer adaylar yerine Paşinyan'ı seçmesi bu açıdan da anlamlı.
2018'de “Soros” ve “Batı'nın ajanı” olmakla suçlanan Başbakan, Kremlin karşısında elini güçlendirdi. Fakat bu durum, yalnızca Ermenilerin Paşinyan'ı tercih etmesiyle açıklanamaz. İkinci Karabağ Savaşı'nda kendilerini Türklere [Azerbaycan ve Türkiye'ye] sattığını düşündükleri Ruslara karşı güvensizlik besleyen Ermenistan halkı, kendini açık bir şekilde “Putin'in dostu” olarak adlandıran Koçaryan'ı seçmek istemedi.
Peki, Rusya açısından seçim sonucu ne söylüyor? Tıpkı Şubat sonundaki muhtıra gibi, seçim sonuçları da Rusya'nın Ermenistan üzerindeki hâkimiyetini bir anda yıkacak bir neticeye yol açmayacak. Hâlihazırda ülkede iki askerî üsse sahip, Karabağ'da “barış koruma” gücü bulunduran Rusya'nın pek bir çekincesi yok.
NATO'nun bölgede artacağa benzeyen etkinliğine karşı Kremlin'in, Ermeni elitlerinden hâlâ beklentileri var. Koçaryan bu beklentilerin zirvesini simgelerken, Paşinyan da iyimser bir tablo sunuyor. Carnegie Moscow Center'dan Rus politolog Dmitriy Trenin bu durumu şöyle açıklıyor: “Moskova'nın post-Sovyet coğrafyasındaki yeni kuralı tasdiklendi: Ermenistan seçimlerinin beklenmedik sonucu karşısında rahat gözüken Kremlin ‘Koçaryan benim dostum fakat ülkesine daha çok değer veriyorum. Paşinyan ise zor yoldan da sadakat göstermeyi öğrendi.”
Azerbaycan ve Türkiye arasında Karabağ Savaşı sonrası artan yakınlaşma, hem NATO ekseninde hem de Ankara'nın nüfuzunun genişlemesiyle açıklanabilir. Fakat unutulmamalı ki Bakü de Ankara da Ermenistan ile ekonomik ve ticari ilişkileri yeniden yürütme taraftarı.
Öte taraftan Erivan'ın Dağlık Karabağ'daki rejim ile iş birliği ve yayılmacı politikaları devam ettikçe ilişkilerin tesisi zor. 11 Ocak'ta Aliyev, Paşinyan ve Putin'in Güney Kafkasya'yı karayolu ve demiryolu ile bağlama projesi henüz hayata geçirilmiş değil.
Azerbaycan ile Türkiye'nin Zengezur koridoru üzerinden birleşmesi ise Moskova'nın onayına bağlı. Yine de bölge ülkeleri kendi aralarında barışçıl bir şekilde bir araya gelmezse, “Tek Yol, Tek Kuşak” projesinin dayatmalarıyla bir araya gelmeye zorlanacaklar.
Oğul Tuna Kimdir?
Oğul Tuna - Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu Oğul Tuna Master eğitimini hâlen Fransa'da Lille Siyasal Çalışmalar Enstitüsü'nde (Sciences Po Lille) sürdürüyor. Kaliforniya Üniversitesi, Irvine'da (UCI) Tarih bölümünde doktora programına kabul edilen Tuna, Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi'nde (EDAM) araştırmacı olarak görev yapıyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Timetürk'ün editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Kaynak: fikirturu.com