ANALİZ: 'Fransa'yı 21'inci yüzyıla taşıyacak adam' Macron'un ülkesi paranoya yaşıyor
Sabah gazetesinin uluslararası ilişkiler yazarı Bercan Tutar, 'Fransa'daki beka paniği derinleşiyor' başlıklı yazısında, 'Macron'un son zamanlarda Türk ve İslam düşmanlığı ekseninde yürüttüğü faşist terör stratejisi Avrupa'da bile psikiyatrik bir vaka olarak görülüyor' tespitini paylaştı. Tutar'ın Fransa'nın içinde bulunduğu atmosferi anlattığı analizi...

Oluşturma Tarihi: 2021-02-16 21:25:41

Güncelleme Tarihi: 2021-02-16 21:25:41

Küresel sistemdeki yapısal değişim güç kaybeden Atlantik'teki gelecek kaygısını had safhaya çıkarmış durumda. 1945 sonrasındaki dünya sisteminin kurucusu olan Atlantik dar anlamda ABD, İngiltere ve Fransa'dan oluşuyor. Şimdi bu üyeler hem yükselen Asya güçleriyle mücadele ediyor hem de ironik bir şekilde maruz kaldıkları hezimetten dolayı birbirlerini suçluyorlar. ABD'deki 'hegemonik ölüm' korkusunun yol açtığı stratejik travmalar ile jeo-politik çırpınışlara aşinayız. Güç kaybeden İngiltere olan biteni soğukkanlılıkla karşılarken en histerik tepkiler özellikle Fransa'dan geliyor. Öyle ki Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un son zamanlarda Türk ve İslam düşmanlığı ekseninde yürüttüğü faşist terör stratejisi Avrupa'da bile psikiyatrik bir vaka olarak görülüyor. Bu bağlamda Paris yönetimi, her tür cinnet sınırlarını zorlamaya devam ediyor.

Burada Fransa'nın sadece Türkiye'ye değil Rusya ve Çin'e karşı da şizofrenik bir tutum takındığını unutmayalım. Çünkü bu üç ülkenin yükseldiği alanlar Fransa'nın bir zamanlar sömürge imparatorluklarıydı.

Türkiye'nin Afrika'da Çin ile Doğu Akdeniz, Kuzey Afrika, Kafkasya ve Ortadoğu'da ise Rusya ile birlikte nüfuz sahalarını genişletmesi Fransa'ya jeopolitik hafakanlar yaşatıyor.

Oysa 2017'de 39 yaşında Fransa tarihinin en genç cumhurbaşkanı seçilen Macron, "Fransa'yı 21'inci yüzyıla taşıyacak adam" diye lanse ediliyordu.

Ne var ki seçilene kadar 'serbest piyasa sosyalisti' takılan Macron dış ve iç reel-politik baskılar nedeniyle ırkçılığa dümen kırdı. Faşizme teslim olan Fransa şimdi de en büyük müttefiki ABD'yi temel tehdit olarak algılıyor. Zira Fransa başta Afrika olmak üzere Doğu Akdeniz, Ortadoğu ve Kafkasya'da Türkiye, Rusya ve Çin'e karşı ABD'den istediği yardımı göremediği kanısında.

Norimitsu Onishi

İşte can derdine düşen Fransa bu yüzden ABD'yi hedef alıyor. The Times gazetesinin eski Paris temsilcisi Norimitsu Onishi, Fransa'daki siyaset, akademi ve medya dünyasının içine düştüğü paranoyak atmosferi detaylarıyla anlatan yazısında özet olarak, "Fransız müesses nizamı, ülkesindeki sorunların ana kaynağı olarak ABD'den kaynaklanan sosyal ve siyasi düşünce akımlarını görüyor" tespitinde bulunmuş.

Eskiden üniter devlet yapısıyla övünen Fransa bugün bölünme ve parçalanma korkusu yaşıyor. Bu nedenle Paris bir yandan ABD'nin kirli işlerine daha fazla soyunurken bir yandan da aynı ABD'ye öfke kusuyor. Çift kişilikli bir psikozla karşı karşıyayız.

***

Cumhurbaşkanı Macron ülkesine yönelik tehditler konusunda daha geçenlerde açık biçimde "Asıl tehdit ABD'den ithal edilen sosyal bilim teorileri" demişti. Fransa eğitim bakanı Jean-Michel Blanquer da "Amerikan üniversitelerinden yayılan entelektüel matrikse karşı savaş verdiklerini" söylemişti. Ona göre ABD'deki post-kolonyal, post-modernist ve post-yapısalcı disiplinler hem Fransa'nın siyasi ve sosyal bütünlüğüne zarar veriyor hem de etnik ayrılıkçılara, terörizme ve radikallere entelektüel meşruiyet kazandırıyor.

Hatta bir grup sağcı Fransız avukat, Amerikan akademi dünyasının ideolojik müdahaleleri için meclis soruşturması bile talep etti. Bu kesimler sabah akşam Sayın Erdoğan'a saldıran Le Point dergisi ile Le Figaro gazetesini dahi ABD'nin 'outlet'i diye niteliyor.

François Cusset

Hasılı kelam çöküş sendromuna yakalanan Atlantik ve Fransa'daki travma daha da derinleşecek gibi görünüyor. Nanterre Üniversitesi'nde Amerikan tarihi dersleri veren François Cusset, "Bütün bu çıkışlar korkmuş, zayıflayan ve panik içindeki bir aktörün hareketleri. Bir bakıma büyük bir gücün yaşadığı hezimeti tecrübe ediyoruz" demiş. Tarihçi Cusset noktayı koymuş. Fazla söze yer bırakmamış.