ANALİZ: 'Moskova'nın zayıf olma gibi bir lüksü yok'
Uluslararası ilişkiler yazarı Bercan Tutar, ‘Putin doktrini’ başlıklı yazısında ABD’nin Rusya-Çin ittifakı ile arasındaki gerilimi değerlendirdi. Tutar, ayrıca Rusya’nın ‘Büyük Avrasya’ stratejisinin ABD için ölümcül olduğuna dikkat çekti.

Oluşturma Tarihi: 2021-04-18 19:29:13

Güncelleme Tarihi: 2021-04-18 19:29:13

Soğuk Savaş döneminde dünyayı birlikte yöneten düşman kardeşlerden Rusya ve ABD arasındaki güç mücadelesi hem yeniden alevleniyor hem de yeniden biçimleniyor. Görünürdeki gerekçe Ukrayna krizi olsa da iki aktör arasındaki rekabetin asıl nedeni yeni dünyaya dair farklı jeo-politik anlayıştır.

Zira doğum sancılarını yaşadığımız yeni dünyanın ittifak sistemi yeniden şekillenirken nüfuz alanlarına yönelik iki ülke arasındaki görüş ayrılıkları da giderek derinleşiyor. Bu bağlamda modern Rusya'nın ABD'den farkı dünyaya hükmetmek isteyen bir süper güç olma niyeti taşımamasıdır. Çok kutuplu bir dünya taraftarı Rusya.

Rus Güvenlik Konseyi Başkanı Nikolay Patruşev'in de işaret ettiği gibi Rusya'nın asıl hedefi yakın çevresi. Zaten ne güvenlik öncelikleri ne de kaynakları Moskova'yı sınırlarının bin kilometre ötesine geçerek güç göstermeye zorlayabilir.

'Putin doktrini' diyebileceğimiz yeni Rus güvenlik stratejisinin temelleri de gayet basit: Komşu ülkelerin istikrarlı, NATO'nun zayıf, Çin'in kendisine yakın ve ABD'nin dikkatinin de başka yerlerde olmasını sağlamak. Kriterlerden biri de üçüncü bir tarafın statükoyu mahvedip Moskova'nın güvenlik çıkarlarını zedelememesi. Rusya çevresindeki güvenlik ortamını belli ve öngörülebilir gördüğü müddetçe Dağlık Karabağ savaşında da gördüğümüz üzere bir müdahalede bulunma gereği duymuyor. Nitekim Ermenistan'ın yardım çağrılarını ısrarla geri çevirdi.

Ancak Gürcistan, Ukrayna, Suriye ve Libya krizlerinde gördüğümüz üzere belirsizliğin tırmanması durumunda, Rusya'nın tepkisi hızlı ve sert oluyor. Peki Putin önderliğindeki Rusya bugünün jeopolitiğinde kendisini nerede görüyor?

Amerika'nın stratejisi 'yeni kuşatma' olarak adlandırılabilir. Bu kuşatma, Çin ve Rusya başta olmak üzere ABD'nin rakiplerine karşı ekonomik, siyasal ve askeri bariyerlerle örülmüş özel bölgeler inşa edilmesine dayanıyor. İşte Putin, ABD'nin bu yeni politikasını Rusya'nın tarihsel gücüne kavuşmasını engellemeye yönelik önleyici saldırılar diye niteliyor.

ABD, sıkışmış bir Rusya'nın Avrasya'da alternatif bir güç merkezine dönüşemeyeceğini öngörüyor. Bu varsayıma göre zayıf bir Rusya, Çin yayılmasının korkusuyla ABD'nin 21'inci yüzyıldaki başat projesinde mecburen Atlantik'in ortağı olacak. Ne var ki Putin, Çin'in zaptedilmesinde ABD'ye destek vermemekte kararlı. Bu nedenle Rusya, ABD'nin Çin'i kuşatma planlarının önündeki en büyük engel.

ABD şimdiye kadar Moskova'nın hata yapmasını bekledi. Fakat ABD'nin tuzaklarını gören Vladimir Putin başta Ukrayna ve Suriye olmak üzere Türkiye ile jet krizi, Dağlık Karabağ savaşı, Libya ve Gürcistan gibi testlerden başarıyla çıktı. Zira Putin doktrinine göre ABD küresel liderlik fikrinden vazgeçebilir ama Moskova'nın zayıf olma gibi bir lüksü yok.

Bu yüzden ABD'nin yaptırımlar savaşının hedefi Rusya'yı bitkin düşürmek, sınırlı kaynaklarını bitirtmek, içeride umutsuzluk duygusu yaratıp ardından da Moskova'da çöküşe yol açmak. Bunu gören Rusya, bugün ABD'den doğrudan darbe almamaya ve cepheyi topraklarından uzağa taşıyarak onun dikkatini dağıtmaya çalışıyor. Bunu da Doğu'ya yönelerek yaptı.

Çin ve Türkiye ile stratejik ilişkilerini geliştiren Putin, büyük Batı ailesine katılmak yerine stratejik hedefini Büyük Avrasya'nın istikrarlı hale getirilmesi şeklinde belirledi. Nitekim ABD'nin bütün saldırı, kumpas ve tuzaklarına rağmen Putin doktrini her geçen gün daha da güçleniyor.

Zaten Biden'ın Putin'e 'katil' demesi de bu doktrinin ABD için ne kadar ölümcül olduğunun en somut kanıtı değil mi?