Ortadoğu, Orta Asya, Hint-Pasifik, Kuzey Afrika, Doğu Akdeniz, Afganistan ve Ukrayna başta olmak üzere dünyanın her yerinde ABD'nin hızla güç kaybettiği bir aşamadan geçiyoruz. Bu nedenle ABD Başkanı Joe Biden, 'back to future/geleceğe dönüş' stratejisi kapsamında Türkiye, Rusya ve Çin'e karşı yeniden mevzileniyor.
Biden yönetimi, yeni dünyanın bu üç etk-i li aktörü ile İran ve Kuzey Kore'ye karşı izlediği politikalarda revizyona gidiyor. Strateji belgelerinde bu aktörler için kullanılan 'düşman' kategorisi şimdilik rafa kaldırılıyor. Nitekim ABD Ulusal Güvenlik Konseyi'nde Hint-Pasifik birimi direktörü olan Kurt Campbell, çarşamba günü Stanford Üniversitesi'ndeki bir toplantıda bu gerçeği şöyle itiraf etti: "Çin ve diğer ülkelere karşı devreye sokulan kuşatma dönemi sona eriyor. Artık yeni stratejik parametreler devrede. Dominant paradigma bundan sonra düşmanlık değil rekabet olacak..." Tehdit parametresini yeniden formüle eden Amerikan yönetimi artık hedefindeki ülkeler için 'düşman' yerine 'rakip' ifadesini tercih edecek.
Elbette bu strateji değişikliği ABD'nin Rusya, Türkiye, Çin ve İran gibi ülkelere karşı izlediği kirli siyasetini terk edeceği anlamına gelmiyor. Sadece hedef seçilen ülkelere yönelik askeri güç (hard power) yerine daha çok yumuşak güç (soft power) araçları devreye sokulacak. Seçimlere müdahale, medya propagandası, toplumsal kutuplaşmayı artıracak siyasi ve ekonomik manipülasyonlardan oluşan iç karışıklığa endeksli her tür beşinci ko l faaliyetine yine başvurulacaktır.
Fakat küresel reel-politik güç mücadelesinin ABD'yi zorladığı bu söylem değişikliği bile yükselen Asya'nın zaferi olarak okunmalı. Amerikan retoriğindeki bu zoraki değişim bir bakıma yeni bir dönemin de habercisidir.
Bu bağlamda yeni Amerikan yönetimi 'sözde müttefik' ilan ettiği Türkiye ile de yeni bir sayfa açmaya hazırlanıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da ifade ettiği gibi ABD ile yeni bir dönem başlıyor.
Bu yeni dönemin ilk adımları ise 14 Haziran'da Brüksel'deki NATO zirvesinde, Erdoğan ve Biden arasındaki görüşmeyle atılacak. 16 Haziran'da da Biden ile Rusya lideri Vladimir Putin, Cenevre'de bir araya gelecek. Ardından Putin, 16 Temmuz'da Çin lideri Şi Cinping ile Pekin'de buluşacak.
Küresel siyasette yeni dönemin kodları bu görüşmelerden sonra daha da netleşecektir. Bu çerçevede yeni Amerikan yönetiminin Türkiye'yi yanına çekmek için özel çaba sarf ettiğini görüyoruz. Çünkü Türkiye'nin kararlı duruşu Atlantik'in Rusya ve Çin kuşatmasını zorlaştırmasının yanında ABD, Avrupa ve İsrail ekseninin Ortadoğu, Kafkaslar, Balkanlar, Orta Asya ve Kuzey Afrika'daki operasyon imkânlarını da daraltıyor.
Üstelik Afganistan'dan çıkış stratejisinde de Türkiye, ABD için hayati bir öneme sahip.
Biden yönetimi yeni dönemde Türkiye'nin küresel ve bölgesel dinamiklerdeki ağırlığını hesaba katmak zorunda kalacak. Yani son yıllarda Suriye, Irak, Libya, Körfez, Doğu Akdeniz ve Kafkasya'daki askeri başarılarımız diplomatik zaferlerle taçlanacaktır. Haliyle ABD, Rusya ve Çin gibi ülkelerle Türkiye'nin geliştirdiği otonom ilişkileri benimsemek zorunda kalacaktır.
Bu da Türkiye'nin kendi bölgesinde hegemon bir aktör ve küresel dengelerde de yeni burçlardan biri olduğunun ABD tarafından tescillenmesi demektir.
Yığınla soruna rağmen bu yeni tanımlama, iki ülkenin birbirlerine bakışını ve gelecekteki ilişkilerin hem mahiyetini hem de formunu değiştirecektir. İşte NATO zirvesindeki buluşma her açıdan Joe Biden'ın Türk halkının iradesinin temsilcisi olan Cumhurbaşkanı'mızın meşruiyetini sorgulamaktan vazgeçip 'Erdoğan realitesi' ile yüzleşmesi yani Türkiye'nin gücünü ve bağımsız bir ülke olduğunu kabul etmesi anlamına gelecektir.