ANALİZ: 'Soçi'deki düşman!'
Uluslararası ilişkiler yazarı Bercan Tutar, Erdoğan-Putin arasında Soçi’de yapılan kritik toplantının sonuçlarını, ABD’nin özellikle Suriye’deki planları karşısında ‘yeni bir aşama’ olarak vurguladı

Oluşturma Tarihi: 2021-10-01 01:12:01

Güncelleme Tarihi: 2021-10-01 01:12:01

Tutar'ın “Soçi'deki düşman!” başlıklı yazısı;

Soçi zirvesi öncesi harekete geçen içerideki ve dışarıdaki kriz tellalları yine felaket senaryolarını ballandırmaya başladı. Bütün amaçları, 2017'de başlayan Astana süreci ve diğer Soçi görüşmeleriyle yeni bir aşamaya geçen Türk-Rus ilişkilerini baltalamak.

Kasım 2017, Eylül 2018 ve Mart 2020'deki Soçi görüşmelerinde olduğu gibi bu son Soçi zirvesinde de erkenden mesaiye başlayan Amerikan tandanslı çevreler, yoğun bir manipülasyon kampanyası yürüttü.

Beklentileri ise Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkilerin İdlib nedeniyle bozulması.

Jeo-politika cahili bu çevreler yine hezimete uğrayacak. Umutları yine yıkılacak. Zira dünyanın ve bölgemizin değişen dinamiklerini kavramaktan hâlâ uzaklar. Hâlâ Soğuk Savaş döneminin dar ideolojik kalıpları arasında çırpınıp duruyorlar.

Oysa zirveden önce Rus lider Putin medyaya yaptığı açıklamada Suriye ve Libya'da Türkiye ile gayet olumlu işbirliği içinde olduklarının altını çizdi.

Karabağ'da ateşkesi kontrol noktalarında da Türk ve Rus askerlerinin birlikte çok iyi çalıştıklarını vurguladı. Zirvede ayrıca Afganistan, doğalgaz tedariki, Akkuyu santrali ve S-400'lerin alımı ile askeriteknik işbirliği gibi başlıklar da konuşuldu.

Görüşmeler öncesi, "Müzakereler bazen çetin geçse de sonunu pozitif bir finalle bağlıyoruz. Bakanlıklarımız iki ülke için de faydalı olacak uzlaşılara ulaşmayı öğrendi" diyen Putin, bir bakıma Türkiye ve Rusya arasında kriz bekleyen felaket tellallarını hayal kırklığına uğrattı.

Rus liderin ifadeleri diğerleri gibi bu son zirvenin de iki ülkenin işbirliğinde yeni bir aşamanın işaret fişeği olacağını gösteriyor.

Zira Ankara ve Moskova arasında son yıllarda ivme kazanan reel-politik eşgüdüm Atlantik merkezli küresel ve bölgesel statükoda derin çatlaklara yol açtı.

Bazı rekabet alanlarına rağmen 'özerk ve asimetrik strateji' bağlamında geliştirilen işlevsel ilişkiler her iki ülkeye de ABD ve Avrupa karşısında birçok avantaj sağlıyor

Bu gerçeği bilen Erdoğan ve Putin, iki ülke ilişkilerini zehirleme potansiyeli taşıyan Suriye, Libya, Kırım, Kıbrıs ve Karabağ gibi ciddi sorunlarda bile uzlaşıyı başardı.

Bu yeni diplomasi anlayışı işbirliği imkânlarını her geçen gün daha da artırarak Atlantik'in kirli tezgâhlarını akamete uğratan küresel bir trende dönüşüyor.

Bu bağlamda Astana süreci ve Soçi zirveleri, ABD ile Avrupa'nın 'Taqsim Souria' dedikleri Suriye'yi parçalama ve 'Balkanlaştırma' senaryolarını çökertti.

Haliyle Suriye'de Rusya ve Türkiye'nin karşı karşıya gelmesinin Atlantik dışında kimseye bir yararı yok. İki ülke de bunun farkında. Asıl tehlike ABD'nin terör örgütü PKK/YPG üzerinden Suriye'yi bölme senaryolarını devam ettirmesidir.

Nitekim PKK/YPG'nin elebaşlarından Mazlum Kobani kod adlı Ferhat Abdi Şahin, Soçi zirvesinin başladığı gün İngiliz medyasına "Joe Biden Suriye'de bize desteğini sürdüreceği konusunda güvence verdi" diyerek bu skandal gerçeği itiraf etti. Dolayısıyla Soçi'deki en hayati sorun İdlib'ten ziyade ABD'nin Deyre'z Zor'u 'Berlin Duvarı' yapıp ülkeyi Fırat'ın Doğusu ve Batısı diye bölme projesidir, bir terör devleti inşa stratejisidir.

İşte bu yüzden Erdoğan ve Putin'in Soçi'deki gerçek düşmanı ABD ve onun kirli Suriye planlarıdır. Dolayısıyla son zirvenin ardından Ankara ve Moskova arasındaki yakınlaşmanın daha da artacağı ve iki başkent ile ABD arasındaki makasın ise giderek açılacağı yeni bir evreye gireceğiz.

Sabah