Başta Suudi Arabistan ve BAE olmak üzere kimi Arap ülkeleri İsrail, Yunanistan, Kıbrıs ve Mısır ile sıra dışı askeri ve ekonomik işbirliğine gidiyor. Bu ittifak, Türkiye'nin atacağı adımlarla kısa sürede çökebilir yahut kalıcı hale gelebilir. Peki, nasıl?
Doğu Akdeniz son aylarda sıra dışı işbirliklerine sahne oluyor. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) uçakları Yunanistan'daki tatbikatta yan yana uçuyor, BAE ve İsrail Dışişleri bakanları Güney Kıbrıs'ta yeni bir ortaklığı müjdeliyor, BAE petrolünü İsrail üzerinden Akdeniz'e ulaştıracak anlaşmalar imzalanıyor. Birkaç yıl önceye kadar hiçbir ortak ilgi alanı olmayan bu aktörler arasında artan işbirliği nasıl açıklanabilir? Biri Körfez ülkelerine, diğeri Türkiye'nin dış politikasına odaklanmış iki İsrailli uluslararası ilişkiler uzmanı Yoel Guzansky ile Gallia Lindenstrauss, The Middle East Institute (MEI) için kaleme aldıkları ve aşağıda bazı bölümlerini aktardığımız yazıda, söz konusu ittifakın Türkiye'nin Akdeniz ve Kızıldeniz'de artan etkinliği ve iddialarına karşı kurulduğunu ve ömrünü de Türkiye'nin atacağı adımların belirleyeceğini söylüyor.
“Libya iç savaşından Abraham Anlaşmalarına kadar uzanan gelişmeler, Yunanistan, Kıbrıs, Mısır ve İsrail gibi Doğu Akdeniz devletlerinin ve BAE ve Suudi Arabistan gibi Körfez ülkelerinin çıkarlarının daha uyumlu göründüğü bir alan yarattı. Enerji sektörü gibi alanlarda daha önce ilgisiz gibi görünen gelişmeler, şimdi iki bölgenin birbirine bağımlılığını daha da sağlamlaştırdı. Üstelik bu ülkelerin İsrail ile ilişkileri artık ilişkilerin derinleşmesine engel olarak görülmüyor. Aksine İsrail, konumu, askeri ve teknolojik gücünün yanı sıra ortak çıkarların bir sonucu olarak, şimdi bu gelişen ilişkilerde arzu edilen bir ortak haline geldi.
Türk-İsrail ilişkilerinde Altın Çağ ve Mavi Marmara
İsrail'in, Yunanistan ve Güney Kıbrıs'la artan işbirliği, Yunanistan'ın Körfez ve Arap ülkeleri ile arasında gelişenden çok daha eskiye dayanıyor. Geçmişte İsrail'in Kıbrıs sorununda Arap dünyasını kendi safında tutma arzusu ve Mısır'daki Kıptilerin hassas meselesi nedeniyle bu ülkenin Yunanistan ve Kıbrıs ile ilişkileri zorluydu. Ayrıca Türk-İsrail ilişkilerinin altın çağı, bu ülkeleri birbirinden uzaklaştırdı. Ancak 2010 yılından itibaren Mavi Marmara olayı sonrasında Türkiye-İsrail ilişkilerinde yaşanan bozulma, Doğu Akdeniz'deki doğalgaz keşifleri ve Kıbrıs'ta da ekonomik krize yol açan Yunanistan borç krizi karşısında ilişkiler gelişmeye başladı. Aynı durum Türkiye ile ilişkileri de son derece gergin olan Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el-Sisi'nin 2014'te iktidara gelmesiyle bugünkü şeklini almaya başlayan Yunanistan-Kıbrıs-Mısır üçgeni için de hemen hemen geçerli. (…)
Son yıllarda Riyad ve Abu Dabi, özellikle Akdeniz ve Kızıldeniz'de etki ve müdahale alanının sınırlarını genişletmeyi amaçlayan Türkiye'nin iddialı girişimlerinden endişe duyan ülkelerle işbirliğini derinleştirmenin yollarını aramaya başladılar. Ankara, Riyad ve Abu Dabi, Ortadoğu'da on yıl önce başlayan karışıklığın ardından bölgesel düzeni şekillendirmek için birbirleriyle yarışıyor. En önemlisi, BAE ve Suudi Arabistan, Müslüman Kardeşler hareketine karşı geniş kapsamlı mücadelelerinde Mısır'daki Sisi rejimini destekliyor.
Ankara jeo-stratejik bir rakip
Katar'daki Türk askerî üssü de 2017'den bu yana Riyad, Abu Dabi ve Ankara arasında süregelen bir gerilim kaynağı. Her üç ülke de, kendi sınırlarından çok uzakta, istikrarsızlık ve güç boşluklarının damgasını vurduğu sahalara müdahale etmeye başladı. Libya'daki iç savaşa çeşitli aktörlerin dahil olması ve buna benzer diğer gelişmeler, Doğu Akdeniz'deki gelişmeler üzerinde önemli bir etki yarattı. Ülkeler, askerî üsler ve limanlar inşa etmenin ya da kendileri adına savaşanlara destek vermenin yanı sıra, çıkarlarını korumak için gevşek de olsa ittifaklar oluşturmaya çalışıyorlar.
Benzer gerekçeler, Ankara'yı jeo-stratejik bir rakip (ve Abu Dabi örneğinde de ideolojik bir rakip) olarak gören İsrail ile BAE arasındaki normalleşme anlaşmasına da katkıda bulundu. Bu gelişmeler, Kıbrıs ve Yunanistan'ın Doğu Akdeniz'i de içine alan ve Türkiye karşısındaki görece askerî zayıflığını telafi etmeyi amaçlayan diplomatik girişimleriyle de uyumlu.
İki kesim arasında sıklıkla gerçekleşen görüşmeler, hava tatbikatları, (…) 2020'de Doğu Akdeniz'de gerilimin belirgin bir şekilde arttığını, Körfez ülkelerinin Yunanistan'a desteğini ve dayanışmasını göstermek ve söz konusu ülkelerin Ankara'ya iddialı politikasını engellemeye kararlı olduğunu göstermek için tasarlandı.
Tuhaf çiftlerin evliliği mutluluk getir mi?
Körfez ülkeleri ile Yunanistan arasındaki bağların jeopolitik yönünün önemli ölçüde güçlenmesi, son birkaç yılda gerçekleşti. Daha önce, Körfez ile Doğu Akdeniz arasındaki ilişkiler, oldukça sınırlı bir ölçekte de olsa, öncelikle ekonomi ve ticarete dayanıyordu. Suudi Arabistan ile Yunanistan arasındaki ikili ticaret 2020'de yaklaşık 1 milyar dolar, Yunanistan ile BAE arasındaki ticaret ise 2019'da 400 milyon dolar civarındaydı. Karşılaştırma yapmak gerekirse, Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki ikili ticaret yaklaşık 5 milyar dolar, Türkiye ve BAE arasındaki ikili ticaret 2018'de yaklaşık 7 milyar dolara ulaşmıştı.
Enerji açısından, Doğu Akdeniz'deki gaz keşifleri, Kıbrıs, Yunanistan, İsrail ve Mısır'ı işbirliğini güçlendirmeye teşvik ediyor. Bunun en iyi örneği, Doğu Akdeniz Gaz Forumu'nun (EMGF) 2019'da kurulması.
BAE, EMGF'ye 2021'de gözlemci olarak katılmak istedi, ancak Ramallah'ın Abraham Anlaşmalarını protesto eden Filistinlilerin vetosuyla engellendi. İsrail kıyılarındaki gaz sahalarından Kıbrıs ve Yunanistan üzerinden Avrupa'ya uzanan Doğu Akdeniz (East Med) boru hattının inşası için 2020 yılında bir anlaşma imzalandı. Bununla birlikte, en uzun ve en derin denizaltı gaz ihracat boru hattını inşa etme planları, başlangıçta aşırı derecede iddialıydı. Türkiye-Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (GNA) arasında 2019'da imzalan Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşması1 gereğince, boru hattı tartışmalı sulardan geçeceği için taraflar arasındaki ilişki daha da karmaşık hale gelecek gibi görünüyor. Güzergâhta yapılacak değişiklikler gündemde, ancak yeni güzergâh Ankara'da yine de hoşnutsuzluğa neden olacağa benziyor.
Her iki tarafın da yakındığı bir başka alan ise Akdeniz üzerinden yapılacak petrol ihracatı. Bu ihracat uzun süredir Süveyş Kanalı üzerinden yapılıyordu. BAE, 2020'de imzalanan yeni bir anlaşma ile petrol ihracatının İsrail üzerinden yapılması şart koşuldu.
Bir başka ilginç gelişme, bir BAE şirketinin ülkenin açık deniz doğal gaz alanlarından birinde yer alan bir İsrail firmasının hisselerini satın alması oldu. Bu, Yunanistan'ın sahibi olduğu Energean şirketinin İsrail'in bazı doğal gaz keşiflerinde halihazırda var olan hisselerine katkıda bulunuyor.
Abu Dabi'nin Ankara ile olan gerilimi BAE'yi Yunanistan'ın en yakın Arap ortağı haline getirdi. Atina, Abu Dabi'nin Suriye'deki çabalarını destekliyor ve Libya'da BAE'nin en azından yakın zamana kadar desteklediği General Halife Hafter ile diyalog yürütüyor. BAE ve Suudi Arabistan, Yunanistan'la (ve aynı zamanda Türkiye karşıtı kampta yer alan Fransa ile) bağlarını güçlendirerek, yalnızca Türkiye'nin artan iddiasına karşı koymakla kalmayıp, aynı zamanda AB ile daha yakın ve daha güçlü bağlar kurmaya çalışıyor. Yunanistan ve Kıbrıs ile kurulan ilişkilerde İsrail'in açık bir çıkarı söz konusu, çünkü AB ülkelerinin Kudüs'te İsrail karşıtı olarak görülen kararları engellemesini veya yumuşatmasını sağlamak istiyor.
Birkaç Körfez ülkesi ile Yunanistan arasındaki yakın ilişki, Türkiye'nin Joe Biden'in başkan seçilmesinin ardından dış politikasını değiştirmeye çalıştığı bir döneme denk geliyor. Türkiye, belirli bir pragmatizmle Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Yunanistan ile düzgün ilişkileri yeniden kurma arzusunda. İsrail ile ilişkileri normalleştirmek için benzer bir girişimde bulunuyor, ancak bu çabalar İsrail ile Filistinliler arasında Mayıs 2021'de artan şiddet çerçevesinde durduruldu. Ayrıca Ankara, ilişkileri yeniden başlatma çabalarının samimi olduğunu ve amacının yalnızca kendisine karşı kurulan ittifakı bozmak olmadığını kanıtlamakta zorlanıyor.
Türkiye ile askerî denge kurmaları güç
Ortaya çıkan bu bölgeler arası oluşumun kalıcılığı ve bağlayıcılığı şüpheli olsa da, özellikle BAE ve Yunanistan arasında imzalanan savunma anlaşması dikkate alındığında, tarafların kendi çıkarları ve ihtiyaçları için aralarında ekonomik olanlar dâhil birbirlerinden yardım ve destek beklemeleri mümkün. BAE ve Suudi Arabistan'ın askeri gücü, Doğu Akdeniz'de Yunanistan ile Türkiye arasındaki güç dengesini değiştirmek için yetersiz ve Yunanistan'ın Arap Yarımadası'nın savunmasına askeri katkısı da önemsiz. (…)
Bu yeni bölgelerarası oluşum, doğası gereği geçici ve bağlayıcı olmasa da, Ankara'nın izolasyonunu artırdığı ve bölgesel politikasını yeniden gözden geçirmeye zorladığı için önemli bir siyasi önceliğe sahip. Çeşitli ülkelerin karar alıcıları tarafından yapılan açıklamalarda, gayri resmi uyumun amacının herhangi bir tehdidin ötesine geçtiği; tüm gelişmelerin, Türkiye'nin iddialı eylemleri düşünülmeksizin bölgesel istikrarı desteklemek için tasarlandığı birden fazla kez belirtilse de, ilişkilerin bu noktaya ulaşıp ulaşamayacağından şüphe ediliyor.
İttifakın geleceği ABD ve Türkiye'ye bağlı
Birkaç Körfez devletini son yıllarda Doğu Akdeniz'deki müdahil olmaya yönlendiren stratejik nedenler, büyük ölçüde belli koşullara bağlı ve dolayısıyla de geçici. Örneğin, bölgedeki Türk ve ABD politikasındaki değişiklikler, türlü ayarlamalar, Körfez ülkelerinin uzak bir sahada askeri varlık ihtiyacını kesinlikle etkileyecek gibi.
Türkiye, ilişkileri geliştirmek için Suudi Arabistan, İsrail, Mısır ve BAE'ye nabız yoklayıcılar göndermeye başladı bile. Ankara, iddialı politikalarından daha kalıcı bir geri çekilmeye devam ederse, bu, Yunanlılar ve Rumlarla Körfez ülkeleri arasındaki gelecekteki ilişkileri gevşetecektir.
Buna ek olarak, ABD Ortadoğu'daki müdahalesini azaltma arzusunu ve bölgesel müttefiklerine onları terk etmediğini açıklama ihtiyacını dengelemeyi başarırsa, Türkiye'nin bağımsız harekete geçmeye ilgisi azalacaktır.
Ancak bölgedeki mevcut eğilimler ters yönde ilerliyor gibi göründüğünden ve Türkiye'ye yönelik stratejik denge ve paylaşılan olumsuz tutum göz önüne alındığında, şu anda geçici olan şey kalıcı hale gelebilir ve ortaya çıkan İsrail ve Mısır destekli Yunan-Körfez uyumu kök salabilir.”
Kaynak: https://fikirturu.com/