ANALİZ: Türkiye, Yunanistan ve İran arasında sıkışma mı yaşıyor?
Uluslararası ilişkiler profesörü Süleyman Seyfi Öğün, ABD’de Biden yönetiminin iş başı yapmasıyla birlikte uluslararası ilişkilerde önemli değişiklikler yaşandığını, Türkiye’nin Batı’da Yunanistan, Doğu’da ise İran arasında bir sıkışmışlık yaşadığına dikkat çekti. Prof. Dr. Öğün’ün ‘Türbülans’ başlıklı analiz yazısı…

Oluşturma Tarihi: 2021-05-11 16:57:27

Güncelleme Tarihi: 2021-05-11 16:57:27

ABD'nin dünyâ siyâsetlerindeki yeni açılımın bir merkez değişimi ihtivâ ettiğini artık görebiliyoruz. Trump devrinde merkez ağırlıklı olarak Ortadoğu ve elbette İsrâil idi. Buna göre İsrâil; Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve BAE ile kaynaştırılacak, Sûriye'de, Irak'ın kuzeyini de içine alacak bir PKK devleti inşâ edilecekti. Hedefte birinci derecede İran, ikinci derecede de Türkiye vardı. Avrupa ve Rusya ise, tâbir yerindeyse boşa çıkarılmıştı.

Biden ise, neredeyse tam aksi bir çizgiyi temsil ediyor. Onun yeni Rusya ve Avrupa siyâsetlerinden daha evvel bahsettik. Buna dönmeyeceğim. Dikkâtimizi Orta Doğu'ya vermemiz gerekiyor. Biden İsrâil'e görece mesâfe koymuş durumda. İsrâil'de yaşanan siyâsî belirsizlik ise buna eşlik ediyor. Suudî Arabistan'da Trump devrinin yıldız siyâsetçisi Prens Bin Selman, Kaşıkçı cinâyeti dosyası üzerinden sıkıştırıldı. Ürdün bir saray içi darbe teşebbüsü ile sarsıldı. Trump'ın “en sevdiğim diktatör” dediği Sîsi, Biden'dan istediği gibi yüz bulamadı. Bütün alâka, Trump devrinin şeytanlaştırdığı İran'a gösterilmeye başladı. İran'a nükleer anlaşmanın yenilenmesi ve uygulanan ambargoların yumuşatılması gibi câzip tekliflerle gelindi. Bununla da kalmadı; aralarındaki bâzı çatlaklar belirginleşse de Suudî Arabistan ve BAE, İran'a yakınlaşma yolunda adımlar attı. Dahası, Suudî Arabistan gelişmeleri bir üst boyuta taşıyıp, Irak ve Sûriye ile sıcak ve yakın ilişkiler kurmaya yöneldi. Küre Koalisyonu artık yaşamıyor. Bu son derecede açık.

Türkiye bu sarsıntıyı gördü ve kendi lehine çevirmeye gayret etti. Mısır ve Suudî Arabistan, hattâ İsrâil ile yumuşama siyâsetleri geliştirmeye dâir teşebbüsleri tâkip etmeye başladık. Bâzı mesâfelerin katedildiği de anlaşılıyor. Lâkin, olacaksa bile yumuşamanın çok zorlu süreçlerin atlatılmasına muhtaç olduğu anlaşılıyor. Bunun tâze bir misâlini yaşadık. İsrâil'in Kudüs'de Kadir Gecesi'ni Mescid-i Aksâ' da idrâk etmek isteyen Müslümanlara uyguladığı şiddet ve bunun arkasından gelen Türkiye'nin tepkisi ilişkileri yeniden germeye yetti.

Şahsen, Ortadoğu'daki gelişmeleri, bâzı çevrelerin yaptığı gibi pek de Türkiye'nin hayrına yormuyorum. İsrâil'in merkezde olduğu bir yapının dağılması, evet kâğıt üzerinde Türkiye için bir fırsat doğurmuş gibi görülebilir. Ama, bu boşluğun nasıl doldurulduğuna iyi bakmak gerekiyor. Gidişâttan anlaşılıyor ki, artık yeni merkez İran olacak. İran artık yeni pivotlardan birisi. Çin ile yaptığı anlaşma, bu kadim ve komşu devletin elini bir hayli kuvvetlendirmiş durumda. ABD, arkasındaki halk desteğinin hayli zayıflamış olduğunu bildiği İran rejimini, bu defa karşısına alarak sert güç kullanarak değil, bilhassa ılımlıları destekleyerek yanına çekmek istiyor. Muhtemel ABD-İran ilişkisinin, Türkiye hesâbına aktarılabilecek müspet bir neticesi olacağından ümitvâr olmamak gerekiyor. CENTO ve İran Devrimi sonrasında İran ve Türkiye arasındaki dengelerin hep ters orantılı işlediğini biliyoruz. Bu evrede de bu ters orantılı ilişkinin işleyeceğini düşünüyorum. ABD, 1980'lerde İran'ı dışlamak için Türkiye ile yakınlaştı. Türkiye ve İran buna karşı, sorunlu olmalarına rağmen çatışmasız, hattâ yer yer işbirliği yapmaya dayalı bir yolu tercih etti. Bu yolu ayakta tutan bir diğer gelişme ise, ABD'nin 1990'lardan günümüze kadar her iki devleti de dışlamasıydı. Bugün ise İran'a gösterdiği şaşırtıcı destek tabloyu değiştirecek görünüyor. Kuzey Irak'da Haşdi Şabi ile PKK'nın ortak bir çizgiye getirilmesi, Kuzey Irak Kürt yönetimi üzerinde ağırlaşan baskı bunun emâreleri olarak değerlendirilebilir. Doğrusu, Türkiye Cumhûriyeti ile İran İslâm Cumhûriyeti arasındaki ilişkilerin istikbâlini, esenlikli bir istikbâl olarak değerlendirmekte tereddüt ediyorum. Hele hele Türkiye'nin Kafkasya'da, Âzerbaycan ile berâber gösterdiği başarının mühim bir kırılma noktası olduğu dikkatten kaçmazsa tablo daha net anlaşılabilir.

Evet, oyun masası artık Asya'nın içlerine taşınmış vaziyette. ABD İran üzerinden kurduğu bu yeni oyuna Pâkistan'ı da dâhil etmek niyetinde. Bunun için de Suudîleri kullanıyor. Şu aralar Suudî Arabistan ile Pâkistan ilişkilerine dikkât etmek gerekiyor. Muhtemelen Pâkistan, ABD'nin Afganistan'a yığdığı terör unsurlarıyla korkutulup teslim alınmak isteniyor. Muhtemelen Pakistan'dan Çin ile geliştirdiği bağları gevşetmesi arzu ediliyor. Ödül para, cezâ ise terör.. Pâkistan'ın tepkisini ve nihâî tercihini doğrusu merak ediyorum. ABD'nin istediğinin İran ve Pâkistan'ı içine alan yeni bir CENTO yapılanması olduğunu düşünüyorum. Afganistan üzerine daha evvel yazdım. İlerideki günlerde bu kara deliğin terörle daha da karartılarak ve de mücâvir Türk devletlerini de içine çekerek, ABD'nin hem Rusya, hem de Çin'e karşı açtığı yeni cephenin merkezine dönüştürüleceği anlaşılıyor. Bunun aynı zamanda, Türkiye'nin de Hazar üzerinden geliştirmek istediği Türkistan hattını da engellemeye mâtuf bir boyutu olduğunu düşünmemek için bir sebep yok.

Küre Koalisyonu nasıl dağıldıysa, Astana ve Soçi zeminlerinin de altının boşaldığı anlaşılıyor. Rusya-İran ilişkileri sarsıntı geçiriyor. Türkiye-Rusya bağlarında da aşınmalar olduğunu dikkâtten kaçırmamak gerekiyor. Doğrusu Türkiye'nin Batı'da Yunanistan, Doğu'da ise İran arasında bir sıkışmışlık yaşadığını görmemiz lâzım. Bu baskı Türkiye'yi yeniden bütün bedelleri ödeyerek yeniden NATO çizgisine dönmeye zorluyor. Elbette buraya kadar yaptığımız değerlendirmeler bir siyâset teklif etmiyor. Sâdece tesirli, yeni bir siyâset oluşturmanın gerekliliğine işâret eden bir dizi tespitten ibâret…