Amerika'daki anne cinayeti vakası sosyal medyada birbirinden çılgın eğilimleri açığa çıkarırken, 8 yıl hapisten sonra serbest bırakılan kadın dünya medyasında ve sosyal medyasında konuşuluyor.
Habertürk yazarı Ayşe Özek Karasu, Amerikalı kadının milyonlarca "hayran" kazandıran hikayesini ilginç detaylarıyla köşesine taşıdı...
HAKKINDA FİLMLER VE KİTAPLAR ÇIKTI
Gypsy Rose Blanchard'ın hayatı fıkra değil, çok sahici ve çok acınası. Olay mahalli Louisiana ve Katrina afetinden sonra Missouri… Erkek arkadaşı annesini bıçaklayarak öldürürken suç ortağı Gypsy; ikinci derecede cinayetten 10 yıl hapis cezası aldı, sekiz yılını yattı, geçen aralık ayında da afla serbest kaldı.
Şimdi sosyal medya ahalisi Gypsy Rose'u beğenmelere doyamıyor, Instagram'da 8.2 milyon, TikTok'ta 9 milyonu aşkın takipçisi var. Her fotoğrafı milyonlarca like alıyor, anne katlinde cesaretinden ötürü “Kraliçe” diye yüceltenler çıkıyor. Hapisteyken çıkma teklifleri yağıyor, nitekim içlerinden biriyle evleniyor. Geçmişte hikayesi Hulu'da “The Act” dizisine, HBO'da belgesele konu oluyor. Bugünlerde de “Released” başlıklı kitabı piyasaya çıkıyor, belgesel dizisi yayınlanıyor.
TUHAF BİR SENDROM: MÜNCHAUSEN
Gypsy Rose Blanchard hayranlığını, yıllar sonra bugün bile fan kitlesi bulunan Ted Bundy'ye ya da tuhaf şekilde kadın mıknatısı diğer seri katillere olan düşkünlüğe benzetmemek lazım. Gypsy'nin farkı, cinayetin suç ortağı olmadan çok önce, yıllarca işkence görmüş kurban kimliğini taşıması. Çünkü öldürülen anne Dee Dee Blanchard, “Münchausen by proxy” denilen sendromdan muzdarip. Bu bozukluğun Münchausen Sendromu'ndan farkı, kişinin ilgi çekmek için kendine hastalık yapıştırmak yerine çocuğunun hasta olduğuna inanması ya da öyle göstermesi, morfin türevlerine varacak kadar çocuğu ilaca boğması ve ileri safhada doktorları ameliyata bile ikna etmesi; “by proxy”, yani “vekaleten” hastalık. Bir çocuk istismarı formu.
Gypsy Rose Blanchard vakasında sendromun anlaşılması yıllar alıyor, hatta hakikatin ortaya çıkması için, yardımcı hemşire olan anne Dee Dee'nin ölmesi gerekiyor… Cinayete kurban gidene kadar Amerika'nın sevgilisi bir şahsiyet Dee Dee Blanchard, zavallı hasta çocuğunun üzerine titreyen fedakar bir anne. Çocukta her türlü hastalık var; lösemi, epilepsi, kas distrofisi ve serebral palsi nedeniyle felç, bu yüzden tekerlekli sandalyeye mahkum. Görme ve işitme bozukluğu da bulunuyor, gıda ve ilaç alımı beslenme tüpü marifetiyle yapılıyor.
Herşey Gypsy Rose sekiz yaşına geldiğinde başlıyor. Anne, boşandığı eşi Rod Blanchard'a kızlarının çok ağır hasta olduğunu söylüyor ve o tarih itibariyle baba-kız asla yalnız kalamıyor. Kızın hayatı hastane ve doktor muayenehanelerinde geçmeye başlıyor. Gypsy Rose göz ameliyatı, mide ameliyatları geçiriyor, annenin zoruyla tükürük bezleri alınıyor. Hastalıklar fake, ilaçlar ve ameliyatlar sahici. Dee Dee Blanchard, kızına diş etlerini uyuşturan ilaç veriyor, doktorları salya akıttığına inandırmak için. Tükürük bezleri alındıktan sonra dişleri dökülmeye başlıyor çocuğun.
Sonraları ABC'deki röportajda anlatıyor Gypsy Rose; yemek yiyebildiğini, beslenme tüpüne ihtiyacı olmadığını, yürüyebildiğini ve tekerlekli sandalyeye gerek olmadığını da biliyor ama lösemiye inanıyor, bu yüzden sayısız ilaç alıyor. Bir gün Dee Dee kızının kafasını sıfır numaraya vuruyor, “Nasıl olsa saçların dökülecek günün birinde” diyerek.
CİNAYET VE YÜRÜYEN GYPSY ŞOKU
Katrina kasırgasında evlerini kaybedince Missouri'ye taşınıyorlar. Yardım kuruluşu Habitat for Humanity, anne-kız için pembe şirin bir ev inşa ediyor, tekerlekli sandalye için rampasıyla. Kadın artık çalışmıyor, sosyal güvenlik ve malullük ödemeleri ve gıda pullarıyla geçiniyorlar, hastane masrafları Medicaid sağlık yardımıyla karşılanıyor.
Hastane zamanları dışında Gypsy ve Dee Dee ülkeyi turluyor, konserler ve kızın sevdiği şöhretlerle buluşmalar, galalar ve Disney World ziyaretleri birbirini kovalıyor. Masraflar hayır kurumlarından. Hediyeler ve nakit para akışı da var yufka yüreklilerden. Sendrom, dolandırıcılığı da beraberinde getiriyor haliyle.
ANNESİNİN ÖLMESİNİ İSTİYOR
Kızı zorla bebek sesiyle konuşturan annenin belgede tahrifatla 1991 olan doğum yılını 1995 yaparak yaşını da küçülttüğü sonra ortaya çıkıyor. Sonradan anlattığına göre Gypsy'nin birkaç kaçma girişimi oluyor, her seferinde fiziksel şiddet görüyor. Kızı elbise askısıyla dövüyor, yatağa zincirliyor. Kaçma ihtimaline karşı oda kapısına çan takıyor.
Gerçek yaşını tam bilemiyor Gypsy. Dışarıdaki hayatı merak ediyor, bir Hıristiyan çöpçatan sitesinden erkek arkadaş ediniyor; Wisconsin'den Nicholas Godejohn. Uzaktan ilişki iki buçuk yıl sürüyor. Sonunda buluşmaya karar veriyorlar. Annesiyle tanıştırmaya yelteniyor. İleride katili olacak oğlanın varlığını öğrenen Dee Dee çileden çıkıyor ortalığı kırıp döküyor, kızına “sürtük, kaltak, o….u” diye küfürler yağdırıyor. Kavga aylar boyunca sürüyor. Artık annesinin ölmesini istiyor Gypsy Rose.
SOSYAL MEDYA İTİRAFI
Röportajda itiraf ediyor: “Ölmesini istiyordum ama nefret ettiğim için değil. Sadece kaçıp kurtulmak istediğim için…”
14 Haziran 2015'te Dee Dee Blanchard yatak odasında bıçaklanarak öldürülmüş halde bulunuyor. Anne-kızın ortak Facebook hesabında “O….u öldü” mesajını gören komşuların ihbarı üzerine gelen polis buluyor. Polis, IP adresinin izini sürüyor ve Godejohn'un Wisconsin'deki evinde yakalanıyorlar. İtiraflar geliyor; kız banyoya kapanıp kaskatı kesilmiş, oğlan anneyi bıçaklarken. Dee Dee, can çekişirken birkaç kez kızının adı çıkmış ağzından. Sonra sevişmişler, çıkıp gitmişler evden. Gypsy, o galiz Facebook mesajını annesinin cesedi bulunsun da uygun şekilde gömülsün diye yazmış.
Erkek arkadaşın itirafı: “Gypsy'yi korumak ve annesinden kurtarmak istiyordum. Yaptım, çünkü onu seviyordum. Onunla bir hayat sürmek istiyordum gerçekten…”
DOLAPLAR DOLUSU İLAÇ VE 150 HEKİM
Mahkemeye çıkarılan Gypsy'nin sapasağlam yürüdüğünü gören Amerika şok geçiriyor. Gypsy, evde bile yürüme izni olmadığını söylüyor, “Tek hastalığım vardı, o da göz tembelliği” diye anlatıyor. Savcıyla anlaşarak suç ortaklığını itiraf edince ikinci derecede cinayetten 10 yıl hapis cezası alıyor, erkek arkadaş Nicholas Godejohn ise afsız müebbete mahkum oluyor.
Gypsy cezaevi yıllarında verdiği röportajda yeni hayatını şöyle anlatıyor: “Annemle geçen önceki hapis hayatımda yürüyemiyor, yemek yiyemiyor, arkadaş edinemiyordum. Dışarı çıkamıyordum. Şimdiki hapis hayatımda ise daha özgürüm. Çünkü normal bir kadın gibi yaşama hakkına sahibim…”
Cinayet soruşturması sırasında şirin pembe evde yapılan aramada Gypsy'ye yıllar içinde verilmiş dolaplar dolusu ilaç ortaya çıkarılıyor. Tıbbi belgeler Gypsy'nin o yıllarda en az 150 hekim tarafından “tedavi” edildiğini gösteriyor.
CEZAEVİ ROMANSLARI
Gypsy Rose Blanchard şimdi 32 yaşında ve geçen 28 Aralık'ta serbest kalıyor, hemen ertesi gün ilk selfie'sini paylaşıyor. Hikayesi medyada, sosyal medyada oburca tüketiliyor. Kendisi de bolca konuşmaya meyilli, annesini öldürdükleri için pişman olduğunu söylüyor.
Dört yıl önce Hulu'da yayınlanan “The Act” dizisinde anneyi Patricia Arquette, Gypsy'yi de Joey King canlandırmıştı. Diziyi henüz seyretmemiş, yeni bir dizi veya sinema filminde kendisini Millie Bobby Brown oynasın istiyor.
Sosyal medyada Gypsy Rose hayranlığı aldı yürüyor ama tabii trol tayfası da var. Özellikle Gypsy'nin hapisteyken yazışarak tanışıp sonra da evlendiği Ryan Anderson'la seks hayatına dair kafa bulan bir kitle. “Kıskanıyorlar” diye yanıt veriyor Gypsy. Cezaevinde 250'yi aşkın erkekten mektup almış.
ERKEK SUÇLULARA TAKINTILI KADINLAR
İnsanın aklına ister istemez azılı erkek suçlulara takıntılı kadınlar geliyor. Ryan Anderson ve Gypsy'ye mektup yazan diğer erkekler nadir bir tür. Erkek katillere vurulan kadınların hikayeleri ise hayli derin bir külliyat oluşturuyor. En unutulmaz hikayenin kahramanı Dagmar Polzin, Hamburg'da otobüs beklerken Benetton reklamında gördüğü Amerikalı idam mahkumuna aşık olup ta Kuzey Carolina'ya taşınmıştı. Eski patronunu öldüren 75 IQ'lu Bobby Lee Harris ölüm hücresinde infazı bekliyor; Benetton ise idam cezasına karşı kampanyasında mahkumların fotoğraflarına yer veriyordu. Dagmar Polzin, adamı idamdan kurtarıp evlenmeyi koymuştu kafasına. Kadının bu çabasıyla pek ilgili olmayan süreç sonunda idam cezası iptal edildi, nikah da kıyılmadı. Bu olay 2000 yılında yaşanmıştı. Ardından İngiltere'de iki genç kadının katili Ian Huntley, yüzlerce kadının fotoğraf ilişikli e-mail akınına uğramıştı.