TİMETURK | HABER MERKEZİ
RÖPORTAJ: PINAR HİLAL BALTA
Suriye krizine ilişkin yeni bir masa Astana'da kuruluyor. Türkiye ve Rusya'nın garantörlüğünde bir araya gelecek olan rejim yetkilileri ve muhalifler ilk olarak kapsamı, içeriği ve uygulamalarıyla “ateşkesi” görüşecek.
Peki, masanın muhaliflere ayrılan kısmında kim oturacak? İlk etapta Astana görüşmelerini boykot edecekleri açıklanan (3 Ocak) muhaliflerden yeni bir haber var. Bir süredir Ankara'da görüşmeler yapan muhaliflerin, “görüşmelere katılacakları” belirtildi.
Fakat 9 muhalif grup katılacağını söylerken, 25'inin katılmayacağı belirtiliyor. Katılmayan gruplar arasında önemli bir isim de var: Ahrar'uş Şam.
AHRAR NEDEN ÖNEMLİ?
Haber duyulduğundan beri katılacağını ifade eden gruplardan çok katılmayacağını söyleyen gruplar konuşuluyor. Ahrar'ın ismi özellikle zikrediliyor.
- Aslında “katılmayacağını” söyleyen başka önemli gruplar da var. Fakat Ahrar'uş Şam önemli bir ayrıntı çünkü savaşçı sayısı ve elindeki imkânlar açısından halen sayı olarak Suriye'deki en büyük direniş grubu.
Ahrar'ın olmadığı bir toplantıda alınacak sonuç ne kadar geçerli olabilir?
- Bunu baştan böyle kabul etmek ne kadar doğru olur, bilemiyorum. Şimdiden “Ahrar'ın olmadığı toplantı başarısız olur” demek yerine şunu söylemeyi tercih ederim: Ahrar'ın kaygısı neyse bunun anlaşılması lazım. Zira Ahrar, Türkiye ile beş yıldır uyumlu çalışan, Türkiye'nin desteklediği bir grup olarak içeride var olan tamamen yerli bir yapılanma. Ama buna rağmen Türkiye'nin başını çektiği bir girişimde yer almamak istemeleri bence dikkate değer ve anlaşılması, üzerinde durulması gereken bir nokta.
Öyleyse “Muhalifler katılıyor” doğru bir ifade değil.
- Sayıların aslında çok önemi yok. İlk bakışta “9'a 25” çok büyük bir rakam gibi görünüyor ama önemli olan grupların kendi sayıları ve sahadaki güçleri. Şu anki tablo, muhaliflerin geneli için katılıyor ya da katılmıyor demeye imkân vermiyor. Buna gerek de yok, genellemelerden kaçınmak lazım.
“AHRAR'IN ŞARTLARI”
Peki, Ahrar'ın gerekçesi ne?
- Yaptığı açıklamalara göre Ahrar prensip olarak Astana toplantısına katılmayı reddetmiyor. Ama bazı şartları var. En önemlisi ve resmi gerekçesi, Türkiye'nin arabuluculuğunda 30 Aralık'ta imzalanan "ateşkes anlaşmasına" Rusya'nın fiilen uymuyor olması. Halen İdlib ve Şam'ın bazı bölgelerinde hava saldırılarının devam ettiğini, sivillerin saldırıya uğradığını belirtiyorlar. Rusya'nın sözünde durmasını istiyorlar. Özetle Ahrar, anlaşmaya uymayan bir Rusya ile masaya oturmak istemiyor.
“BİR BÜTÜNLÜK YOK”
- Tabi şunun da farkındalar: anlaşmaya uymayanların bir kısmı aslında İranlılar. Çünkü bu anlaşmayı istemiyorlar. Dolayısıyla Ahrar, bu manada karşı tarafı kısmen “yekvücut” bir yapı olarak görmüyor ve görüşmelerin bu şekilde nasıl başarıya ulaşılabileceğinden de emin değil, denebilir. Talepleri her şeyden önce imzalanan anlaşmanın fiilen uygulanması. Mevcut koşullarda bir görüşmeye katılmak istemiyorlar. Fakat “barış görüşmesinin bizatihi kendisine veya Ruslarla görüşmeye” karşı değiller. En azından şu anda kadar bu yönde bir açıklamaları yok.
“ARA FORMÜLLER”
Ahrar'ın katılmadığı bir barış görüşmesinden barış çıkar mı?
- Ahrar'ın ilk toplantıya katılmıyor olması, diğerlerine de katılmayacağı anlamına gelmez. Dediğim gibi, ne Türkiye ile bu kadar yol yürümüş bir grubun Türkiye'yi, ne de Türkiye'nin kendisiyle uyumlu, böylesine etkili ve büyük bir grubu bir anda gözden çıkarması söz konusu olmaz. Bu durum her şeyden öte rasyonel olmaz. Dolayısıyla buradaki çekincelerin karşılıklı olarak anlaşılması gerekiyor ve ben anlaşılacağını düşünüyorum. Fakat zaman gerekiyor. Mesela şöyle bir ara formül olabilir: Ahrar ilk toplantıya doğrudan değil, “gayri resmi” temsilciler aracılığıyla katılabilir. Toplantıyı takip eder, gelişimi izler. Bir çeşit zaman kazanma hamlesi olur. Bu zaman zarfında da Ahrar ile görüşmeler nisbeten netleşmiş olur. Türkiye bu süreçte Ahrar'ı masaya oturmaya ikna edebilir.
“ZAMAN KAZANILACAKTIR”
- Ahrar sayıca büyük olduğu ve içerisinde farklı grupları barındırdığı için bünyesindeki tüm grupları aynı anda böyle bir sürece ikna edemiyor da olabilir. Muhtemelen içerisinde doğrudan görüşmelere katılmayı reddedenler olduğu gibi doğrudan katılma taraftarları da olabilir. Bu iki ucun bir orta yolunun bulunması lazım. Fakat grup çok büyük ve eğer böyle bir durum söz konusuysa zamana ihtiyaç duyulması normal. Öbür taraftan Türkiye ve Rusya, iki büyük devlet bir karar almışlar. Onlara “Bir dakika. Siz durun. Biz aramızda bir anlaşalım” diyemeyecekleri için de zamana ihtiyaç duymaları normal. Bu durumda ara formüller devreye girer.
“BARIŞ HİÇBİR ZAMAN KOLAY OLMADI”
- Hiçbir barış süreci kolay olmaz. Bosna'da da kolay olmadı. Savaşan grupları barış masasına oturtmak hiçbir yerde kolay değildi. Kimse elinde silah varken kolay kolay gelip masaya oturmak istemez. Çünkü masadan kalkıp yeniden savaşa dönmek, o motivasyonu yeniden diriltmek zor olabilir. Öte yandan sahada elde edilen kazanımları masada kaybetmek de var işin ucunda. Dolayısıyla bazı muhalifler kendilerini masaya oturmaya hazır hissetmiyor da olabilirler. Dikkat edilirse bu hamle Halep'in düşüşünden sonra geldi. Yani Rusya ve genel olarak rejim tarafı masada psikolojik üstünlüğe sahip. Muhalif gruplar, bu ağır psikoloji altında masaya oturacak. Bu, yürütülmesi zor bir süreç.
KATILAN GRUPLAR
Katılacağını söyleyen 9 grup ile ilgili neler söyleyebilirsiniz?
- İçerisinde en fazla öne çıkan grup Ceyş-ül İslam, yani İslam Ordusu. Ceyş-ül İslam her zaman Suudi Arabistan ile uyumlu çalışan bir grup olarak bilindi. Zaten başındaki Zehran Alluş da bir suikast sonucu öldürülene kadar orta Suriye'de ve Şam kırsalında, bu destek neticesinde oldukça büyük işler yaptılar. Tabi Zehran Alluş sonrası grup eski hızını kaybetti fakat halen içeride muhtemelen ikinci büyük grup. Dolayısıyla Astana'ya katılıyor olmaları önemli bir adım.
“SUUDİ ARABİSTAN ASTANA'YA OLUMLU BAKIYOR”
- Tersten okursak, Ceyşül İslam'ın katılması, Suudi Arabistan'ın da meseleye olumlu yaklaştığını gösterir. Suudi Arabistan'ın resmi açıklamalarının satır aralarında bunları görmek mümkündür belki ama Ceyş-ül İslam olarak Astana'da yer alınması da önemli bir ayrıntı.
KRİTİK NOKTA: KATILMAK İSTEMEYENLERİ ANLAMAK
- “Muhalifler katılıyor ya da katılmıyor” şeklinde keskin ve toptancı başlıklar yerine her iki tarafın da nitelikleri ve katılmayanların neden bu kararı verdiklerinin anlaşılması gerekiyor. Masada artık beş yılını devirmiş ve yarım milyon insanın hayatına mâlolmuş bir savaş var. Bu grupların “savaşın bitmesini istemedikleri” düşünülemez herhalde. Dolayısıyla gerçek bir barış isteniyorsa, “neden böyle bir şey yapıyorlar” bunu anlamak gerekiyor.
OLUŞTURULACAK HEYETİN TEMSİLCİSİ: MUHAMMED ALLUŞ
Muhammed Alluş, Cenevre'deki Suriye görüşmelerinde de muhalefet saflarında temsilcilik yapmış fakat ilerlenmediği gerekçesiyle görevini bıraktığını açıklamıştı. Alluş'u şimdi Astana'da muhalefetin oluşturacağı heyetin başında göreceğiz. Bunu nasıl okumalıyız?
- Alluş'un bunu kabul etmiş olması elbette bir anlam taşıyor. Cenevre'de birbiri ardına çok uzun görüşmeler yapıldı ve süreç resmi olarak güya halen devam ediyor. Türkiye, Rusya ile bu girişimi başlatana kadar Suriye'de çözümün batı bloğu tarafından oluşturulacağı tasavvur edildi. Çünkü uluslararası krizlerin çözüm yeri her zaman Brüksel, Cenevre, Kopenhag gibi batı başkentleri ya da şehirleri oldu. Dolayısıyla Suriye krizinde de genel olarak öyle bir eğilim vardı; ama önce Avrupa'nın sahada gösterdiği “iki yüzlülük” sonra sonu gelmeyen müzakereler Batı'ya olan umudu tüketti. Türkiye'nin Rusya ile bir girişim başlatmış olması, “Bu işi bir de Rusya ile deneyeyim” şeklinde basit bir girişim değil. Bu, sahada yaşanan hayal kırıklığının somut bir yansıması. Türkiye tek başına bu işi bir de Rusya ile deneyeyim dediği için değil, Batı'dan umut kesildiği için bu süreci yaşıyoruz. Bir NATO ülkesi olarak Türkiye'nin bu hamlesi, Batı'yı köşeye sıkıştırmış vaziyette. Batı'yı Suriye'de bir barışa zorlamak ile barışı Rusya ile tesis etmek arasındaki gerilim…
“CENEVRE MEŞRUİYETİNİ KAYBETTİ”
Geride kalmış olmasına rağmen Astana'nın Cenevre'nin devamı olduğu açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Cenevre'de tam olarak kimin neyi desteklediği, neyi istediği belli değildi. Batı, “Suriye'deki savaşı doğrudan bitirmek” gibi çok somut ve sade bir hedefe yönelmek yerine “savaşı bitirmekle kendi çıkarlarını maksimize etmek” arasında bir denge tutturmaya çalıştı ve bunu da son derece ikiyüzlü bir şekilde yaptı. Tabi Türkiye, muhalifler ve birçok ülke bunu net olarak gördü. Dolayısıyla bence Cenevre görüşmeleri artık meşruiyetini kaybetti.
Astana'nın farkı ne olacak?
- Rusya Astana'ya, Cenevre'ye nispetle “daha iştahlı” katılıyor. Cenevre'deki Rusya, top çevirmeye çalışan, zaman kazanmaya çalışan bir Rusya'ydı ve karşısında somut ve ciddi bir muhatap yoktu. Bu defa inisiyatif Türkiye ve Rusya'nın elinde. Bu manada Astana'yı “daha somut ve daha gerçekçi bir girişim” şeklinde tanımlayabiliriz. Bir sonuç çıkmayabilir ya da “daha iştahlı” dedik ama Rusya, Cenevre'deki tutumunu sürdürebilir… Bunlar olasılıklar. Fakat en azından Cenevre'ye bir alternatif oluştu. Bu değerlendirilmeli çünkü sonunda “barış” ihtimali var.
(HABERE GİTMEK İÇİN FOTOĞRAFA TIKLAYINIZ)
Astana bu şekilde sonuç getirebilir mi?
Görüşmeler 23 Ocak’ta başlayacak. Muhaliflerin temsiliyeti, söz konusu tarihe kısa bir zaman kala netleşmeye başladı. 9 muhalif grubun katılacağı toplantıda 25 grup olmayacak. Peki, Astana’dan bu hali ile çıkacak bir sonuç sahada ne kadar etkili olabilir? Son gelişmeleri Araştırmacı Muttalip Tütüncü ile konuştuk.
9 Yıl Önce Güncellendi
2017-01-16 19:46:58
SON VİDEO HABER
Haber Ara