Ekolog, Prof. Dr. Tuncay Neyişçi, Fikir Turu için "Avustralya, Aborjinleri anlayamamış olmanın bedelini ödüyor" başlıklı bir makale kaleme aldı.
Makalede Aborjinlerle çağdaş insanı kıyaslayan Neyişçi, günümüz insanının Avustralya'daki yangınları neden durduramadığını sordu.
İşte yazının ilgili bölümleri:
...
Avustralya gibi yangınlara hiç yabancı olmayan bir ülkede bile uzmanlar şaşkın. Olağan şüpheli küresel ısınma. Peki, insanın hiç mi suçu yok?
ABORJİNLER YANGINI NASIL KULLANIRDI?
Avustralya Kıtasının yerli halkı olan Aborjinler 1788'de batılı hemcinsleriyle karşılaşıncaya kadar, doğada bitkilerden önce de var olan ateş ve yangın ile doğa (ot, orman, koala, rüzgar, vb.) arasındaki karmaşık ilişkileri anlamış ve yangını yollarını açık tutmak, koala ve kanguru gibi avlarının iştahla otlayabileceği genç ve besleyici sürgünler üretebilmek, avları avcılara doğru yönlendirebilmek gibi amaçlarla, etkin bir yönetim aracı olarak kullanmışlardır.
DÜŞÜK ENERJİLİ YANGINLAR İŞE YARIYORDU
Düşük enerjili bu yangınlar, bir yandan kolaylıkla yanabilen kuru yaprak, ince dal ve otlardan oluşan yanıcı yükünün azalmasına ve dolayısıyla çıkabilecek yangınların daha düşük enerjili, daha az zarar verici olmalarına yol açarken diğer yandan bitki örtüsünün tekrarlanan yangınlara uyumlu hale gelmelerini ya da uyum yeteneklerini sürdürebilmelerini sağlamıştır.
BATILILARIN GELMESİYLE HER ŞEY DEĞİŞTİ
Yangını zararlı, korkulacak bir doğa olayı olarak gören batılıların alana girmesiyle birlikte doğa anlayış ve yönetimi köklü değişime uğramış; tel çitler, duvarlar örülmeye, binalar inşa edilmeye, toprak sürmeye başlanırken, Aborjinlerin denetimli yakma uygulamaları bir araç olmaktan çıkıp yaşamı ve malı tehdit eden felakete dönüşmüştür.
Aborjin yerliler
ABORJİNLER ve ÇAĞDAŞ İNSANLAR ARASINDA YANGINI YÖNETMEK KONUSUNDA CİDDİ FARKLAR VAR
Dahası, Avustralya kentleştikçe (çağdaşlaştıkça da denebilir) kent sınırları orman içlerine doğru uzanarak, orman yangınları için en riskli ve en tahripkâr ortamları oluşturdular. Son 200 yılda tahripkâr yangınların sayısı ve büyüklüğü, bu nedenle, hızla arttı. Geçtiğimiz yıl başlayıp yeni yılda da yaklaşık 5 milyon hektar orman alanını etkileyip, 28 kişinin ölümü ve yaklaşık 1 milyardan fazla hayvanın telef olmasıyla devam eden yangın, bu tür bir ara kesitte başladı. Doğaya, dolayısıyla yangınlara uyum sağlamış Aborjinlerin yangın anlayış ve yangın yönetimi ile çağdaş insanın yangın anlayışı ve yönetişi arasında çok belirgin farklar var.
Aborjinler yangından korkmadan, onu sistemin doğal bir bileşeni olarak görüp, anlayarak ekolojik anlamda yetkinlikle yönetiyor, kendi ihtiyaçlarını karşılarken doğanın ihtiyaçlarını da göz ardı etmiyorlardı. Değerleri, doğanın değerleri ile uyumluydu.
ÇAĞDAŞ İNSANIN HATASI
Çağdaş insan ise yangını, onun doğal sistemdeki işlevlerini anlamaya çalışmadan, sadece kendi değerleri açısından, bencilce bir yaklaşımla zararlı olarak tanımladı ve yangınları bu temel görüşe göre yönetme yolunu seçti.
Ormanlardan dışlanan yangınlar, yanıcı yükünün artmasına, yangının sağladığı işlevlerin yok olmasına neden olarak, gittikçe büyümeye, şiddetlenmeye ve yıkıcı olmaya başladı. Dünya ölçeğinde Brezilya yağmur ormanlarından Sibirya ormanlarına, Doğu Asya ormanlarından, Avustralya'ya ormanlarına, son on yıllarda hemen her coğrafyada yaşanan ve yaşanmakta olan büyük ve tahripkâr orman yangınlarının ardında yatan basit gerçek budur.
KALİPTÜS FAKTÖRÜ
Avustralya'da orman yangınlarıyla mücadeleyi diğer coğrafyalardan farklı kılan en önemli özellik, okaliptüsler kabuklarının rüzgâr etkisiyle (60 km/s) yangını 20-35 km. öteye taşıyarak yeni nokta yangınları başlatabiliyor olmaları. Diğer coğrafyalarda kıvılcım (nokta) yangınları ne bu denli yoğun ve ne de bu denli uzun (1 km) erimlidir. Yangın şiddeti nokta yangınlarının büyüyerek birleşmesi durumunda çok yükselir ve kontrol edilemez boyutlara ulaşır.
Aslında okaliptüs ağacının yangınlarla ilişkisi çok daha derindir. Güneşli günlerde okaliptüsler yapraklarını, güneş etkisinden korumak için, yere dik olarak konumlandırarak orman tabanına daha fazla güneş enerjisi ulaşmasına izin verirler. Bu durumda tabandaki yaprak ve kabuk gibi ince yanıcılar daha fazla kurudukları gibi, alt tabaka bitkilerinin gelişmesine de imkan hazırlanarak yangın durumunda açığa çıkacak enerjinin artmasına, yani yangın şiddetinin yükselmesine zemin hazırlanmış olur.
Yangın sırasında okaliptüs ağaçlarının sert kapsüller içinde saklanan tohumları sıcaklık etkisi ile patlayarak içindeki tohumları külle gübrelenmiş orman tabanına saçılırlar. Bu tohumlar kısa sürede çimlenir ve genç fideler alanı kaplarlar. Okaliptüsler yanmış, kavrulmuş gövde ve köklerinden sürgünler vererek de kendilerini yenileyebilirler.
Avustralya'nın en önemli ağaç türü olan okaliptüsler ve okaliptüs ormanları kolay yanmalarını sağlayacak çeşitli mekanizmalar geliştirmiş oldukları kadar yangın sonrası koşullarda geleceklerini güvence altına alabilecek etkin ekolojik uyum özellikleri de geliştirmişlerdir. Milyonlarca yıldır yangının başta ekolojik seçici etken olduğu bir coğrafyada varlığını sürdürmek durumunda olan okaliptüsler ve yol arkadaşları için bu son derecede olağan bir durumdur.
KÜRESEL ISINMANIN ETKİSİ
Avustralya yangınlarında okaliptüs ağacı ve ormanlarının yapısal özellikleri küresel iklim değişikliğinden çok daha fazla etkili olmuştu. Yaşanan yangınları küresel iklim değişikliği ile açıklamak makul görülebilse de küresel ısınma ile açıklamaya çalışmak ağırlıklı olarak ekolojik bir olayı ekonomik ve politik bir alana çekme riski taşır.