Independent Arabia'da, “Bağdat ve Beyrut, İran'ın duvarlarını yıktı” başlıklı çıkan makalede; son günlerde Irak'ın başkenti Bağdat ve Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta başlatılan hükümet karşıtı protestoların, bu iki Arap ülkesindeki İran duvarlarının yıkılması anlamına geldiği öne sürüldü.
Makalenin tam metni şöyle:
Barışçıl şekilde hükümetlerini devirmek için Bağdat'ın silkindiği ve Beyrut'un da aynıyla karşılık verdiği 1 ve 17 Ekim 2019 tarihleri, İran'ın kollarıyla mücadele, yani bu iki Arap ülkesindeki İran duvarlarının yıkılması anlamına geliyor.
İranlı yöneticiler, Irak ve Lübnan'da devam eden kitlesel halk hareketlerini patlak vermesini dikkate almadı.
İran rejiminin ve takipçilerinin endişelenmesine neden olan tehlike, Şiilerin kendilerine karşı durması oldu. Zira bu tehlike, gizli plan ve hedeflerinin karışmasına yol açıyordu.
İran'ın Arap bölgesindeki nüfuzunu genişletmek için çalıştığı siyasi projenin hazırlıkları, esas olarak aşağıdaki ana eksenlere dayanıyor;
Birinci: Mezhepçi kimlik sağlama ve ulusal kimliği geciktirme.
İkinci: Şii birliği doktrini.
Üçüncü: İran'ın dünyadaki Şiilerin koruyucusu olduğu ilkesini pazarlama.
İran Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'de bu eksenlerin temelini attı. İran özellikle de bir yandan Arap ulusal güvenliğinin gerilemesinden yararlanırken, diğer yandan da uluslararası iklimi kendi özel çıkarları doğrultusunda kullandı.
İran, bazen ABD'nin Irak'ı işgali ve terörle mücadelesi politikasıyla uyuştu. Bazen de Suriye içerisindeki askeri varlığı hususunda Rusya veya Arap ülkelerine yönelik “İpek Yolu” planında Çin politikalarıyla uyumlu bir rota izledi.
İran'ın molla rejimi, kendisiyle bağlantılı gruplara para ve silah desteği sağlayarak dış varlığını artırırken, “başkalarını dışlama, üstünlük taslama, devletin ve ülkenin yeteneklerini kontrol etme” yöntemi de siyasi taraflarda olumsuz bir etki yaratmakla kalmadı. Aynı zamanda özellikle de hükümet ve iktidarda mali ve idari yolsuzluğun gelişmesiyle tüm toplumsal, yaşamsal ve ekonomik düzeyleri de etkiledi.
Genel olarak İran siyasi projelerinin ulaştığı Arap ülkeleri “siyasi çatışmalar, finansal yolsuzluk, ekonomik bozulma ve gelecek belirsizliğinden” mustarip. İktidarın İran'la bağlantıları ve İran egemenliği dolayısıyla kronik yolsuzluk faaliyetleri, ekonomik bozulmanın devamlılığı ve hizmet faaliyetlerinde düşüş gibi durumlar da dahil bu sorunlar, Irak ve Lübnan halklarının protesto gösterileri düzenlemesine neden oldu. İlk kıvılcımları Bağdat ve Beyrut'ta çıkan daha sonra diğer şehirlere yayılan bu halk ayaklanmalarının patlak vermesine katkı sağlayan bazı temel dış etkenler de mevcut.
Bu çerçevede ilk olarak, ABD Başkanı Donald Trump'ın “ülkesinin ulusal güvenliğine aykırı olduğuna inandığı” İran nükleer anlaşmasından geri çekilme kararı sonrasında Mayıs 2018'den bu yana Trump yönetimi tarafından dayatılan İran üzerindeki yaptırımlar. Ayrıca İran Devrim Muhafızları'nı düşman terör oluşumları listesine dahil etmenin yanı sıra yaptırımlar, yavaş yavaş genişlerken, ekonomik alandan, ticari, petrol, finans ve diğer alanlara kadar yoğunlaştı.
İran'ın 1979 yılından bu yana tanık olmadığı, yüzde 50'ye ulaşan enflasyon da dahil olmak üzere birkaç önemli noktadan bahsetmek yeterli. İran para birimi (Tümen) de yüzde 30 değer kaybetti. Şehirlerde işsizlik yüzde 40'ın üzerine çıktı. Halkın yarısına sağlanan devlet desteği durduruldu. Genel olarak fiyatlar zamlanırken, yakıt fiyatları da yüzde 50'ini üzerine çıktı.
İkinci olarak, Suudi Arabistan'ın bir yandan İran projesiyle mücadelesi ve Arap ülkelerindeki genişlemesi, diğer yandan da Arap askeri koalisyonuna liderlik etmesi. Suudi Arabistan, İran rejimine bağlı darbeci Husi milislere karşı Yemen meşruiyetini destekledi. Sahadaki sonuçlar, Yemen meşruiyetinin lehine siyasi kazanımlarla ve Husilerin aldığı ağır kayıplarla sonuçlandı.
Üçüncü olarak, ABD'nin İran'a yönelik tavrı. Avrupa, ABD yaptırımları karşısında İran'a yardım etmeyi sürdürdü. İngiltere, Almanya ve Fransa, İran petrol ihracatı gelirleri için “Instrument in Support of Trade Exchanges” (INSTEX) adlı şirket kurdu. Bu bağlamda İran'ın INSTEX'ı aktifleştirmek üzere “Terörle Mücadele ve Kara Para Aklama Anlaşması'na katılımı gerekiyordu. Ancak İran, Avrupa'nın önerisini kabul etmedi. Zira mollaların mali kontrolünün kaybının yanı sıra Devrim Muhafızları'nın hareketliliği de kısıtlanacaktı.
Lübnan ve Irak'taki halkların maruz kaldığı ortak koşulların yanı sıra İran ile ilgili yukarıda belirtilen sebepler, halkın, bozulan siyasi sınıfa, ülkenin kabiliyetlerine egemen olan İran kollarına karşı protesto gösterileri düzenlemek için sokaklara akın etmesine yol açtı.
Barışçıl şekilde hükümetlerini devirmek için Bağdat'ın silkindiği ve Beyrut'un da aynıyla karşılık verdiği 1 ve 17 Ekim 2019 tarihleri, İran'ın kollarıyla mücadele, yani bu iki Arap ülkesindeki İran duvarlarının yıkılması anlamına geliyor.
Tarihi mantığa ve sabit gerçeklere göre bu ayaklanmalar, kullanılan güç ve yapılan baskı karşısında devrilmeyen, aksine daha da kararlı hale gelen halkın davetsiz misafirler ve ajanlara karlı zafer kazandıran iradesini yansıtıyor. Aynı zamanda bu irade de mevcudiyetleri ve gelecekleri için bir meydan okuma, yanıt verme yeteneklerini gösteriyor.
Tarihsel açıdan Bağdat ve Beyrut, birçok dış zorluğun üstesinden gelme yeteneklerini birçok defa ortaya koydu.
Bugün Lübnan ve Irak'ta yaşananlar da aynı yönde seyrediyor ve uzun tarih boyunca mevcut olan Arapların var oluş mücadelesiini gösteriyor.
Kaynak: Independent Arabia