Kilislioğlu, Milliyet gazetesindeki köşesinde Belarus-Polonya sınırında Avrupa'yı sarsan yeni göçmen dalgasına ilişkin şu bilgileri paylaştı:
Polonya ve Belarus hattındaki son kriz sürüyor. Ancak krizin zeminini Ağustos 2020'deki Devlet Başkanlığı seçimleri hazırlamıştı. Aleksandr Lukaşenko “seçimin kazananı” olarak ilan edilmiş ancak AB “hile karıştırıldığı” gerekçesiyle sonuçları tanımamıştı. O tarihten bu yana da Batı-Lukaşenko hattında sular hiç durulmamıştı.
Lukaşenko Batı'yı “Belarus'un içişlerine müdahale etmekle”, Batı ise Lukaşenko'yu hem insan hakları ihlalleri yapmak hem de mültecileri bir koz olarak kullanmakla suçluyor. Bu çekişmede Türkiye de tartışmaların odağındaydı. Batı ve Polonya, Türkiye'nin “sığınmacılara hava koridoru açtığını” savunuyordu. Ankara ise “Türkiye'nin, taraf olmadığı bir konuda sorunun parçasıymış gibi gösterilmeye çalışılmasına” tepkiliydi. Peki, Türkiye neden bir tarafmış gibi gösteriliyor? Geçmişte yaşananları hatırlatmakta fayda var. Pratasevich'in ardından
Geçen Mayıs ayında Belarus yönetimi, Yunanistan'ın başkenti Atina'dan Litvanya'nın başkenti Vilnius'a giden Ryanair'e ait bir yolcu uçağını başkent Minsk'e indirmiş ve uçakta bulunan muhalif gazeteci Raman Pratasevich'i tutuklamıştı. AB ülkeleri de yaptırım kapsamında Belarus'a uçuşları kaldırmış, Türkiye ise uçuşları kesmemişti. İstanbul, Minsk için hala önemli bir transit noktası. Türk Hava Yolları'nın haftada 10, Belarus Hava Yolları Belavia'nın ise ortalama 15 seferi var. İşte Polonya “bu seferlerle Ortadoğu ülkelerinden gelen mültecilerin Minsk'e ulaştığını, Belaruslu yetkililerin de bu kişilerin AB'ye geçişlerine engel olmadığını” iddia ediyor.
Türkiye'nin şu aşamada uçuşları durdurmak gibi bir kararı yok. Hatta böyle bir adım atmaya epey uzak. Ancak Ankara yine de krizin yavaş yavaş büyüdüğünü gördüğünden, önlem olarak bazı ülkelerden transit şekilde Minsk'e giden Irak, Suriye, Yemen vatandaşlarını -vizeleri olmasına rağmen- uçuşlara almama kararı verdi. Ankara kriz sürerken Lukaşenko'nun bazı demokratik adımları atması gerektiğini düşünüyor ancak bir diğer değerlendirmesi de şu: Batı'nın aldığı sert kararlar Minsk yönetimini Rusya'nın yanına daha fazla itiyor.