Belçika, PYD/PKK terörüne yönelik ayrıcalık tanıyan kararlar almaya devam ediyor. Terörün finansmanı başta olmak üzere, gerek eleman devşirme gerekse de PYD/PKK'ya ait STK'lar bağlamında terör propagandasının sürmesi Belçika Yargıtayı tarafından bir sorun olarak görülmedi.
Ariadna ismiyle tanınan dava kapsamında alınan bu karar bağlamında aralarında kırmızı bültenle aranan Zübeyir Aydar ve Remzi Kartal gibi 36 teröristin bulunduğu ve 2006'dan beri devam eden dava yeniden PYD/PKK lehine sonuçlandı. PYD/PKK terörünün Belçika'da “rahatça” hareket edebilmesine olanak sağlayan bu sürüncemeli davaya yönelik sorulması gereken iki soru söz konusu. PYD/PKK ve Belçika arasındaki bağın boyutları ilk soruya işaret etmektedir. İkinci soru Belçika'nın PYD/PKK yapılanmasına neden bir terör örgütü nazarıyla bakması gerektiğiyle alakalıdır.
Belçika ve PYD/PKK "ittifakı"
28 Ocak 2020 itibarıyla açıklanan ve PKK lehine sonuçlanan kararla birlikte, PYD/PKK terörü Belçika'da “yasal” bir zemine oturtulmuş oldu.
28 Ocak 2020 tarihli karar ile 2006'da başlayan ve PYD/PKK'ya mensup 36 kişinin bulunduğu dava terör örgütü lehine sonuçlandı. Bu dava ile PYD/PKK'nın Belçika'daki unsurlarının, Belçika hükümeti ve oluşumlarını hedef almadığı, Türkiye'de yaşanan terör olaylarının “iç savaş” olduğu; ayrıca PYD'nin zaten ABD ile hareket eden bir yapı olduğu gerekçesiyle PKK ile “bağının olmadığı” vurgulandı. PYD/PKK'nın Belçika'da 1970'lerden bu yana devam eden "imtiyazı" hukuki olarak gerekçelendirilmiş oldu.
Esasında davaya yönelik gerekçeler, bazı Belçikalı resmi kişi ve oluşumların ve PKK unsurlarının 1970'lerden bu yana beraber hareket ettiğini tasdikler nitelikte. Örneğin, PKK terörünün 1978 itibarıyla Belçika uzantısı olarak hareket eden Kürt İşçi ve Öğrenciler Birliği (TEKOŞER) Belçika'nın Flaman bölgesinde sol-milliyetçi parlamenter ve yapıların desteğiyle ortaya çıkmıştı. 1980'ler boyunca PKK müzahiri yapılar tarafından Türkiye'ye yönelik üretilen karşıt söylemler üzerinden beraber hareket eden ilgili Belçikalı oluşumlar, 1990'larda bu desteği sürdürmüştür. Bu bağlamda TEKOŞER'in yerine 1989'da kurulan Brüksel Kürt Enstitüsü “Biz PKK'yı, diyalog için fazla bir alan bırakılmadığı için silaha sarılan kurtuluş hareketi olarak görmeye devam ediyoruz” mottosuyla PYD/PKK propagandasına “Belçika Dernekler Yasası” altında bulunan “Kar Amacı Gütmeyen Kuruluşlar” adlı “yasal” düzenleme ile devam etmektedir. Ayrıca Brüksel Kürt Enstitüsü'nün Belçika Kültür, Gençlik ve Medya Bakanlığı tarafından her yıl fonlandığı bilinmekle beraber bu miktarın 2019 yılı için 135 bin avro olduğu resmi kayıtlarda mevcuttur. 1993'te KON-KURD olarak adlandırılan ve şimdiki ismi KCDK-E olan PYD/PKK'nın sözde Belçika merkezli STK yapılanması da aynı yasadan faydalanarak terör örgütü propagandasına devam etmektedir. 2012-2017 arasında bilinen yaklaşık 200 PYD/PKK müzahiri gösteri KCDK-E'ye bağlı NAVBEL, PYD Brüksel vb. yapılar tarafından gerçekleştirilmiş olup halen daha sürmektedir.
Türkiye'nin 1991-1999 arasında yürüttüğü etkin terörle mücadele operasyonları neticesinde PKK, gerçekleştirdiği terör saldırılarının artık aleyhine döndüğünü anlayarak, terör örgütü çatı yapılanması KCK'nın sözde uluslararası temsilciliği olan KNK adlı yapıyı yine Belçika merkezli yürütmeye başlamıştı. Halen bu yapı içinde üst düzey görevler Zübeyir Aydar ve Remzi Kartal tarafından yürütülmekle birlikte KCK'nın sözde üst düzey yöneticileri Murat Karayılan ve Cemil Bayık gibi terör örgütünün sözde üst düzey mensuplarının KNK üyeleri arasında yer alması söz konusudur. KNK başta Belçikalı parlamenterler olmak üzere kimi Avrupa Parlamentosu (AP) mensupları ile de kamuya açık ve kapalı toplantılar düzenleyerek, terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılması, PKK'nın Avrupa Birliği (AB) terör örgütleri listesinden çıkarılmasını desteklemekle birlikte PYD/YPG terör unsurları ile beraber hareket etmektedir.
Türkiye, Irak ve Suriye'ye terör ihracında Belçika'nın rolü
Terör örgütünün Belçika ve AB genelinde elde ettiği kazanımlara bakıldığında, bir “iç savaş”ta taraf olan aktör gibi değil aksine bir terör örgütü ve organize suç yapılanması gibi hareket ettiği açıktır.
PYD/PKK Belçika'da “siyasi ve hukuki yapı” dahilinde “fırsat” bularak; uyuşturucu kaçakçılığı, para aklama, insan ticareti, kaçakçılık, propaganda, Kürt diasporasının bir kısmının radikalleştirilmesi sonucu “terör kitlesi” ortaya çıkarabilmiştir. Bu bağlamda Türkiye başta olmak üzere Irak ve Suriye'ye yönelik “terör ihracı” Belçika üzerinden sürmektedir.
Bu bağlamda terör örgütünün Belçika ve AB genelinde elde ettiği kazanımlara bakıldığında, bir “iç savaş”ta taraf olan aktör gibi değil aksine bir terör örgütü ve organize suç yapılanması gibi hareket ettiği açıktır. Örneğin 1980'lerden günümüze değin terör örgütünün dağ kadrosuna mensup kişiler uzun süre Belçika ve civarında eğitim gördükten sonra Irak ve Türkiye'ye dönmüş ve çok sayıda terör eylemi gerçekleştirmiştir. Halen KCDK-E ve KNK gibi yapılar etrafında toplanan Kürt kökenli gençlerin PYD/YPG üzerinden radikalleştirilmesi, öte yandan Belçika merkezli olarak kimi akademisyenlerin Suriye'de bulunan PYD/YPG saflarına terör örgütü eşliğinde “ziyareti” söz konusudur. Ortaya çıkan radikalleşme örnekleri 1990'ların başında görünürlük kazanmaya başlamıştır. Bu bağlamda PKK mensupları AB ülkelerindeki ilk açlık grevini 1992'de Belçika'da gerçekleştirebilmesinin yanı sıra çok sayıda Türk misyonunu ve vatandaşını hedef aldığı bilinmektedir. Örneğin; Belçika'da 2011 yılında Ergün Top'un PKK'lılar tarafından darp edilmesi, 2013 yılında Anvers belediyesine yönelik PKK'lıların taşlı sopalı saldırıları, 2017'de “Apocu Gençlik İnisiyatifi” adlı PKK'lı yapının Türk vatandaşlarına organize bir şekilde Anvers bölgesinde saldırması, 2018'de Zeytin Dalı Harekâtını protesto etmek maksadıyla Türk Kültür Derneklerine yönelik şiddet içeren terör eylemleri ve nihayetinde 2019 yılında 2 Türk vatandaşının hayatını kaybettiği silahlı saldırılar; PKK'nın şiddet içeren terör saldırılarından sadece bazılarıdır.
Türkiye'nin muhtemel adımları
Belçika'nın terör örgütünü bir bakıma yasal statüye taşıyan bu kararına karşı Türk resmi makamlarının sadece hukuki değil aynı zamanda “diaspora güvenliği” bağlamında gerekli platformları kurması ve geliştirmesi önem arzediyor.
2006 yılında Belçika'da başlayan PYD/PKK terör yapılanmasına yönelik davada 37 kişi yargılanıyordu. Terör örgütünün sözde üst düzey sorumlularından Fidan Doğan'ın ölümüyle, aralarında Zübeyir Aydar ve Remzi Kartal'ın da bulunduğu 36 kişi hakkında karar 9 yıl gecikmeyle Kasım 2016'da nihayete erdirilmişti. PKK'nın "terör örgütü” olmadığı; aksine Türkiye'de "iç savaşa" taraf olan aktörlerden biri olduğu vurgusu üzerinden, terör örgütü lehine karar ortaya çıkmıştı. Akabinde Türk tarafı ve Belçika Federal Savcılığı'nın karara itiraz etmesi sonucu Mart 2019'da yeniden PKK lehine bir karar çıkmış ve taraflar çıkan kararı Mart 2019 itibarıyla yeniden temyize götürmüştü. 28 Ocak 2020 itibarıyla açıklanan ve PKK lehine sonuçlanan kararla birlikte, PYD/PKK terörü Belçika'da “yasal” bir zemine oturtulmuş oldu. Böylece hukuki ve siyasi zeminiyle terör örgütü mensuplarının radikalleştirilmesi için gerekli “fırsat” PYD/PKK unsurlarına sunulmuş oldu.
Belçika'nın terör örgütünü bir bakıma yasal statüye taşıyan bu kararına karşı Türk resmi makamlarının sadece hukuki değil aynı zamanda “diaspora güvenliği” bağlamında gerekli platformları kurması ve geliştirmesi önem arzediyor. Nitekim karar sonrasında PYD/PKK'lıların gerçekleştireceği her türlü şiddet içeren terör saldırısı veya propaganda/gösteri vb. eylemler Türk vatandaşları için tehdit olma özelliğini haizdir. Öte yandan Belçikalı ve AB'li siyasi ve hukuki organların ilgili kararın meşru olmadığına yönelik bilgilendirilmesi gerekmektedir. Buna ilave olarak, FETÖ terör oluşumu yapılanması ve PYD/PKK doğrultusunda hareket eden kişilerin Belçika'dan iadesine yönelik tedbirler alınması da önemli. Aksi takdirde diğer terör örgütleri PYD/PKK'nın elde ettiği fırsatlar üzerinden Belçika'da ve dolayısıyla AB'de tehdit unsuru oluşturabilecek bir faaliyeti “kolayca” gerçekleştirebilecektir. Netice olarak Ariadna Davası sonucunda Belçika, önümüzdeki yıllarda gerek AB müktesebatı gerekse de uluslararası hukuk nezdinde, dolaylı da olsa “teröre destek verme” suçlamaları ile karşılaşabilir.
[Doktora eğitimini Polis Akademisi Uluslararası Güvenlik bölümünde sürdüren Ümit Tetik SETA'da güvenlik araştırmalarına devam etmektedir]