Wayzata göl kenarında küçük ama çok güzel bir şehir. Birbiri ardına dizili lokantaların müşterilerinin tamamı beyaz; Josefina'daki pizza bar'dan kafamı kaldırıp şöyle bir etrafıma baktığımda fark ediyorum. Özellikle dikkat ediyorum. Beyaz, bembeyaz. Melez falan da değil. Asyalı… bile… yok. Amerika'nın böyle bazı bölgeleri var, birkaç gün kaldığınızda çevrede sadece beyaz insanlar görüyorsunuz ve başka renkleri unutuyorsunuz. Ortaya pizza söyleyen beyaz insanlar hallerinden memnun ama, kadehler kalkıyor, kahkahalar yükseliyor, AmEx Platinum'la hesaplar ödeniyor.
Bu beyazlığın ortasındaki tek siyah pizza hamurunu açan aşçı. Pizza burada en çok tercih edilen yemekse o da lokantanın star'ı olmalı, ama beyaz insanların ona burada çalışıp beyaz insanlara hizmet etmesi bir lütufmuş gibi davrandığına eminim. Bunu ona sormak isterdim, ama çok gürültülü ve önünde yapılacak çok pizza var. Başka siyah çalışan da yok. Beyaz insanların dışarıdan gelen “Ortadoğulu” gazetecinin huzurlarını kaçıracak konuları gündeme getirmesinden hoşlanacağını zannetmiyorum. Varsayıyorum, çünkü yeterli Amerika tecrübem var. Beyaz insanlar birbirlerine benzerler. 16 kilometre ötede, Minneapolis'te insanlar bir senedir George Floyd davasının sonucunu bekliyordu. Burada bir senedir bu pizzacının açılmasını bekliyor gibiler. Karardan bir-iki saat sonra bile hiçbir masada bu konu konuşulmuyor; özellikle kulak misafiri oluyorum, tek başıma gittiğim her lokantada yaptığım gibi. Beyaz insanların başka gündemleri var.
Wayzata göl kenarında küçük ama çok güzel bir şehir. Adı Amerikan yerlilerinden Dakota kabilesinden geliyor, zaten göl kenarındaki bu bölgeye ilk yerleşenler onlar. Daha sonra “anlaşma” yapılarak Dakota buradan gönderiliyor. Toprağı bayağı çalıyorlar kısacası, Avrupa'dan gelen göçmeler için iskana açılıyor. Dakota dilinde “kuzey, kuzey kıyısı,” anlamına gelen ismini koruyorlar. Sadece insanlardan kurtuluyorlar, yıllar içinde beyazın tonunu hiç bozmuyorlar. Zaman zaman polis bir siyahı öldürdüğünde, tesadüfen televizyonda falan denk geldiklerinde şaşırıyorlar.
“Minnestota nice” diye bir tabir var; ABD'nin Orta-Batı eyaletlerindeki insanların ne kadar anlayışlı, kibar olduğuna gönderme yapar. Pek çok Minnesotalı'nın anlamadığı bu kadar iyi insanların olduğu bir yerde polisin göz göre göre birini öldürebileceği. Akılları almıyor, kabul edemiyorlar. “Biz bu olan bitenden daha iyiyiz,” diyorlar. Oysa Floyd ilk değil, son değil; hepimiz biliyoruz. Yine de şaşırıyorlar, çünkü hepsi çok iyi insanlar olduklarını düşünüyorlar. Karşıdan karşıya geçmek isteyene yol veriyorlar, SUV'lerini çok yavaş sürüyorlar, ortaya pizza söyleyip paylaşıyorlar, tam dozunda bahşiş bırakıyorlar, hafta sonları çocuklarını kano yapmaya götürüyorlar, vergilerini ödüyorlar, erken yatıp erken kalkıyorlar, küfürlü konuşmuyor, içkiyi kaçırmıyorlar. Gömlekleri hep ütülü. Son birkaç yıldır süt ürünlerini de bıraktılar, Oat Milk tercih ediliyor. O zaman sorun ne, hakikaten anlamak mümkün değil.