İşte o yanıtları:
- "Çankaya Köşkü'nün yaşayan tarihi bir gerçeği var. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün yaşadığı ev müze olarak burada, yakın siyasi tarihimizin anılarının olduğu, Ankara'nın değil, aynı zamanda Türkiye'nin de bildiği önemli bir mekan. Dolayısıyla hangi amaçla kullanılırsa kullanılsın gözümüzün içi gibi bakacağımızdan vatandaşlarımız emin olabilir."
- (Seçimden sonra Meclis Başkanlığı'na aday olur mu?) "Şu anda bunları düşünecek durumda değiliz. Bir yandan Cumhurbaşkanımız, bir yandan biz memleketin her köşesini dolaşıyoruz. Bugüne kadar 22 ilde vatandaşlarımızla bir araya geldik, projelerimizi anlattık, desteklerini istedik, sorunlarını dinledik. Seçimleri aradan çıkaralım, yeni Meclis oluşsun, cumhurbaşkanlığı seçimi belli olsun, ondan sonra memleketin işleri sahipsiz kalmaz. Bir şekilde bir çözüm bulunur. Bugüne kadar 22 miting yaptım ve 16 miting daha olacak. Buna Ankara, İstanbul ve İzmir dahil değil. Özellikle Ankara ve İstanbul'u Cumhurbaşkanımızla yapacağız. Ayrıca bir gün İstanbul'da ilçelerde, bir gün Ankara'da ilçelerde, son hafta da seçim bölgem olan İzmir'de geçireceğim. Oyu da İzmir'de kullanacağım."
- (Avusturya'nın 7 camiyi kapatma kararı) "Doğrusu, Avusturya bir süreden beri izlediği ırkçı politikalar ve söylemlerle zaten Avrupa Birliği'nin genelinden ayrışmış durumda. Yeni seçilen başbakan maalesef gelecek hedeflerini iç siyasette akılcı olmayan kararlarla inşa etmeye çalışıyor. Avrupa'nın değerleri fikir ve inanç özgürlüğüdür, hoşgörüdür. Alınan bu kararda bunların hiçbirisi yok. Tamamen bir İslam ve din düşmanlığı var. Dolayısıyla popülist söylemlerle uzun vadede siyasette başarılı olma imkanı yoktur. 'Kısa vadeli çıkar elde etme' adına muazzam bir İslam dünyasının tepkisini göze almak hiç de akıllı siyasetçiye yakışan bir şey değildir. Din meselesini başımızın üzerinde tutmamız lazım. Ve üzerinde fikir yürütecek, konuşulacak, yorum yapılacak bir mesele olarak görmeye başladığımız zaman yani dini ağzımızın seviyesine getirdiğimiz zaman, o zaman ortalık karışıyor. O bakımdan fevkalede yanlış bir karardır, ne evrensel hukuk kurallarına ne Avrupa Birliği değerlerine ne de azınlıkların hak ve hukukuna sığacak bir karar değildir. Hele hele Avusturya'nın yakında Avrupa Birliği Dönem Başkanlığı'nı alacak olması çok daha durumu vahim hale getirmektedir. Böyle bir Avrupa Birliği ülkesine, bu zihniyetteki yöneticilere Avrupa Birliği nasıl emanet edilir? Bunu Avrupalıların takdirine bırakıyorum. Tahammül edemeyen, kendinden farklı düşünen, kendinden farklı inanan insanlara tahammül gösteremeyenler, birliğin vizyonunu ve hedeflerini gerçekleştirmek için ortaya ne koyacaklar bunu ben merak ediyorum."
(OHAL) Yıldırım, OHAL'in seçimden sonra kalkabilme ihtimaline ilişkin soru üzerine, vatandaşların bu dönemde her şeyinin normal gittiğini, özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra FETÖ ile mücadelede kendilerine olağanüstü halin önemli bir esneklik sağladığını vurguladı. Bu mücadelede de ciddi ilerleme kaydedildiğini, mahkemelerin hemen hemen darbeye bizatihi bulaşanların hükümlerini verdiğini anlatan Yıldırım, devam eden çok az dava kaldığını dile getirdi. Yıldırım, ayrıca ihraç edilenlere, açığa alınanlara, memuriyet dışına çıkarılanlarlara bir imkan getirdiklerini kaydetti. İtirazları İnceleme Komisyonu'nu kurduklarını hatırlatan Yıldırım, bu komisyonun da çok kapsamlı hazırlık yaptığını ve bütün şikayetleri topladığını belirtti. Bu mücadelede herhangi bir zaaf yaşanmasının çok olası olmadığına dikkati çeken Yıldırım, "O yüzden Sayın Cumhurbaşkanımızın bu açıklaması (OHAL) çok iyi bir açıklama olmuştur. Ümit ederim yakın zamanda olağanüstü hal meselesi yeni hükümetin gündeminde olacaktır ve kaldırılması cihetine gidilecektir." dedi. Yıldırım, bu seçimin en önemli özeliğinin, hükümetin ve Meclis kompozisyonunun sandıkta belli olması ve vatandaşların Ankara'ya iş bırakmaması olduğunu vurguladı. Başbakan Yıldırım, olağanüstü hale ilişkin kararın, küresel yatırımcılar açısından da önemli bir rahatlamayı beraberinde getireceğini belirtti.
- (Bahçeli'nin Ak Partili adaylara uyarısı) "Biz bir yol arkadaşlığı kurduk, Cumhur İttifakı'nı kurduk. Cumhur İttifakı birden bire ortaya çıkan bir ittifak değil." ifadesini kullanan Yıldırım, Bahçeli'nin 2016 Ekim ayında sistem değişikliğine ilişkin sözlerini çağrı olarak kabul ettiklerini söyledi. Yıldırım, "O zaman ben Başbakandım, partinin Genel Başkanıydım. Kendisiyle temasa geçtik ve ilk toplantımızı 10 Kasım 2016'da yaptık" diye konuştu. Cumhur İttifakı'nın AK Parti ve MHP'den oluştuğunu hatırlatan Yıldırım, "MHP'yi dışlamak diye bir şey söz konusu olamaz. MHP'nin de AK Parti'yi dışlamak diye bir şeyi olamaz. Çünkü biz beraber çıkmışız bu yola, biz birlikte ittifakız. AK Parti'de, MHP içinde bilgimiz dışında çok lokal bazı olumsuzluklar olabilir ama bunları genele yaymak ve genelde oluyormuş gibi düşünmemiz söz konusu değildir. Her mitingimizde Cumhur İttifakı'na vurgu yapıyoruz. Aramıza fitne sokmaya çalışanlara fırsat vermeyeceğiz." diye konuştu.
- (Bahçeli'nin af talebi) MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin af önerisi hatırlatılarak, "Seçimden sonra da ısrarlı olursa tavrınız ne olur?" sorusuna Yıldırım, "Bizim gündemimizde af yok. Sayın Bahçeli bunu gündeme getirdi. Tabii onlar ayrı siyasi parti, biz ayrı siyasi partiyiz. Buna saygı duyarız ama bizim gündemimizde yok. Bu kadar net. Seçimden sonra ne olur ne biter. Meclis kompozisyonu, cumhurbaşkanlığı seçimi belli olmadan bu konuda ortaya bir formül koymak, bir fikir işaret etmek çok sağlıklı bir şey olmaz ama bugünkü durum çok açık ve net; hele hele FETÖ, PKK, bölücü örgütlerle DEAŞ ile mücadele devam ederken milletin vicdanını sızlatacak kararlara bizim 'olur' dememiz mümkün değil." ifadelerini kullandı. Bahçeli ile konu hakkındaki açıklamadan sonra görüştüğünü anlatan Yıldırım, diğer cumhurbaşkanı adaylarının "Selahattin Demirtaş'ın dışarı çıkması lazım" söylemleri ve cezaevine ziyaretine gitmelerinden rahatsızlık duyan Bahçeli'nin "Nasıl oluyor da bölücüleri cesaretlendiren, Kürt vatandaşlarımızı isyana çağıran biri bu kadar sahipleniyor'' diye düşündüğünü söyledi. Yıldırım, Bahçeli'nin daha sonra "Madem öyle kader kurbanlarına da af olsun" diye bir beyanatı olduğunu da hatırlattı.
- (Yunanistan ile gerilim) Türkiye'nin, Yunanistan ile geri kabul anlaşmasını durdurduğu hatırlatılarak, "Ege'de bunun sonuçları ne olacak? Türkiye'nin daha birtakım tepki içeren kararları olabilir mi?" sorusu üzerine Yıldırım, "Yunanistan'ın bir komşumuz olarak bu yaptıklarını kabul etmemiz söz konusu değil. Biz büyük bir mücadele içerisindeyiz. Bu ülkenin bekasına karşı bir darbeye girişmiş olan, o kadar şehidimizin, gazimizin olmasına sebep olan FETÖ unsurlarını serbest bırakmak, onlara müşfik davranmak iyi komşuluk ilişkilerine sığmaz" dedi. Bu konuda kafa karışıklığına sebep vermemek gerektiğine işaret eden Yıldırım, "Bizim bir Yunanistan ile ikili geri kabul anlaşmamız var, bir de Avrupa Birliği ile geri kabul anlaşmamız var. İkili geri kabulü durdurduk, Avrupa Birliği ile geri kabul anlaşmasını iptal etmemiz söz konusu değil. Avrupa Birliği ile olan sözümüzdeyiz ancak Yunanistan ile artık böyle bir yükümlülüğümüz olmayacak bu son karardan sonra." ifadelerini kullandı.
- (Kuzey Irak Operasyonları) "Silahlı Kuvvetleri unsurlarımız, Kuzey Irak'ta sınırın 30 kilometre derinliğinde, 300 kilometrekarelik alanda konuşlandı. Yani içerilerden, daha derinlerden gelecek terör faaliyetlerini, teröristleri sınırlarımız içine girmeden etkisiz hale getirmek için faaliyetlerini sürdürüyorlar. Bunu havadan çokça yapıyorduk ama bu karadan ilk defa PKK'yı sahada yok etmeye yönelik ciddi bir adımdır. Bunun ötesi Kandil de olabilir Mahmur da olabilir Sincar da olabilir. Bizim için nere olduğunun önemi yok. Tehdit neredeyse terör bize nereden zarar veriyorsa oralar bizim için hedeftir. Tabii biz bunu komşu ülkelerimizle birlikte yapmayı tercih ederiz. Defalarca da bu konuda görüşmelerimiz oluyor. Onlar da bu konuda isteksiz değil, yapmak istiyorlar da ancak ellerindeki imkanlar, içinde bulundukları şartlar her zaman buna el vermiyor. O bakımdan biz terörle mücadelede uluslararası hukuktan doğan haklarımızı bugüne kadar kullandık, bundan sonra da kullanmaya devam edeceğiz. Şu bilinmeli; ne Irak'ın ne de Suriye'nin topraklarında gözümüz yok. Bizim derdimiz ülkemizin güvenliğini sağlamak, insanlarımıza kasteden terör örgütünün zararlarını ortadan kaldırmak."
- (Olası Kandil operasyonu) Kandil'e olası bir harekatta İran ve Irak ile iş birliğinin olup olmayacağına yönelik soru üzerine Yıldırım, İran'ın da Irak Merkezi Hükümeti'nin de Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi'nin de PKK'ya karşı olduğuna işaret ederek, "Herhangi bir sıkıntı yaşacağımızı zannetmiyorum." diye konuştu.
- (Menbiç konusu) "90 günlük bir takvim var. Bu takvim uygulanmaya başladı. Biz, biraz tedbiri elden bırakmıyoruz. Geçmiş dönemdeki verilen sözler, maalesef sahada aynen yansımadı. Obama yönetimi 'Biz Menbiç'ten çıkacağız' daha doğrusu 'PYD, YPG'lileri Fırat'ın doğusuna geçireceğiz' dediler. Ama sözde kaldı. Bir yazılı bir dokuman var. Bu yazılı dokumanın gereğinin yapılmasını biz yakından izleyeceğiz. Uygulamanın bir an önce hayata geçmesini bekliyoruz. Hedef Menbiç'in güvenliğinin sağlanması, Menbiçlilere ait olması, onlar tarafından yönetimin ele alınması, YPG, PYD, SDG'nin baskılarının tamamen yok edilmesi. Bu konuda bir fikir, görüş birliği var. Bir irade hem ABD hem Türkiye'de var. Kısa sürede bu hayata geçer. Yakından izlemeye devam edeceğiz."
- (ABD'nin PYD'ye desteği) ABD'lilerin PYD, YPG ile iş birliği yaparken "Bu bir tercih değil mecburiyet" dediklerini anlatan Yıldırım, "'DEAŞ'ı yok etmek için mecbur kaldık' dediler. Bizce mecbur değillerdi. Ama onun artık önemi yok, geride kaldı. Şimdi DEAŞ bitti kardeşim. Bu adamların ne işi var orada silahlarla? Amerika bizim müttefikimizse, NATO da ortağımızsa yapacağı tek şey var, 'Hadi kardeşim, verdik, güle güle işinize, verin silahları, oturun oturduğunuz yerde' bunun dışında bir tutum dostluğa sığmaz. Ülke güvenliğinin, terörle mücadelenin, Fırat'ın doğusu, batısı diye bir şey olmaz. Fırat'ın doğusunda da yakın tehdit görürsek, öncelikle muhatabımıza 'kardeşim bunu bertaraf edelim' deriz. Menbiç'te olduğu gibi, olmadı kendimiz yaparız." değerlendirmesinde bulundu.
- (Erdoğan'ın 'Kürt sorunu bitti' açıklaması) "Kürt sorunu filan yok diyorum. Niye yok? Aslında sorun, PKK sorunudur, terör sorunudur. Terör sorununu çözdüğümüz zaman mesele kendiliğinden halloluyor. Kürtlerle aramızdaki PKK'yı, bölücü unsurları defettiğimiz zaman sorun filan kalmıyor. Ondan sonra hep beraber kalkınmaya odaklanacağız. Haklar konusunda zaten biz çok adım attık. İlçe isimlerinden tutun, ana dilde yayın yapmayı, seçmeli eğitim yapmayı, Kürtçe klasiklerin basımına, Kürtçe televizyonların yayınına kadar birçok reformu aslında gerçekleştirdik. Burada bir sorunumuz yok. Tek sorunumuz var, PKK ile Kürt vatandaşlarımızı birbirinden ayırmak. PKK'nın Kürtler diye bir sorunu yok, Kürtlerin PKK diye bir sorunu var. Bu sorunu da elhamdülillah büyük oranda gündemden çıkarmış vaziyetteyiz." Erzincan'da kendilerine 'Kürtler' diye hitap ettiklerini söyleyen Yıldırım, bunun sebebinin de köye sonradan gelenlere Kürt denilmesi olduğunu dile getirdi. Erzincan'da Kürtlerle Türklerin, Alevilerle Sünnilerin iç içe yaşadığını ifade eden Yıldırım, "Benim ilçemde 125 tane köy vardır. Bunun neredeyse üçte biri Kürt köyü, diğeri Sünni köy ama hiç aralarında bir sorun olmaz. Birbiriyle alışveriş, misafirlik yaparlar. Bizim böyle bir sorunumuz hiç olmadı. Benim adımı da koyan bir Kürt komşumuz. Binali ismi Kürtlerde çok yaygındır. Böyle bir ilişkimiz var" diye konuştu.
- (Gülen'in iadesi) Yıldırım, Amerika'ya Gülen'in iadesi konusunda 84 klasör belge gönderdiklerini, 100'den fazla sözlü ve yazılı girişimleri bulunduğunu dile getirerek, Amerika ile yapılan her temasın birinci maddesinin Fetullah Gülen'in iadesi olduğunu ifade etti. Bu konuda her iki ülkenin Adalet Bakanlıkları arasında da görüşmeler yapıldığını anlatan Yıldırım, "En son Muharrem İnce çıktı, 'Ben birisiyle görüştüm. FETÖ'nün iadesi usulüne uygun yapılmamış.' Nereden çıktı, kardeşim? Olsa olsa birisi Amerika'dan arayıp Muharrem İnce'yi işletmiştir. Başka bir izah aklıma gelmiyor." değerlendirmesinde bulundu.
- (Muhalefetin böcek iddiaları) Binali Yıldırım, CHP'nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce'nin telefonlarının dinlendiği iddialarının hatırlatılması üzerine de "Nasıl oradan öyle bir sonuç çıkarmış, bilemiyorum. Ben bunun ne kadar gayri ciddi bir yaklaşım olduğunu göstermek için söyledim. Muharrem İnce eğer bu işin üzerinde durur, detayına girerse bu işin içinden çıkamaz. Her şey açık seçik. Türkiye bir hukuk devleti, heyetleri de geldi enine boyuna incelediler. Bakalım ne açıklayacaklar. Bunun ne faydası var. Asıl olan terör örgütünün başını buraya getirmek mi, değil mi? Meselenin özünü bir tarafa bırakıyorsun, teferruatla gündem oluşturmaya çalışıyorsun. Garip değil mi? vatandaşlarıma soruyorum." dedi.
- (Bedelli askerlik) Başbakan Yıldırım, bedelli askerlikle ilgili yaş ve ücret haberlerinin gündeme geldiğinin hatırlatılmasına karşılık, "Bunların hiçbirisinin gerçekle alakası yok. Bu konuda bir ayrıntı, çalışma da söz konusu değil. Seçimlere sayılı günler kaldı. Yeni yönetim bunu gündeme alacaktır. Benim söylediğim sanki Cumhurbaşkanımızla farklı söylüyormuşum gibi anlam da çıkarmaya çalıştılar. Hiçbir fark yok" ifadelerini kullandı. Askerlik çağına gelen 5 milyonun üzerinde gencin olduğunu söyleyen Yıldırım, "Bu gençler, 'Bizi askere alın.' diyor. Biz diyoruz ki 'sizi askere alamayız, bu kadar imkanımız, kapasitemiz yok.' O halde diyorlar ki 'Bizi rahat bırakın hayatımızı yönlendirelim. Evleneceğiz, iş kuracağız, planlarımız var.' Haksız mı, haklı. Askerlik sivildeki vatandaş için bir anlamda ayak bağıdır. Kutsal bir görevdir ama askerliğini yaptın mı diye soruyorlar" dedi. Yıldırım, her yıl 350 bin civarında asker aldıklarını belirterek, 5 milyonu eritmek için 15 yıl gerektiğini, ayrıca her yıl yeni yetişen gençlerin de olduğunu dile getirdi. Askerlik konusunun, bedelli, bedelsiz meselesi değil bir memleket meselesi olduğunu ifade eden Yıldırım, yeni hükümetin bu konuda köklü, kalıcı bir çözüm bulması gerektiğini kaydetti. Askerlikle ilgili çalışmalar konusunda Türk Silahlı Kuvvetlerinin görüş ve kanaatlerinin önemine işaret eden Yıldırım, "Ülke savunması, terörle mücadele gibi hassas konuların zaafiyete uğramaması gerekir" diye konuştu. Yıldırım, son 2 senedir silah altına alınan erlerin operasyona çıkarılmadığına dikkati çekerek, operasyonlara daha çok profesyonellerin katıldığını söyledi. 15 Temmuz'dan sonra profesyonelleşmeye hız verdiklerini vurgulayan Yıldırım, "Bunu da dikkate alırsak, gelecek yıllarda askerlik vazifesi konseptini yeni baştan ele almak gerekiyor" dedi.
- (İnce'nin 'Yol, köprü yapmak kolay' açıklamaları) Yıldırım, CHP'nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce'nin 'yol, köprü, tünel yapmak kolay' şeklindeki açıklamalarının hatırlatılması üzerine de şu değerlendirmeyi yaptı: "Kolaysa bugüne kadar kaç tane yapmış. Yaptığı bir tane varsa söylesin. Kolay mı zor mu gelsin yanımızda bir ay staj yapsın da anlasın. Öyle bol keseden atmakla olmuyor. Kolaylığını, zorluğunu biz biliyoruz. 15 sene ömrümüzü verdik bu işe. Allah'a şükür sonuçlarını da gördük. Altyapı gelişmişliği bakımdan 15 sene önce 39'uncu sıradaydık. Şimdi 9'uncu sıraya yükseldik. Avrupa ülkelerinin büyük çoğunluğundan da daha iyi altyapımız var. Türkiye bugünlere böyle laf olsun, torba dolsun sözlerle gelmedi. Tüneller yaparak, köprüler yaparak geldi. Hızlı internet, hızlı tren, havayolu halkın yolu. Türkiye'nin bugün dünyanın 9'uncu, Avrupa'nın 2'nci büyük havayolu şirketi var. 26 havalimanından, 56 havalimanına çıkmış bir Türkiye var. Dünyada en yaygın uçuş ağı bulunan bir markası var. İşte bu rakamlar bize dünyanın en büyük havalimanını yapma ihtiyacını ortaya koydu."
- (İmar barışı) "İzmir'in yüzde 62'si böyle, imara uygun değil. İstanbul da ondan aşağı kalmıyor. Depremle ilgili sorun var, kentsel değişimle ilgili sorun var. Elektrik, su alamıyor bazı yerde. İmarı, ruhsatı, kat mülkiyeti yok. İmarı olan bir yerden ikinci bir sayaç koyuyor, ona da işletme parası ödüyor. Devletin verdiği elektriği başkasından satın alıyor. Doğalgaz bağlanacak, bağlanamıyor. Altyapı hizmetleri verilemiyor. Peki ne yapacağız? Buna ilgisiz mi kalacağız? Bugünün problemi değil, 40 yıldan beri birikmiş bir problem. Zaman zaman af çıkarılmış ama soruna köklü bir çözüm getirilememiş. Yapılan usulsüzlük ve yanlışlık ister belediyelerde olsun ister vatandaşta olsun bizler 'Kabul ediyoruz' diyoruz yani görüyoruz. Gözlerimizi kapatmıyoruz yapılan yanlışlığa. Bunları kayıt altına alıyoruz. Yapı Kayıt Belgesi veriyoruz. Bu Yapı Kayıt Belgesi onlara bu binayı kullanma hakkı veriyor yasal olarak. Eksikliklerini giderme hakkı veriyor. Önceden 5 kat hakkı varken, 7 kat yaptı, oradaki imar uygulaması, emsal ne ise yenisini ona göre yapacak. Otomatik bir imar hakkı vermiyor. Sadece aykırılıklara, yanlışlara, mülkiyetle ilgili konulara çözüm getiriyor. Devletin arazisine yapmışsa devlete bir para ödüyor, daha sonra malının sahibi oluyor. İstanbul Tarihi Yarımada, burası hassas. Bir de Çanakkale Şehitliği, bu bölgedeki yapılaşmalar istisnadır. Bazıları diyor ki 'Her şeyi kapsıyor.' Kapsamıyor. Ben gelip senin arsana böyle bir yapı yapmışsam bu, ona girmiyor. Senin rızanı almadan benim yapacağım bir şey yok. Özel mülkiyete konu bir şey. Dolayısıyla bu işleri birbirine karıştırmamak gerekiyor.
- (İmar disiplini bozulursa..?) "Nasıl olsa bir daha çıkar diye imar disiplininde gevşeme olur endişelerine ne dersiniz?" sorusu üzerine Yıldırım, "Katiyen olmaz çünkü bundan sonra yerel yönetimlerde, merkezi yönetimde bu işe göz yuman, gerekli tedbirleri almayanlara ağır müeyyideler geliyor." açıklamasını yaptı. Türkiye'nin 16 yıl içinde hiç el atılmayan sorunlarına AK Parti iktidarının el attığını, bunların anlatılmasına cilt cilt kitapların yetmeyeceğini söyleyen Yıldırım, her şeyi bir anda da yapmadıklarını belirtti. Bunların da imkan meselesi olduğunu, imkanlar el verdikçe konulara çözüm ürettiklerini söyleyen Yıldırım, şunları kaydetti. "Gündemde olan konulardan, cemevleri konusu... Bu konuda çeşitli çalıştaylar yapıldı, Alevi sivil toplum kuruluşlarımızla bir araya gelindi. Nihayet orada da adımlar atıldı aslında. Bu atılan son adım da onun tamamlayıcı bir parçasını oluşturuyor. 3600 konusu, yıllardır birçok kesimin gündeminde. Şimdi yaptığımız düzenlemeyle bundan polislerimiz, emekliler dahil, mevcut aktif çalışanlar da emekli olunca yararlanacak. Şu anda emekli olmuşlar da yararlanacak; ayrıca öğretmenler, hemşireler, din görevlileri yararlanacak."
- (Astsubayların beklediği açıklama) Astsubayların beklediği önemli bir konunun olduğunu dile getiren Yıldırım, şöyle konuştu: "Astsubayların göreve başlama kademelerinde bir düzeltmeye gittik. İki yıllık mezun bir astsubay, şimdi 9'un 1'inden göreve başlıyordu, şimdi 9'un 2'sinden başlayacak. Emsallerine uygun hale getirildi. 4 yıllık mezun bir astsubay, 9'un 3'ünden başlıyordu, şimdi artık 8'in 1'inden başlayacak. Bu daha sonraki emekliliği, terfileri, alacağı ücret için başlangıç seviyesi önemli. Burada da bir haksızlığı gidermiş oluyoruz."
- (Ekonomi) "Amerika uzun yıllar, küresel piyasalara, özellikle de gelişmiş ülkelere 4 trilyon dolar civarında sıcak para ihraç etti. Aynı şekilde Avrupa Birliği (AB), 2,5 trilyon avro gelişmiş piyasalara yatırım yaptı. Fakat bu ülkelerde büyüme çok gerilediği için, işsizlik arttığı için yavaş yavaş hem Amerika hem Avrupa faiz artırıyor. Faiz artırmak ne anlama geliyor? Paraları geri çağırıyor. Fon yatırımcılarına diyor ki 'Paralar artık yuvaya dönsün.' Şu anda bu süreci yaşıyoruz. Bunun gelişmekte olan ülkelere olumsuz yansıması var. Mesela dün Brezilya bu işten çok kötü etkilendi. Arjantin benzer şekilde. Türkiye de bundan etkileniyor. Türkiye bundan bağımsız değil. İşin bir bu boyutu var, bir de bölgemizdeki politik kırılganlıklar... Türkiye'nin bulunduğu bölge her türlü gelişmeye açık. Böyle bir ekstra durumumuz var. Bir başkası da yılbaşından beri petrol fiyatları artıyor. Dolayısıyla ithalat enerji faturamız artıyor. Bunun da getirdiği bir olumsuzluğumuz var."Bütün bunlara rağmen Türkiye'nin ekonomisinin, reel sektörünün güçlü olduğuna, yatırımcıların, yatırım kararlarını biraz ertelemesine rağmen bundan vazgeçmediğine vurgu yapan Yıldırım, şu göstergeleri de aktardı:
"Bankalarımız sermaye yeterlilik oranları, en son faiz artışından, kur hareketinden sonra bile yüzde 15 seviyesinde. Ayrıca bir ülkede ekonominin kötüye gittiğinin göstergesi nedir? Batık kredilerdir. Bunda oran yüzde 9, hiçbir şey. Bankacılık sektörünün öz kaynak karlılığı yüzde 16. Buna rağmen bazı derecelendirme kuruluşları arka arkaya not düşürüyor. Bankaların notunu düşürüyor, Türkiye'yi izlemeye alıyor. Ne zaman yapıyor bunu? Seçimlere çeyrek kala... Biz diyoruz ki 'Bize operasyon çekiyorlar.' Diyorlar ki, 'Nereden çıkardınız?' Böyle bir karar alma gündeminde programında yok, alelacele toplanıp karar alıyorlar. 'Nasıl Türkiye'de seçimlerin gidişatını etkileriz.' Etkileyemezsiniz. Biz ekonomimizin durumunu da biliyoruz, sorunlarımızı da biliyoruz, ne yapacağımızı da biliyoruz." Cumhuriyet'in kuruluşundan hemen sonra 1924'ten, 2002'ye kadar sürede Türkiye'nin her yıl ortalama 4,7 kat büyüdüğüne değinen Yıldırım, 2003-2017'te yüzde 5,7 kat büyüdüğüne dikkati çekti. Aradaki bir puanlık yükselişin önemine işaret eden Yıldırım, "Eğer 1924'ten bugüne 4,7 yerine 5,7 büyüseydi Türkiye, ekonomisi bugünden 2,6 kat daha büyük olacaktı. Bu ne demek? Fransa'dan sonra Türkiye, dünyanın 7'inci büyük ekonomisi olacaktı." dedi. Yıldırım, 15 yıl içinde Türkiye'nin enflasyon arındırılmış şekilde reel olarak 2,3; dünyanın 1,7; AB'nin 1,2 kat büyüdüğünü, kişi başı milli gelirde Avrupa ile Türkiye arasındaki oransal farkın yüzde 33 azaldığını vurguladı.
- (Enflasyon) Türkiye'de enflasyonun biraz arttığını ancak 1992-2002 yıllarında ülkede enflasyonun yüzde 71 olduğunun unutulduğunu söyleyen Yıldırım, "Şimdi enflasyon 10'un üzerine çıktı diye felaket tellallığı yapılıyor. Mutlu değiliz. Enflasyon, bir ülke için en kötü şeydir. Kazançlarını yok eden bir durumdur. Onun için enflasyonla mücadele, kararlılıkla devam edecek. Faizlerdeki artış, kurdaki dalgalanmalar geçici ve etkileri sınırlı olacak. Kim ne yaparsa yapsın... Burada birtakım operasyonlara maruz kalsak da tedbirlerimizi alıyoruz." ifadelerini kullandı.
- (Büyüme rakamları) "Nasıl sanal oluyor? 2002'de Türkiye'de bir yılda 7 bin traktör satılıyordu, 2017'de 72 bin 900 traktör satıldı. Bunun neresi sanal? Niye alıyor insanlar traktörü? Türkiye tarımda 2002'de Avrupa'nın 4'üncü ülkesiyken, bugün birinci ülkesi olması tesadüf mü? 2002'de Türkiye'de yılda 91 bin otomobil satılıyordu. Geçen sene Türkiye'de 723 bin otomobil satılmış. Para var ki alıyor millet. Beyaz eşyada 2002'de Türkiye'de yılda 2,5 milyon buzdolabı, çamaşır makinesi satılmış, bugün 8,5 milyon satılıyor. 2002'de bir yılda Türkiye'den yurt dışına turistik gezi için gidenlerin sayısı 3 milyondu, şu anda 9 milyon. İnsanlar dışarıya gidiyor, tatil için gidiyor. 30 bin 800 şirket kurulurken, 73 bin 800 şirket kuruluyor. 13 milyon turist gelirken, bu ülkeye 40 milyon turist geliyor. Bunun neresi sanal? Türkiye'nin büyümesi sanal değil. Türkiye gerçek anlamda büyüyor, bunu zaten Anadolu'ya, her yere gittiğinizde görüyorsunuz."
- (Emekliler) Emeklilere bayram ikramiyesinin bin lira değil de kesintili verildiği iddialarının hatırlatılması üzerine Yıldırım, bunların doğru olmadığını söyledi. Başbakan Yıldırım, emeklilerin tamamına maaşı ne olursa olsun her bayram öncesi bin lira verileceğini belirterek, bu kapsamda Ramazan Bayramı öncesinde de bu ödemelerin yapıldığını aktardı. Emekli kişi vefat ettiyse maaşının eşi ve çocukları arasında dağıtıldığını anımsatan Yıldırım, bayram öncesi verilen bin liranın da aynı oranda eş ve çocuklar arasında paylaştırıldığını bildirdi. Yıldırım, "Diyelim ki 3 çocuk varsa, 'Ben 250 aldım' diyor. Öbürü de 250, öbürü de 250, hanımı 250, etti bin lira. Değişen bir şey yok. Tamamen kafa karıştırmaya yönelik bir şey. Yoksa maaş, para oraya bin lira olarak yatıyor ama onun kullanımı, kim kaç para alıyor, onun takibini biz yapmıyoruz." diye konuştu.
- (Eğitim) AK Parti'nin seçim beyannamesinde okulların sınav merkezli yarışma alanından çıkarılması yönünde bir hedef olduğu hatırlatılarak, geçiş sınavlarının ağırlığının azaltılması konusundaki görüşü sorulan Yıldırım, bunun çok önemli bir husus olduğunu anlattı. Orta ve uzun vadede öğrencileri, herkesin aynı noktaya yığılmaması için yönlendireceklerini ifade eden Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü: "Şimdi diyelim hepsi düz lise okuyor. Düz liselerin de birikimleri, tecrübeleri, kaliteleri farklı. Dolayısıyla düz lise okuduktan sonra üniversitede herkes aynı yere girmek istiyor. Oranın kapasitesi de belli. Bunun yerine ilk 4 seneden sonra, anaokulu var zaten orada ciddi iyileşme oldu, yüzde 100'e yakın okul öncesi eğitim var, ilk 4 seneden sonra yönlendirme. Sanat okuluna, spor okuluna veya düz liseye gidenler gidecek, orada ilerleyecek ama 'Kariyer yapacağım, ben düz lise okuyacağım, en iyi üniversiteyi okuyacağım, sonra akademik çalışma yapacağım' diyenler da oraya gidecek." Başbakan Yıldırım, burada kastedilenin her şeyi sınava bırakmamak olduğunu dile getirdi. Her şey sınava bırakıldığında öğrencilerin çok yorucu bir yarışın içine girdiğini vurgulayan Yıldırım, "Öğrenciler adeta yarış atına dönüyor ve çok stres oluyor, bildiklerini de unutuyor, hayalleri kırılıyor." ifadesini kullandı. Yükseköğrenime de değinen Yıldırım, her ilde en az bir üniversite bulunduğunu anımsattı. Yıldırım, şu değerlendirmelerde bulundu: "Bakın üniversitelerde biz en son aldığımız kararla birkaç yıl içerisinde 2006'dan beri üniversite sayısını bir kere her ilde bir tane var, bazı illerde çok var, şu an itibarıyla 207'ye çıktı. Dünyada üniversiteye erişimde Türkiye 2'ncisi oldu. Üniversite kapısında milyonlar bekliyordu. Şu anda lise mezunlarının sayısı kadar üniversite kontenjanı var. Sınav da olmasa herkes bir yere girebilir ama problem nerede? Bir eşleştirme, seçicilik var. Herkes aynı yere yönlenince mecburen bir değerlendirmeye ihtiyaç duyuyorsun. Herkes tıbba, elektroniğe gitmek istiyor mesela. Bu mümkün değil, orada sınav devreye giriyor. Bunu da bu yığılmayı önlemek için sınavın etkisini azaltacak, öğretim yıllarında çocukların kabiliyetlerine göre yönlendirilmesinin sağlanması. Denilen budur. Yine sınav olur ama sınav biraz enstrümanlardan biri haline gelir."
- (Her önüne gelen öğretmen olmamalı) Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun vaatleri arasında bulunduğu belirtilerek, kanunun neleri içerdiği ve neden önemli olduğunun sorulması üzerine Yıldırım, geçmiş dönemde herhangi bir yüksekokulu bitirenin öğretmenlik yapabildiğini ancak üniversite okumanın öğretmenlik yapmak için yeterli olmadığını, öğretmenlik için pedagojik formasyon, çocuk psikolojisinden anlamak gerektiğini söyledi. Eşinin öğretmen olduğunu, hastalandığı için bir gün onun yerine derse girdiğini aktaran Yıldırım, "Çocuklara muamelem o kadar onlara yanlış gelmiş ki bir gün sonra müdür 'Kocan gelmesin de tek boş geçsin' demiş, öğretmenlik ayrı bir şey, sabır küpü olmanız lazım. O çocuklar istediği gibi davranıyor, ne yapacaksın? Allah yardım etsin, hakikaten zor bir meslek. O yüzden de her önüne gelen öğretmen olmamalı. Öğretmenlik bir formasyon işidir, bir pedagojik tabanı olması gerekir, kastettiğimiz odur." ifadelerine yer verdi. Torunlarının karnelerini görüp görmediği sorulan Yıldırım, torunlarının karnelerinin fotoğrafını çekerek kendisine gönderdiklerini anlattı. Yıldırım, "Sinyal veriyorlar, yani 'Biz geliyoruz, karnemiz bu, hediyeleri hazırla dede.' Ben anladım işi yani." dedi. Çocukların karneleri aldığını, tatili hak ettiğini belirten Yıldırım, şunları kaydetti: "24 Haziran'da da biz karneyi alacağız. 15 yıllık emeğimizin karşılığını inşallah milletimiz, vatandaşlarımız değerlendirecekler. Biz milletimize güveniyoruz, inanıyoruz. Milletimizin karşısında hiç mahcup olmadık. Milletimizi üzecek bilerek hiçbir hareketin içinde olmadık. Hep ülkemizin, insanımızın iyiliği için çalıştık. Başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere bizler bir ekip olarak bir yandan ülke olarak içeride, dışarıda var olan olumsuzluklarla mücadele ettik, darbe girişimleriyle muhtıralarla. Ama bir yandan da ülkemizin muasır medeniyetler hedeflerini gerçekleştirmek için doya doya, dolu dolu 15 yılı geride bıraktık. İnşallah bu seçimler ülkemiz, milletimiz için en güzel şekilde güvenin ve istikrarın, güçlü iktidarın, sürekli istikrarın tesis edileceği seçimler olur."