Tarih boyunca Asya'nın güneyinde yer alan merkezi konumu nedeniyle her zaman jeostratejik bir öneme sahip olan İran, uyguladığı dış politikayla hem güneyde körfez komşuları Kuveyt, Katar, Bahreyn, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirliklerini hem de kara sınırının bulunduğu Azerbaycan, Ermenistan, Irak, Türkiye, Pakistan ve Afganistan gibi ülkelerin güvensizlik ve endişe duymasına neden oluyor.
Uzmanlar, bölge ülkeleri ve halklarının İran yönetimine duyduğu güvensizliğin nedenlerini, Tahran yönetiminin halkın yüzde 90'ını oluşturan Şii nüfusu diğer ülkelerde etkisini artırmak için kullanması ve bölgede yaşanan siyasi istikrarsızlığı besleyici adımlar atması şeklinde sıralıyor.
İran'ın temmuz ayında Birleşmiş Milletler'in beş daimi üyesi ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve Almanya'nın oluşturduğu 5+1 ülkeleriyle imzaladığı nükleer anlaşmanın önemine de dikkat çeken uzmanlar, İran'ın anlaşmayla birlikte ambargoların kalkmasıyla bölgede güçlenecek olmasının olumsuz sonuçları olacağı uyarısında bulunuyor.
Bölge ülkeleri İran'dan rahatsız
Stratejik Düşünce Enstitüsü Dış Politika ve Uluslararası İlişkiler Programı Koordinatörü Doç Dr. Mehmet Şahin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bölge ülkelerinin İran'ın herhangi bir araçla kendi içişlerine karıştığını düşündüğünü belirterek, bunun örneklerinin İran'ın ülkesindeki Şii çoğunluğu Sünni iktidara karşı kışkırtacağı endişesi taşıyan Saddam Hüseyin döneminde Irak'ta ve aynı nedenlerle Müslüman nüfusunun yaklaşık yüzde 20'si Şii olan Afganistan ve Pakistan'da görüldüğünü hatırlattı.
Doç. Dr. Şahin, "İran'ın son dönemde Irak'ta artan nüfuzu, Suriye'de Esed'i, Lübnan'da Hizbullah'ı, Yemen'de Husileri desteklemesi, Afganistan ve Pakistan'da Şiilerle işbirliği içinde olması bölge ülkeleri ve halklarını oldukça rahatsız ediyor. İran Körfez ülkeleri tarafından da kendi güvenliği için bölgenin güvenliğini tehlikeye atan devlet olarak görülüyor" değerlendirmesini yapıyor.
Suudi Arabistan, geçen hafta, İran'ın Arap ülkelerinin işlerine müdahale girişimlerine tepki göstermişti. Suudi Arabistan 2. Veliaht Prensi ve Savunma Bakanı Muhammed bin Selman ile Ürdün Kralı 2. Abdullah görüşmesinin ardından yaptıkları ortak yazılı açıklamada, "iyi komşuluk ilkelerinin Arap ülkelerinin işlerine karışma ve onların üzerinde egemenlik sağlama çabalarından uzak durmayı gerektirdiği" vurgulanarak, "Ürdün ve Suudi Arabistan'ın esenliği ve güvenliği parçalanmayı kabul etmeyen bir bütündür" denilmişti.
Öte yandan, Bahreyn'de temmuz sonlarında düzenlenen ve 2 polisin ölümüne yol açan saldırıda kullanılan patlayıcıların, birkaç gün önce Bahreyn Donanması'na silah, patlayıcı ve mühimmat kaçırmaya çalışırken yakalanan ve yükünü İran'dan aldığı iddia edilen gemidekilerle uyuştuğu belirtilmişti. Bombalı saldırıya, tepki gösteren BAE Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Muhammed Karkaş, İran'ın "Bahreyn'in içişlerine sürekli müdahalesini" eleştirmişti.
"Nükleer anlaşma İran'ı güçlendirecek"
Doç. Dr. Şahin, bölge ülkelerinin buna ek olarak İran'ın imzaladığı nükleer anlaşmadan dolayı da çok tedirgin olduğunu vurguluyor. Zira, söz konusu anlaşmayla bir yandan İran'ın nükleer programına ciddi sınırlamalar gelirken, diğer taraftan da bu ülkeye yönelik Birleşmiş Milletler yaptırımları dahil tüm yaptırımlar kalkacak.
Mehmet Şahin, anlaşma, İran'ın üye olmadığı Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri tarafından farklı tepkilerle karşılansa da "Başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkeleri, İran'ın bu anlaşmayla birlikte güçleneceğini ve bölgenin içişlerine daha fazla karışacağını düşündükleri için varılan anlaşmadan tedirgin oluyorlar" görüşünü dile getiriyor.
Katar, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn ile arabulucu Umman, Viyana'da varılan anlaşmadan memnuniyetlerini dile getirirken, Suudi Arabistan anlaşmanın ihlali halinde yaptırımların yeniden uygulanması çağrısında bulunmuştu.
"Körfez ülkeleri güvenlik endişesi taşıyor"
Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Tayyar Arı da, İran'ın Irak'ta 8 yıl boyunca başbakanlık görevini yürüten Şii lider Nuri el-Maliki döneminden itibaren uyguladığı politikalar ve bölgedeki bir takım eylemlerinin Irak'ın bugüne gelmesinde önemli rol oynadığı görüşünde.
İran'ın Şii unsurları destekleyerek bölgeyi istikrarsızlaştırma çabası içinde olmasının zaten bir tehdit olarak algılanmasını sürekli kılan şeyler olduğunu belirten Prof. Dr. Arı, şunları söylüyor:
"İran bunu önlemek yerine artırıcı politikalar izliyor. Bir de bunları nükleer kapasitesi ile artıracağı zaman daha büyük bir tehlike olacağı algısı da yaygın. Körfez ülkeleri bu pazarlığın kendileri üzerinden yapılmış olması endişesi de taşıyorlar. İran'ın nükleer faaliyetlerini büyük ölçüde askıya almasının nedenlerini herkes merak ediyor.
Öte yandan, İran kısa bir süre içinde büyük bir mal varlığına kavuşacak, Batılı yatırımcılar açısından ciddi bir pazar haline gelecek ve zenginleşecek. Halihazırda bile derin iç krizler yaşayan İran'ın potansiyeli artınca ne olacak sorusu tüm bölge ülkeleri tarafından soruluyor."
"İran yayılmacı ve bölgedeki siyasi istikrarsızlıkları kullanan bir devlet geleneğine sahip" diyen Arı, "Mesela bu Türk dış politikasında hiç rastlanan bir durum değil ama İran askeri ya da güvenlik yapılanması tamamen buna odaklı. Diğer ülkelerdeki mezhebi ve etnik yapıları kullanarak, kışkırtarak etki alanını artırmaya yönelik bir geleneğe sahip. Tüm bunlara beraber bakıldığında İran'ın mevcut politikasını sürdüreceğini öngörebiliriz. Bu da bölgedeki istikrarsızlık açısından hala büyük bir tehlike olarak ortada duruyor" ifadelerini kullanıyor.