Habertürk'e konuşan Farazmand'ın açıklamaları şöyle;
“Son çalıştığı proje koronavirüse karşı aşı geliştirme projesiydi”
Bu cinayet siyonist rejim ve onun yardımcıları aracılığıyla İran'da işlendi. Siyonist rejim ve Amerika bu cinayeti İran'ı hedeflerinden uzaklaştırmak, amaçlarından ve yasal haklarından mahrum bırakmak doğrultusunda, aynı şekilde kanuni hakları, güvenli bir şekilde kendini savunma hakkı, bağımsızlığını ve barışçıl nükleer teknolojisini elinden almak için yaptılar. Son dört yıl içerisinde ABD'nin İran'a karşı tek taraflı hareketlerine şahidiz. Bunların hepsi de diplomasi sürecini bertaraf etmek amacıyla yapılan davranışlardır. Bu cinayet devlet terörizminin bariz bir örneğidir. ABD hükümetinin son günlerinde yapılmış ve tamamiyle diplomasi sürecini öldürmek amacıyla yapılmış bir cinayettir.
Şehit Fahrizade bir devlet adamıydı ve savunma bakanının yardımcısıydı. AR-GE projeleri üzerine çalışıyordu. Son çalıştığı projede koronavirüse karşı aşı geliştirme projesiydi. Bu doğrultuda da bazı kazanımlar elde etmişti.
“Cinayetin arkasında siyonist İsrail var”
Elimizde bu cinayetin arkasında siyonist İsrail rejiminin olduğunu gösteren yeteri kadar delil ve belge var. Bizim güvenlik kurumumuz kesin bilgileri elde etmiştir ve zamanı gelince açıklayacaktır. Siyonist rejimin başbakanı 2018 yılında, şehit Fahrizade'nin ismine işaret ederek 'bu ismi gelecekte duyacaksınız, bu ismi hatırlayın' demişti. Siyonist rejimin bazı makamları da çok aceleci bir şekilde (suikastı) yakınlarına müjde vermişler. Elimizdeki belgeler Amerika'nın da bu cinayette parmağının olduğunu gösteriyor. ABD Başkanı kendisinin de bu cinayetten dolayı mutlu olduğunu göstermek amacıyla Twitter'da bazı şeyler yazdı. Bir ülkenin başkanının böylesi bir konuda düşüncelerini beyan etmesi doğru değildir ve tüm uluslararası normlara da ters bir davranıştır. Bu bir devlet terörüdür ve sınır aşırı bir terörizmdir. Tıpkı Kaşıkçı cinayetinde olduğu gibi. Bu cinayet de Türkiye'de yapıldı ve herkes kınadı. Türkiye ve dost ülkeler Sayın Fahrizade'ye yönelik terörü kınadılar ama uluslararası toplumdan maalesef böyle bir kınama gelmedi. Özellikle Avrupa Birliği her zaman ikili standart uyguluyor. Biz AB'nin bu cinayeti çok kesin bir dille kınamasını bekliyorduk.
“İran cevap verme konusundaki hakkını saklı tutuyor”
İran böyle cinayetleri kesinlikle hiçbir zaman cevapsız bırakmamıştır ve bırakmayacaktır. Ama bu cevabın zamanı, mekanı ve nasıl cevap verileceği İran'a bağlıdır. Bu konuda karar İran'ındır. Çünkü cevap verilmezse karşı taraf, benim elim güçlüdür, istediğim zaman istediğim cinayete başvurabilirim diye düşünür. Bu cinayet uluslararası normlara aykırıdır ve İran cevap verme konusundaki hakkını saklı tutuyor.
Kasım Süleymani'nin öldürülmesi
Bir sene önce başka bir cinayet Amerika'nın eliyle işlendi. İran'ın bir generali Bağdat Havaalanı'nda, Bağdat hükümetinin misafiri olarak orada bulunuyordu ve Amerika'nın eliyle şehit edildi. Biz uyarıyoruz. İran cevap verme potansiyeline ve böyle bir güce sahiptir. Tabii ki nasıl bir cevap verileceğine kendisi karar verir. Cevap verme aşamasında da Amerika politikasıyla alakası olmayan kişilerin hayatını kaybetmesi ve onların ölmesini istemediğimizden dolayı hassas davrandık. Fakat bunların ölmesini istemediğimizden dolayı cevabımızı farklı bir yöntemle verdik. Böyle cinayetler Amerika eliyle yapılıyor. Uluslararası analistler, gözlemciler ve uluslararası toplum İran'ın nasıl cevap vereceğini bekliyorlar. Ama İran da kendi menfaatini ve güvenliğini koruma hususunda ve adaleti savunma noktasında muktedirdir ve ileriye gittiğini göstermiştir. Tabii ki uluslararası toplumun, gözlemcilerin ve analistlerin söyledikleri, bu görüşü teyit mahiyetindedir. Yani İran güçlüdür ve gerekli zamanda gereken cevabı verir. Biz her zaman başkalarının planlarını uygulamak yerine, kendi sahamızda oynama hususuna çok dikkat etmişizdir. O yüzden de cevap verme yöntemi de bize aittir.
Biden dönemine ilişkin açıklama
40 yıl boyunca Amerika'da çeşitli hükümetler iş başındaydı. Bu süre içerisinde diplomatik ilişkiler ve müzakere süreci diye bir şey söz konusu olmadı. Onlarla böyle bir yol ve böyle bir süreç yoktu. Bundan sonra da İran-Amerika sorunlarının kolay kolay hallolacağı çok da mümkün görünmüyor. Tabii İran İslam Cumhuriyeti devriminden önce, İran ABD'nin bölgedeki en güçlü müttefiğiydi. Ve o zaman tabii ki ABD'nin İran'a karşı düşmanca bir tavrı yoktu. Biz Amerika'yla, ve tabi diğer uluslararası toplumla beraber sadece nükleer dosya üzerinde bir anlaşmaya vardık. Ama Amerika kanun dışı ve tek taraflı bir şekilde bu anlaşmadan geri çekildi.
Bu anlaşmada karşımızda sadece Amerika yoktu, uluslararası toplumdan diğer ülkeler de vardı. Amerika ise bu toplumun sadece bir parçasıydı. Eğer Amerika tekrardan bu anlaşmaya dönmek isterse dönebilir. Amerika kendi verdiği sözleri yok saydı ve bu sözler Amerika hükümeti tarafından verilmişti. Bu anlaşmayı sağlayan Trump değildi, Amerika hükümeti bu anlaşmaya vardı. ABD bu anlaşmadan tek taraflı çekildiğinden dolayı, İran zarara uğradı ve ABD bu hasardan dolayı İran'a borçludur. Eğer tekrar bu anlaşmaya dönmek isterse, kabul ederiz ve 5+1 ülkelerle tekrardan toplantılarımıza devam ederiz. Ama hep söylemişizdir ki biz bir konuyu iki defa müzakere etmeyiz.
Amerika yine İran'a karşı çok asılsız iddialarda bulunuyor, ABD hiçbir şekilde İran'ın nükleer gücü ve füze çalışmalarıyla ilgili konularına müdahale edemez. Amerika her yıl milyonlarca dolarlık silah satıyor, dolayısıyla İran'a müdahale etme hakkı yoktur. İran diğer komşularıyla da bölgesel ilişkiler kapsamında ve iyi komşuluk esasına dayanarak diğer konularda müzakere edebilir.