Cockburn: ABD, Orta Doğu'da aynı hatayı 4 kez yaptı, şimdi de Trump İran’da yapıyor
The Independent'ın ödüllü köşe yazarı Patrick Cockburn, “ABD, Orta Doğu'da aynı hatayı 4 kez yaptı, şimdi de Trump İran’da yapıyor” başlıklı makalesinde, ABD ve müttefiklerinin, düşmanlarının dini motivasyonlarını hayati derecede küçümsediğini ve sonuç olarak da, sayısız çatışmayı kaybettiğini hatırlattı.

Oluşturma Tarihi: 2019-06-08 16:33:43

Güncelleme Tarihi: 2019-06-08 16:33:43

 

Orta Doğu, Suriye ve Irak konularında The Independent'ın ödüllü köşe yazarı Patrick Cockburn, “ABD, Orta Doğu'da aynı hatayı 4 kez yaptı, şimdi de Trump İran'da yapıyor” başlıklı makalesinde, ABD ve müttefiklerinin, düşmanlarının dini motivasyonlarını hayati derecede küçümsediğini ve sonuç olarak da, sayısız çatışmayı kaybettiğini söyledi.
Makalenin tam metni şöyle:

İran'la yaşadığı çatışma tırmanırken, ABD 40 yıl önce Şah'ın düşüşünden bu yana tekrar tekrar yaptığı hatayı yapıyor: Sünni ve Şii Müslümanlar arasındaki geniş ölçekli dini çatışmaya dahil olma tehlikesini göz ardı ediyor.
Büyük bir kısmını Orta Doğu muhabiri olarak geçirdiğim kariyerim boyunca, 1979 İran Devrimi'nden bu yana ABD ve müttefiklerinin düşmanlarının dini motivasyonunu hayati biçimde hafife aldığı krizleri ve savaşları bildirdim. Bu; güç dengesinin büyük ölçüde kendi lehlerine göründüğü çatışmalarda bile mağlup oldukları veya basitçe, kazanamadıkları anlamına geliyordu.

Bu durum en az 4 kez yaşandı. İsrail'in 1982'deki işgalinden sonra Lübnan'da yaşandı; buradaki dönüm noktası, bir yıl sonra Beyrut'taki ABD Deniz Piyadeleri kışlasına yapılan ve 241 ABD'li askeri personelin öldüğü bombalı saldırıydı. 1980-1988 dönemindeki 8 yıllık İran-Irak savaşında bölgedeki Sünni devletler ve Batı Saddam Hüseyin'i destekledi. Buna rağmen 2 taraf da galip gelemedi. 2003'ün ardından Saddam sonrası Irak'ı İran karşıtı bir üs haline getirme yönündeki ABD-İngiliz çabaları büyük bir batağa saplandı. Benzer biçimde, 2011 sonrasında Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye gibi devletlerle Batı; İran'dan taraf tek Arap devleti olan Suriye'deki Beşar Esad'dan ve rejiminden kurtulmak için boşa çaba sarf etti.

Şimdi bir kez daha aynı süreç yaşanıyor ve daha öncekilerle aynı nedenlerden dolayı, büyük ihtimalle bu da başarısız olacak. ABD ve yerel müttefikleri, sadece İran'la değil, çoğu Orta Doğu'nun Afganistan ve Akdeniz arasındaki kuzey kesiminde bulunan farklı ülkelerdeki tüm Şii topluluklarla savaşıyor olacak.

Donald Trump, İran'ı sıkıştırmak için yaptırımlara başvururken, Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton ve Dışişleri Bakanı Mike Pompeo arzu edilen seçenek olarak savaşı gösteriyor. Ancak 3'ü de, Lübnan'daki Hizbullah'ı ve Irak'taki Halk Seferberlik Güçleri'ni (Haşdi Şabi), İran'ın vekilleri olarak nitelendiriyor. Ancak esasen bunlar  Irak'ta ve Lübnan'da çoğunluk, Suriye'de de iktidardaki azınlık olan yerli Şiilerin askeri ve siyasi kolları. İranlılar bu grupları güçlü biçimde etkiliyor olabilir ama bunlar, İran'ın desteği kesilince ortadan kalkacak ve kaybolacak kuklalar da değil.

Orta Doğu'da ulus devletlere duyulan bağlılık, Beşar Esad ve en yakın subaylarının da dahil olduğu, Suriye'de iktidarı elinde tutan 2 milyon mensubu bulunan Şiilik ve Alevilik mezhebi gibi din temelli topluluklara duyulan bağlılığın yanında, daha zayıf kalıyor. İnsanlar daha çok dini kimliklerini savunmak için savaşacak ve ölecek; bu durum, pasaportlarına basılmış vatandaşlık bilgisi için kesin değil.

Militarize olmuş İslami kült IŞİD, Irak ordusunu yenerek 2014'te Musul'u ele geçirdiğinde, binlerce gönüllüyü Bağdat'ı savunmak için harekete geçiren şey Büyük Şii Ayetullah Ali Sistani'nin fetvasıydı. Suriye'de de, Humus ve Şam'daki çatışmaların başlarında, rejimin en güçlü noktaları Sünni olmayan semtler oldu. Örneğin, muhalefet başkentte stratejik öneme sahip havaalanı yolunu almayı çok istediyse de, Dürzi ve Hristiyan milislerin savunduğu bir semt yüzünden bunu gerçekleştiremedi. 

Trump'ın Suudi Arabistan, BAE ve İsrail'deki müttefikleri Washington'un buna inanmasını istemiyor; onlara göre tüm Şiiler İran işbirlikçisi. Suudilere göre, Husilerin Yemen'den Suudi Arabistan'a fırlattığı her füze -Suudilerin 4 yıldır süren Yemen bombardımanıyla kıyaslandığında çok az tahribat gücü olsa da- ancak İran'ın talimatıyla ateşlenmiş olabilir.

Mesela Perşembe günü, Suudi Arabistan'ın fiili hükümdarı Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın kardeşi olan, Savunma Bakanı Yardımcısı Prens Halid bin Selman, Twitter'da yaptığı açıklamada, Suudi petrol istasyonlarına yapılan drone saldırılarının  İran tarafından “emredildiğini” iddia etti. Prens Halid, "Tahran rejiminin emriyle Husiler tarafından gerçekleştiren terör eylemleri, devam eden siyasi çabaları zora sokuyor" diye yazdı:
"Bu milisler, İran rejiminin bölgede genişleme gündemini uygulamak için kullandığı birer araçtan ibaret."

Sünni liderlerin, farklı Şii toplulukların (bu örnekte Husiler) eylemlerini istisnasız biçimde İran'ın yönlendirmesine bağlayan bu paranoyak tepkileri yeni değil. 2011'de, Sünni azınlık mensubu monarşinin Şii çoğunluğun protestolarını Suudi askeri desteğiyle acımasızca bastırdığı Bahreyn'deydim. İşkence görenler arasında, bir hastanede yaralı göstericileri tedavi eden Şii doktorlar da bulunuyordu. Doktorların aleyhindeki delillerin biri; İran'dan devrimin teşviki yönünde talimat almak için kullanıldığı iddia edilen, gelişmiş teknolojiye sahip tıbbi ekipmanın bir parçasıydı. Tam hatırlamıyorum ama cihaz, kalbi, beyni veya başka bir durumu izlemek için kullanılıyordu.

Bu tarz absürt komplo teorileri Washington'da genellikle pek yankı uyandırmaz. Ancak Trump ve yardımcıları, neredeyse tüm "terör" eylemlerinin izinin İran'a kadar sürülebileceğini söylüyor. Bu inanç, ABD ile İran arasında bir savaşı tetikleme riski taşıyor. Çünkü Orta Doğu'da, bazı ABD tesislerine kendi isteğiyle saldırabilecek çok sayıda öfkeli Şii var.

Ayrıca İran'ın suçlanabileceği, tahrik edici bir olay sahnelemek; ABD ile İran arasında çatışma arzulayan devletlerden birinin -akla Suudi Arabistan, BAE ve İsrail geliyor- işine gelebilir.

Fakat böyle bir savaş ne getirir? İran'ın işgali, askeri veya siyasi açıdan mümkün olmadığından kesin bir zafer kazanılamaz. İran'a yönelik hava saldırısı ve yakın deniz ablukası mümkün olabilir ama Hürmüz Boğazı'ndaki mayınlardan Körfez'in batı yakasındaki Suudi petrol tesislerine gönderilecek füzelere kadar, İran'ın karşılık verebileceği çok sayıda baskı noktası var.

ABD'nin İran'ın Irak, Suriye ve Lübnan siyasetine vekalet yöntemiyle müdahil olduğu ithamlarının gözden kaçırılan özelliği, yalnızca abartılması değil. Eğer bu iddia doğruysa, çok geç kalındı. İran zaten 3 ülkede de kazanan tarafta.
Eğer savaş yaşanırsa, çok zorlu olacak. Bölgedeki Şii toplulukları kendilerini tehdit altında hissedecek. ABD'ye gelince, Ortadoğu'da savaş başlatanlar için en iyi gün genelde ilk gündür. Sonrasında ise planları, öngöremedikleri tehlikeli bir örümcek ağına dolandıkça boşa çıkar.

 *İçerik orijinal haline bağlı kalınarak verilmiştir. Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir.
https://www.independent.co.uk/voices