Çok boyutlu harekat: Fırat Kalkanı
'Türkiye sadece askeri değil, siyasi boyutları da olan bir harekât yürütüyor...'

Oluşturma Tarihi: 2016-12-05 17:21:55

Güncelleme Tarihi: 2016-12-05 17:21:55

TİMETURK | HABER MERKEZİ

Milliyet yazarı Tunca Begin bugünkü köşesinde "Suriye'de kim dost kim düşman belli değil" başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Yazının başında Türkiye'nin El Bab ve Menbiç hedeflerini, gerekçeleriyle açıklayan Begin, "Yani Türkiye'nin Suriye'deki tavrı çok net" diyerek "Buna karşı Türkiye ile müttefik havasındaki bazı ülkelerin (-ki bunların başında ABD geliyor) görüntüleri ile gerçek niyetleri arasında keskin farklılıklar söz konusu" dedi.

Operasyonun askeri olduğu kadar siyasi boyutlarının olduğunu ifade eden Begin, burada "harekâtın ÖSO kuvvetleriyle birlikte yürütülmesinden kaynaklı bazı sıkıntılar" olduğunu yazdı.

"ÖSO SIKIŞTIĞINDA UMULMADIK REFLEKSLERDE BULUNABİLİYOR"

"Çünkü ÖSO tek bir çatı altında toplanmış düzenli bir yapı değil ve sıkıştıkları zaman umulmadık bazı refleksler (bölgeyi terk etmek gibi) gösterebiliyorlar."

OPERASYON DURAKLIYOR MU?


Begin, bunun ardından operasyonla ilgili başta "duraklanma" iddiaları olmak üzere bir çok konuyu Emekli Özel Harp Subayı Terör ve Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar'a sordu.

İşte Ağar'ın cevapları:

“Harekâtın dönem dönem duraklamasının sebebi öncelikle sahanın üretmiş olduğu tehdit. Çok mayın, bubi, eyp ile IŞİD ve PKK'nın sofistike silah sistemleri var. O nedenle çok kontrollü yapılması gereken bir harekât. Diğer tarafıyla Bab'da sivil insanlar yaşıyor. Sivillerle IŞİD arasında ayırım yapmak çok zor. Anlık değişen durumlar var. Dost ve düşman varlığı çok iyi tanımlanabilmiş değil. Dost unsurların içerisinde bazen mütecaviz hareketler üreten onların kimliğine bürünmüş kişiler ortaya çıkabiliyor. Harekâtın en önemli dinamiklerinden biri de yapmış olduğunuz bazı hamlelerle sadece sahadaki tehditlerle uğraşmıyorsun sahadaki tehdidin arkasındaki iradelerin manipülasyonu ile de karşı karşıya kalıyorsun.”

BÖYLE BİR HAREKAT NORMALDE NE KADAR SÜRER?

Ağar devam ediyor:

“Emsallerini Güneydoğu'da yaşadık, hiçbirisinin standardı yok. Tamamıyla şehrin içindeki sivillerin varlığına, IŞİD unsurlarının direncine ve sizin ortaya koyacağınız güce bağlı olan bir şey. Nusaybin'de, Cizre'de meskun mahal yaptık. Kimisi üç, kimi dört ayda bitti. Ama bir taraftan da İdil'e bakıyorsunuz 15-20 günde tamamlandı. Yani bu sizin ortaya koyduğunuz etki ve karşı tarafın direnciyle ilgili olan bir şey. IŞİD'in ne kadar direneceğini bilmiyoruz ancak şunu biliyoruz, engel kuşağı, yani mayınlar, bubiler, silahları, teçhizatları ve adam yığınağı mevcut çıkmış değil. Dabık'ta tutunmamıştı, hem de çok zor geçecek denilmesine rağmen. Bab'da ise tutunuyor.”

RAKKA'YA KAÇMIYOR YANİ?

“Nereye kadar kaçacak ki bir yerlerde tutunması, direnç göstermesi lazım. Bir de şu var birileri mutlaka IŞİD'e sen burada Türkiye'ye karşı diren dediler. O da dayanıyor ama çok zayiat verdiler. Tam tespit edilemediği için Genelkurmay açıklamıyor.”

IŞİD'İN GÜCÜ

Musul operasyonunda sadece Peşmerge'nin 1500 adamını kaybettiğini, Irak ordusunun günlük adam kaybının ise 200 olduğunu belirten Ağar'ın “IŞİD'in gücü nedir” sorusuna yanıtı ise şunlardı:

“IŞİD'in hala 25-30 bin civarında teröristi var. Irak ve Suriye için söylüyorum. Bu arada IŞİD'in elinde sadece Irak ordusundan ele geçirmiş olduğu 2 bin 700 parça zırhlı araç (tank, top, hummer), milyonlarca ton mühimmat var. Bir süre önce açıklama yapan ABD ‘ancak yüzde 30'unu imha edebildik' dedi. Bunlar Irak'takiler. Bir de Suriye'nin yüzde 40'ına sahip olduğunda ele geçirdiği silahlar söz konusu. Bu arada destek verenlerden gelen silahlar da var. Bunun ötesinde kendisi de satın aldı. IŞİD çok yoruldu, hırpalandı, küçülüyor ama küçülmesi ne kadar sürer bunu kestirmek zor. Toplumsal tabanı var, bu gerçek...”

OPERASYONUN SİYASİ BOYUTLARINDAN: GİZLİ AMBARGO

ABD Kürt koridorundan vazgeçmiş değil ve taşeronu PYD/ YPG ile birlikte yeni oyunlar peşinde. Dolayısıyla El Bab alınıp IŞİD bölgeden kovalandıktan sonra ABD'den gelecek sürprizlere hazırlıklı olmakta yarar var. Örneğin, dün konuştuğum havacı bir generalin endişesi şuydu:

“ABD ile olumsuz iletişim ya da kopukluğu nedeniyle zaman içerisinde mutlaka uçaklarla ilgili ambargo uygulanıyordur. Bunların neticesinde de uçak ya da sistem faaliyetlerinde bir düşüş olabilir. Çünkü uçakların belli dönemlerde bakımları vardır ve arıza yapmasa bile parça değişimleri olur. Bu parçaları değiştirmezseniz yüzde 10 daha uçabilirsiniz. Ondan sonra arıza yapar o da uçağı ve personelinizi riske atar. Elde belli bir miktarda parça vardır, bir kaç ay idare eder ama sonrasında sıkıntı yaşanır. Örneğin 1974 Kıbrıs Harekâtı'ndan sonra bize uyguladıkları ambargo vardı. Orada uçak faaliyetlerinde büyük düşüş olmuştur.”

ÜRETİLEMEZ Mİ?

“Zor, dünyada çok az ülke bunu yapabilir. Bugün İsrail bile bir sürü malzemesini ABD'den alır. İngilizler de aynı şekilde, Almanlar, Fransızların da Amerikan şirketlerine bağımlılıkları çok fazladır. Yani bu sadece Türkiye'nin değil, bütün dünyanın sorunu. Onun için dost ve müttefik ülkelerden parça tedariği şart.”