İngiltere Başbakanı Boris Johnson'un, Kraliçe 2. Elizabeth ile konuşarak Avam Kamarası'nı beş haftalık zorunlu tatile çıkarması Avrupa basınında da geniş yankı buldu. Avrupa basını, İngiltere'deki gelişmeleri, “Johnson, Britanya demokrasisinin canına mı kıyıyor?” başlığını atarken, Danimarka gazetesi Berlingske ise, yapılanın tehlikeli bir darbe girişimi olduğunu yazdı.
Berlingske:
Tehlikeli bir darbe girişimi
Danimarka gazetesi Berlingske, Johnson'ın ülkesinin köklü ve onurlu demokratik geleneklerine zarar verdiğini düşünüyor:
“Gordiyon Düğümü haline gelen Brexit'i çözmek için halkın temsilcilerinin gücünü sınırlandırmak, kuşkusuz demokratik bir çözüm değil. Boris Johnson, ayrılık anlaşmalarını yeniden müzakere etmeye uğraşıp, sonucu parlamentoya ve halka sunmakla daha iyi ederdi. Şimdiyse zoraki bir çözüm için Britanya demokrasisini riske atıyor. ... Johnson bir taraftan da otoriter siyasetçilere kötü örnek oluyor. Demokratik gelenekleriyle bilinen bir ülkenin başbakanı memnun olmadığı bir parlamentoya kilit vurabiliyorsa, canları aynı şeyi yapmak istediklerinde Putin'i ve Orbán'ı nasıl eleştireceğiz?”
The Guardian:
Seçimi kazanma taktiği: Gerginliği tırmandırmak
Britanya Başbakanı Johnson, kısa sürede yapılmasını umduğu seçimlerde yerini sağlamlaştırmak peşinde, diyor İngiliz The Guardian gazetesi:
“Johnson, Brexit sürecinde kontrolü ele geçirebilmesi için parlamentoya bilerek ve isteyerek zaman tanıyor. Çünkü aslında parlamento seçimleriyle Brexit'i güvence altına almayı değil, tam tersine, Brexit 'i kullanarak parlamento seçimlerini kazanmayı istiyor. Rakiplerini hamle yapmaya zorlayarak bir nevi 'halk, parlamentoya karşı' ortamında geçecek bir seçime zemin hazırlıyor. Seçim kampanyalarında 'Boris'i destekleyin, Britanya'yı geri kazanın' sloganını kullanacağı tahmin edilebilir. Johnson mutlaka, 31 Ekim'de AB'den ayrılmanın ancak Avam Kamarası'nda çoğunluğu elde etmesiyle mümkün olacağını iddia edecektir.”
Ethnos:
Johnson sadece verdiği sözleri tutuyor
Yunan gazetesi Ethnos, Johnson'ın yaptıklarına şaşırmamak lazım, diyor:
“Ortada ne bir 'darbe' var, ne bir 'skandal' ne de 'aykırılık'. Yasal olan her zaman ahlaki olmak zorunda değildir. ... Johnson parlamentoyu askıya almaya karar verdiyse, bunu Britanya anayasası kendisine bu hakkı verdiği için yapıyor. ... Johnson azılı bir Avrupa karşıtı olarak (hatta kimileri onun bu Avrupa düşmanlığını, bir Avrupa bürokratının oğlu olarak Brüksel'de geçirdiği çocukluğuyla açıklıyor) her zaman anlaşmasız Brexit'ten yana olduğunu söyledi. Şimdiyse bu adımı attı ya da en azından bu noktaya çok yaklaştı.”
El Periodico de Catalunya:
Geriye sadece güvenoyu kaldı
İspanyol gazetesi El Periodico de Catalunya, bu adam nasıl durdurulabilir, diye soruyor:
“Muhafazakar siyasetçi Johnson siyasi geleceğinin anlaşmasız bir Brexit'e bağlı olduğundan emin. ... İlk bakışta Johnson içinde taşıdığı popüliste sadık kalarak, halkın 2016'da ayrılığa evet demesinin karşısına parlamento çoğunluğunu ve bu çoğunluğun temsil ettiği, Brexit taraftarlarının da yeniden ele geçirmeye çalıştığı ulusal egemenlik kozunu koyuyor. ... Ya da referandumda gördüğümüz gibi ne pahasına olursa olsun hedefine ulaşan bir korsan. Kesin bir sonucu olacak bir güvenoylaması gibi geriye kalan çareler bugün parlamentoda herhalde düne oranla daha çok taraftar bulurdu.”
Neue Zürcher Zeitung:
Britanya'da taşlar sonunda yerine oturdu
İsviçre gazetesi Neue Zürcher Zeitung'a göre, Johnson'ın kendini Brexit sonrasında başbakan yapacak yeni bir seçimi kışkırtma planı başarılı olabilir:
“Johnson'ın dört nala iktidara koşmasını beğenenler de var. Anayasal temel ilkeleri ihlal edip etmediği, seçmenden çok hukukçuları yıllarca meşgul edecektir. Kesin olan bir şey varsa, o da Johnson'ın üç yıl süren Brexit karmaşasından sonra ülkede nihayet taşları yerine oturttuğu ve yeni bir sayfa açtığıdır. Çoğu yurttaş Brexit dramının artık bir son bulmasını arzu ediyor. Muhalefet ise kendi içinde hala kavgalı ve AB'den makul bir ayrılığın nasıl olması gerektiği konusunda uzlaşamıyor. Bitmeyen bir Brexit tartışması ihtimali de cazip bir seçenek değil.”