Danimarka Prensesi’nin Kaderi
Rus İmparatoriçesi Maria Feodorovna’nıntarihte son derece etkileyici bir Rus İmparatorluğu dönemi oldu. Halkın annesi olarak çok sevilen İmparatoriçe’nin evlilikteki kaderi ve mücadelesi dillere destan olmuştu.

Oluşturma Tarihi: 2022-12-14 19:34:37

Güncelleme Tarihi: 2022-12-14 19:34:37

Marie SophieFrederikkeDagmar, 26 Kasım 1847 yılında Danimarkalı lX. Christian ile Hesse'liLouise'nin dördüncü çocuğu ve ikinci kızıolarak Sarı Saray'da dünyaya geldi. Ortaçağda yaşamış efsanevi Danimarka Kraliçesi BohamyalıDagmar'ın adını taşıyan küçük kız bir bakıma zamanın romantizm anlayışına uyum sağlıyordu. Bu sebeple halk arasında sıklıkla Dagmar adıyla öne çıkmayı seven Marie, aile arasında “Minny” lakabıyla da bilinirdi. Babası lX. Christian'ın 1852 yılında beklenmedik bir şekilde tahtın varisi konumuna erişmesiyle beraber hayatlarında yeni bir sayfa açılmıştı. Başlangıçta Kopenghang'ın kuzeyindeki Berrnstorff Sarayı'na taşınan Dagmar ve ailesi, prens ve prenses ünvanlarına nail oldu. Soyluluk bakımından bir üst seviyeye erişmelerine rağmen mütevazı hayat tarzlarıyla öne çıkmaktalardı. Bunun belirgin sebepleri arasında varisin düşük bütçeyle geçinmek zorunda bırakılması yatıyordu. Diğer Kraliyet ailelerine nispeten kızların eli daha fazla dikiş tuttu. Kendi giysilerini dikmek ve lüks harcamalarından kaçınmak zorundalardı. Tüm bunlar aile üyeleri arasındaki gerilimi artırmak yerine birbirilerine olan bağışıklıklarını güçlendirmişti. Prenses Dagmar'ın en iyi arkadaşı zamanla ablası Alexandra oldu. Birlikte hane yönetimini, dans etmeyi, yüzmeyi, enstrüman çalmayı, resim yapmayı ve yabancı dilleri öğrenmişlerdi. Öyle ya da böyle yetişkin çağına ulaşmak üzere olan kız kardeşler birbirinden çekici özelliklere sahip olmuştu. Sosyal etkinlikler sırasında iltifatların havada uçuşması işten bile değildi. Ablası kadar güzelliği ve nezaketiyle bilinen Prenses Dagmar'ın talipleri kapıya dizilmeye başlamıştı. Kraliçe Victoria bile prensesi kendi oğluyla evlendirmenin hayali içindeydi. Elbette sıraya girenler yalnızca kayınvalide adaylarından oluşmuyordu. Kimisi siyaset kimisi imajı için bu birlikteliği düşlüyordu.

Tek bir amaç Dagmar'ın kalbini fethetmek

Ancak Rus İmparatorluğunun varisi Nicholas Alexandrovich tek bir amaca sahipti, Dagmar'ın kalbini fethetmek. Tsarevich Nicholas'ın potansiyel gelin listesine on iki yaşındayken giren Danimarkalı Prenses Dagmar, fotoğraflarının yıllarca Rusya'nın bir sonraki imparatoru tarafından toplandığını biliyordu. İlk görüşte aşka kapıdan varis, anne ve babasının da bu birlikteliğe onay vermesi üzerine adım atmak için gerekli cesareti topladı. Nicholas, Danimarka'ya beklenen ziyareti Mart 1864'de gerçekleştirdi. Prensesi karşısında gördüğü an nutku tutulmuş, fotoğraflarından çok daha güzel olduğuna karar vermişti. Heyecanına rağmen, zekası ve duruşuyla Dagmar'ı etkisi altına aldı. Sonraki birkaç ay içinde prensese “Büyüleyici Minnie” lakabını takacak kadar yakındı. Genç çiftin nişan haberi iki aile içinde de sevindirici bir gelişmeydi. Dagmar hemen Ortodoks dinine geçiş yaptı. Ertesi yıl evlenmeyi planlayan çiftin Schleswig-Holstein savaşı sebebiyle sekteye uğradı.

Prenses müstakbel kayınpederinden yardım eli uzatmasını istediyse de beklenen müdahale gelmek bilmedi. Yenilginin ardından hüsrana uğrayan Dagmar, Nicholas'ın menenjite yakalandığı haberiyle bir kez daha yıkıldı. Ölüm döşeğindeki nişanlısını görmeye adeta koşarak gitmişti. Nicholas o kadar aşıktı ki son günlerini birlikte geçirdiklerinin bilincindeydi. Fazla vakti kalmamıştı. Ülkesinin ve sevdiği kızın geleceğini düşünmek zorundaydı. Sonunda ölmeden önce son bir arzusu olduğunu dile getirmeye karar verdi. O gün nişanlısı ve kardeşinin elinden tuttuktan sonra, ikisine de evlenmeleri için yalvarmıştı. Bu istek ne prensesi ne de küçük kardeşi mutlu etti. 1865 yılında vefat eden Nicholas'ın ardından Dagmar içine kapandı.

Monarşi başka birine bırakılmamalıydı

Rusya'da dengelerin bozulmaması için III. Aleksandr tahtın bir sonraki varisi ilan edildi. Ebeveynler bu defa Aleksandr'ın evliliği üzerine kafa yormaya başladı.Müstakbel kayınvalide zaten Dagmar'ı seviyordu. Monarşiyi başka birine bırakmak niyetinde değildi. Oğlunun kendi nedimelerinden birine tutulduğunu ve onunla evlenmek isteğinin farkındaydı. Potansiyel tehlikeyi ortadan kaldırmak adına Çar'ın emriyle nedime Paris'e gönderildi. Buradayken kısa zamanda düğünü yapıldı. lll. Aleksandr, ebeveynlerinin beklenmedik müdahalesinden sonra Danimarka'ya gitmek zorunda kaldı. Dagmar'la geçirdiği süre boyunca ağabeyinin ondan neden hoşlandığını anlamıştı. Siyasi birliktelik için yapılan hamle tarafların hoşnut duyduğu bir ilişkiye dönüşmüştü. 9 Kasım 1866 yılında tamamlanan evliliklerinin ardından Prenses Dagmar artık Düşes Maria Feodorovna adıyla biliniyordu. Maria Feodorovna, genel olarak Rusya'da iyi bir başlangıç yaptı. Nişanlandığı tarihten itibaren Rusça öğrenmek için çok çabalamıştı. İnsanlarla konuşurken onlara tepeden bakmazdı. Üst sınıfın sosyal etkinliklerinde göz doldurduğu kadar halk için düzenlenen yardım etkinliklerinde de yer alıyordu. Maria Feodorovna'nın eşsiz bir kişilik olduğu aşikardı. Ancak onun güçlü tarafı, .lll. Aleksandr ile olan samimi ilişkisinde göze çarpar hale gelmişti. Birbirlerine zıt kutuplar olan çiftin arasından adeta su sızmıyordu. Üstelik .lll. Aleksandr karısına oldukça sadıktı. Bu ne babası ne de ondan önceki kraliyet erkeklerinin yapmadığı bir şeydi. Mutlu evlilikleri, düşesin 1868 yılında dünyaya getirdiği ilk çocuklarıyla birlikte taçlandı. İkisi de onları bir araya getiren Nicholas'ın adını oğullarına vermekte sorun görmedi. Yapılan seçim batıl inançlılar tarafından korkuya neden olmuştu. Şimdiden bebeğin lanetlendiğini düşünenler vardır. Kötü söylemleri bir kenara itekleyen çift, peş peşe gelen doğumların ardından gerçek bir aileye dönüştüğünü hissediyordu. İmparatoriçe Maria Aleksandrovna öldüğünde Rusya için işler pek iyiye gitmedi. İmparator gerçekleştirdiği bir dizi politik hataların üzerine Catherine ile gizlice evlenerek yeni bir karışıklığa yol açmıştı. Karışıklık lll. Aleksandr'ın suikaste kurban gitmesiyle son buldu.

Rusya'nın Annesi olarak çok seviliyordu

1883'te Maria Feodorovna ve lll. Aleksandr İmparatorluk tacını devraldı. Onların lüksün ve şatafatın içinde rahat bir yaşama sahip olduğu varsayıldıysa da hayatları bu kadar basit değildi. Her an ölme, öldürülme korkusu içinde birbirilerine sığınmışlardı. Yeni İmparatoriçe, bir suikast ve tren kazasından kurtulduktan sonra kendini hayır işlerine vererek teskin etti. Salgın hastalıklar sırasında bile hiç çekinmeden hastane koridorlarında gezinir, hastalarla vakit geçirirdi. Kızların okuması ve kendi ayaklarının üzerinde durabilmesi için okul yaptırmaya teşvikte bulundu. 1894 yılına geldiğinde kocası hastalıktan bitap düşmüştü. Ailenin parçalanması halinde Rusya'nın işgali kolaylaşırdı. Bu nedenle en büyük oğlu Nicolas'ın evlendirilmesi gerektiğine karar verildi. Ne yazık ki Nicolas ailesinin pek onaylamadığı Alexandra ile evlenmekte ısrarcıydı. Evlilik zoraki baskıların sonucunda gerçekleştikten bir süre sonra lll. Aleksandr öldü. Nicolas tacın yeni sahibi olmasına rağmen otoritesini kuramadığı gibi annesi ve karısı arasında kalmıştı. Dowager İmparatoriçe Maria yaptığı iyilikler ile Rusya'nın annesi olarak saygı toplarken; gelini AleksandraFyodorovna utangaçlığı yüzünden halktan kaçınarak dışlandı. Kötü Fransızcası ve düzelmek bilmeyen aksanıyla mahkemede dikkate alınmadı. Aleksandra'nın bir diğer hatası, kendi oğlunun hastalığı sürecinde Rasputin ile yakınlaşarak söylentilere neden olmasıydı. O dönem yurt dışında ablasıyla yeni bir hayata başlayan Dowager İmparatoriçenin kulağına kadar ulaşan söylemlerin telafisi yoktu. Rasputin'i göndermeleri gerektiğini söyledi fakat onu dinleyen olmadı. Nitekim İmparatoriçe'nin müdahaleleri yetersizdi. 1916'da Kiev'e taşındıktan sonra oğlunun tahtan çekildiği haberiyle sarsıldı. Hanedanlığa sahip çıkması düşüncesiyle bir ziyaret gerçekleştirirken son görüşmeleri olduğunu bilmiyordu. Devrim Kiev'e ulaşınca Maria Kırım'a gitti. Ev hapsine alındıkları sürece iki oğlu ve ailelerinin ölüm haberini aldı. Dinmesi güç bir kalp ağrısıyla yaşama tutunmaya çalışan İmparatoriçe ve kızlarını esaretten kurtaranlar İngilizler oldu. Son anına kadar kendi halkını düşünen bu kadın, ona hizmet edenlere yüz çevirmemiş ve onların da kurtarılmasını sağlamıştı. Öldüğü güne kadar oğlu ve torunlarının yaşadığına kendini inandırmaya devam etti. 1928 yılında uykusunda ölen İmparatoriçe hala halkı tarafından çok seviliyordu. Halkın annesi olarak en görkemli cenaze töreniyle sonsuzluğa uğurlandı.