Din, dindarlık ve cinsel istismar
Prof. Dr. Şinasi Gündüz, “Din, dindarlık ve cinsel istismar” başlıklı aşağıdaki yazısında, bugünlerde Fransa Katolik kilisesinde yaşanan cinsel istismara dair yayımlanan rapordan hareketle cinsel istismarın arka planını ve buna zemin hazırlayan nedenleri tartışıyor. Sadece Katolik kilisesinde değil diğer dini yapılar arasında da sıklıkla rastlanan istismar olaylarını ciddiye almak ve bu çirkin eylemin arkasındaki zihniyeti sorgulayıp bununla mücadele etmek gerekliliğine dikkati çekiyor.

Oluşturma Tarihi: 2021-10-07 09:15:14

Güncelleme Tarihi: 2021-10-07 09:15:14

Birçok dini yapının, cemaatinve dindar kesimin ahlaki tutum ve davranışlara dair imtihanı çok çetin… Dinin öngördüğü ilkelerin pratik yaşama nasıl yansıtıldığına dair bir imtihan bu.

Çeşitli dini kesimler zaman zaman özellikle şu üç konuda eleştiriye tabi tutuluyor: Menfaat çıkar hesaplarının yönlendirdiği para pul işleriyle, dizginlenemeyen cinsel tutkularıyla hazlarıyla ve şöhret, makam mevki elde etme hastalığıyla… Bu gayri ahlaki davranışları üzerinden yalnızca kendileri değil, din ve dini kurumlar da eleştiriden nasibini alıyor.

Aslında tüm dinler, bu gayri ahlaki tutum ve davranışları kişinin dikkatli olup uzak durması gereken kişiyi helake götüren marazi durumlar olarak niteliyor. Yalnızca İslam değil tüm dinler, bu üç hususta insanın ciddi bir sınav vermekte olduğunu vurguluyor.

Buna göre gerçek inanmışlığın, dini bağlılığın ve kurtuluşun göstergesi, kişinin yaşamında para, pul, menfaat hırsının ve cinsel tutkularının esiri olmaması, makam, şöhret ve gösteriş hırsını dizginlemesidir. Din insana, maddi yaşamın, cinselliğin ve sosyal yapıda oynanan rolün meşru, yasal bir çerçevede gerçekleştirilmesi ve gayrimeşru yol ve yöntemlere tevessül edilmemesi gerektiğini öğretir. Dinin bu konularda öngördüğü şey; ahlaki ilkelere bağlı kalarak insanın bu sınavı alnının akıyla geçmesidir.

Ancak bu,gerçekten de çok çetin bir sınavdır.Bu çetin sınavdan her dini kesimin alnın akıyla çıktığını söylemek çok zor. Zira bireysel ve sosyal tutum ve davranışlara yönelik dinin temel değerleri, yönlendirmeleri ve belirlediği sınırlar, dine bağlı olduğunu söyleyen bazı insanlarca teorik olarak kabul edilmekle birlikte pratikte bunların sıklıkla ihmal etmekte olduğu bir vakıa...

Nitekim bugünlerde Fransa'da Katolik kilisesi içinde din adamlarından diğer kilise çalışanlarına kadar kilise görevlilerinin başrolde olduğu cinsel istismar vakalarına dair yayımlanan bir rapor gündeme adeta bomba gibi düştü. Buna göre Fransız Katolik kilisesi içinde 1950'den bugüne son 70 yılda üç bini aşkın pedofil din adamı ve kilise görevlisi tarafından iki yüz binin üzerinde cinsel istismar vakası yaşanmış. Bu sayının çok daha yüksek olabileceğini belirten uzmanlar, Katolik kilisesinin aile ve arkadaş çevresinden sonra cinsel şiddetin en yaygın olduğu ortam olduğuna dikkat çekiyor.

Gerçi bu rapor Katolik kilisesi için istisnai bir örnek değil… Dünyanın hemen her köşesinde Katolik kilisesi benzeri raporlar, vakalar ve davalarla gündemden hiç düşmedi/düşmüyor.

Katolik kilisesi bu istismar vakaları suçlamaları nedeniyle ciddi sıkıntı içinde. Hemen her kesimden ciddi eleştirilerle yüz yüze… Kilisenin istismar olaylarına karşı gerekli önlemler almadığı eleştirileri yapılıyor. Olaydan derin üzüntü duyduğunu belirten Papa başta olmak üzere Katolik liderlere bu konuda kilise içi ciddi bir yeniden yapılanma ve önlem alınması çağrıları yapılıyor.

Peki, cinsel istismar konusunda tek sorun Katolik kilisesinde mi? Diğer kiliseler yada diğer dinlere ait cemaat yapılarında benzeri istismar hadiseleri yaşanmıyor mu?

Aslında sadece Katolikler veya benzeri diğer Hıristiyan cemaatler değil hangi dine bağlı olursa olsun tüm dini camialar bunu bir mesele edinmeli; ellerini başları arasına alıp yaşanan bu istismar olaylarının nedenleri ve bunu ortadan kaldırmanın yolları üzerine kafa yormalı…

Zira istismar hadiseleri dünyanın hemen her köşesinde hemen her dini yapı içinde yaşanıyor. Açıktan ya da gizliden…

Cinsel istismar vakaları sadece Hıristiyan kiliseleriyle sınırlı değil. Gerek geleneksel dini yapılarda gerekse yeni dinsel akımlar arasında benzer istismar vakalarına dair birçok haber yapıldı/yapılıyor.

Nitekim Müslüman dünyada da benzer istismarların yapıldığı biliniyor. Örneğin ülkemizde bazı dini içerikli kurslardan cemaat yurtlarına ve tarikat yapılarına kadar birçok çevrede benzer istismar vakaları yaşandığı medyaya yansıdı. Cinsel istismar suçlaması yöneltilip yargılanan tarikat ve cemaat mensupları, kurs görevlileri medyada zaman zaman karşımıza çıkıyor.

Peki bu istismar vakaları neden yaşanıyor? Neden ilgili dini cemaatler ya da kurumlar bu konuda ciddi bir tepki ortaya koymuyor; bu iğrençliğe karşı ileriye dönük ciddi önlemler yaptırımlar neden alınmıyor ya da alınamıyor? Birçok kişinin zihnini meşgul eden sorular bunlar…

Kuşkusuz menfaat, çıkar, şöhret, makam ve mevki hesaplarının öncelendiği bir yaşam biçimi yalnızca cemaatlerle, dini çevrelerle sınırlı değil. Belirli bir dine bağlı olsun olmasın, inansın ya da inanmasın toplumun her kesiminde yaygın şekilde görülen hastalıklı bir tutum bu…

Dizginlenemeyen cinsel dürtülerin yön verdiği istismar vakaları da böyle… Yani cinsel istismar hadisesi de yalnızca dini cemaatlerle gruplarla sınırlı değil. Dünya genelinde hemen her toplum kesiminde oldukça yaygın. Basına yansıyanın belki kat kat fazlası yaşanıyor. Bu, modern toplum yapısında ahlaki çöküntünün ne kadar derinleştiğinin bir göstergesi…

Bununla birlikte istismar vakalarının dini kurumlarla, cemaatlerle ve dini kimlikle bir arada zikredilmesi daha bir düşündürücü…

Adaleti, merhameti, yaşama, mala, cana, ırza saygı duymayı emreden, her türlü ahlaksızlığa karşı çıkmayı temel değerleri arasında sayan dinlerin bağlılarının tutum ve tavırlarında bu öğretiye ihanet etmeleri üzerinde kafa yorulması gereken bir durum.

Kendilerini dini bir yapılanma olarak sunan seks kültleri gibi, öğretilerinde cinsel istismarı meşrulaştıran belirli kültler bunun bir istisnası olsa da gerçekte yapısı ne olursa olsun dini gelenekler tacizi, tecavüzü ve her türlü istismarı karşı konulması gereken büyük bir ahlaksızlık olarak görür. Bu ahlaksızlıkla mücadele edilmesinin önemini vurgular. Dini öğretinin bu hassasiyetine rağmen dini cemaatler, yapılar arasında taciz tecavüz ve istismar vakalarının yaşanıyor olduğu gerçeği oldukça düşündürücüdür.

Burada temel sorun, dinin temelde mücadele ettiği bu ahlaksızlığın dini camiada nasıl taraftar bulduğudur ve faillerinin bu iğrençliği nasıl meşrulaştırdıklarıdır.

Kuşkusuz dini kurumlarda yaşanan ya da dine bağlı bireylerin davranışları arasında görülen cinsel istismar vakaların arka planında yer alan birçok nedenden bahsedilebilir.

Cinsel istismar vakalarının ardında yatan en önemli neden; dinin ahlaki ilke ve değerlerinin içselleştirilmemiş olmasıdır. Bir diğer ifadeyle dinin şekli açıdan itikat ve ibadet ilkelerine yapılan vurgunun ahlaka yapılmaması, ahlakın arka plana itilmesidir. Bu durum, ahlaktan bağımsız ya da ahlaki değerleri içselleştirmemiş bir itikadı ve ibadeti esas alan içi boş bir din ve dindarlık anlayışı oluşturmakta, bu anlayış bireysel ve toplumsal yaşamda çeşitli sorunlar üretmektedir.

Dine bağlı ya da dindar olarak bilinen çevrelerde dinin temel öğretilerinin, özellikle ahlaka dair öğretilerinin özümsenmemesi yalnızca zevahire, şekle indirgenen bir dindarlık tipolojisinin oluşmasına yol açar. Böylesi bir tipoloji, görünürde dinin gereklerine riayet ediyor gözüken ancak gerçekte iç dünyasında sorunlar yaşayan ve eline geçen ilk fırsatta hazlarının tutkularının tatmini uğruna çiti çubuğu parçalamaktan kaçınmayan bir tipolojidir. Dini çevrelerde yaşanan cinsel istismar vakaları, menfaat çıkar hesabına dayalı yaşam biçimi ya da şöhrete, makama mevkiye endeksli bir zihin yapısı böylesi tipolojilerle yakından ilişkilidir.

İstismar vakalarının arka planındaki bir diğer neden, dini önderlere, liderlere ya da dini kurumlarda görev yapan kişilere yönelik oluşturulan mutlak itaat ve sınırsız güven gibi ilkelerdir. Kendisine üstat, efendi, guru, manevi şifacı, sihir büyü bozucu gibi nitelikler verilen kişilere yönelik aşırı kutsama, yüceltme, sınırsız bağlılık ve teslimiyet istismara kapı aralamaktadır.Yalnızca cinsel istismar hususunda değil birçok konuda yaşanan suiistimallere yol açmaktadır. Aziz, ermiş, guru, hoca, şeyh gibi sıfatlarla taltif edilen bazı kişilerin kendilerine yönelik bu güveni ve bağlılığı istismar ederek kişisel tutkularının hazlarının tatmini konusunda bunu kullandıklarına dair çokça örneği medyaya yansıyan olaylardan ya da açılan davalardan görmek mümkündür.

Oysa din, en azından İslam, insanları adeta metafizik bir varlık gibi kutsamaya ve yüceltmeye karşı çıkar, hiçbir kişiye kayıtsız şartsız bağlanmayı ve teslimiyeti uygun görmez. İslam, kim olursa olsun insanlar arası ilişkilerde Allah'ın Kitabını ve Peygamberin sünnetini esas alan bir ilişkinin belirleyici olmasını şart koşar. Bu çerçevede bireysel ve sosyal tutum ve davranışlarda İslam'ın belirlemiş olduğu ahlaki esasların gözetilmesinin esas olduğu vurgulanır.

İstismarın arka planında yatan bir diğer neden belirli dini yapılarda sıkı kurallarla şu ya da bu şekilde bastırılan cinsel dürtülerin zayıf addedilen ya da kendilerine bağlı, muhtaç görülenlerin istismarıyla tatmin edilmesidir. Katolik kilisesi gibi yapılarla monastik ruhban yaşantısını esas alan dini yapılar bunun en çarpıcı örneğidir.

Örneğin Katolik kilisesinde cinsel istismar vakalarının bu kadar ayyuka çıkmasının önemli bir nedeni bu dini yapıların rahiplerden, rahibelerden ve manastır yaşantısı sürenlerden oluşan din adamları grubu için getirdikleri meşru cinsel birlikteliğe yönelik yasaklamadır. Gerek her düzeyde rahip sınıfının gerekse manastır yaşantısı süren kadın ve erkek keşişlerin evlenmeleri ve böylelikle meşru cinsel birliktelikleri yasaklanmıştır. Bu durum, tarih boyu ruhban sınıfı olarak nitelenen bu grubun kendi aralarında ya da kilise kontrolündeki okullarda, yetimhanelerde ve yardım kuruluşları gibi merkezlerde sıklıkla taciz, tecavüz ya da gayrimeşru ilişkilere tevessül etmelerine yol açmıştır/açmaktadır.

Cinsel istismarın arkasındaki bir başka neden olarak bazı cemaat yapılarının cinselliğidini ritüelin bir parçası olarak değerlendirmeleri de gösterilebilir. Özellikle Yeniçağ dini akımları ya da kültleri olarak sınıflanan bazıtopluluklarda bu nedenle cemaat içi toplu seks törenlerinden pedofili vakalarına ve tecavüzlere kadar birçok hadise yaşanmaktadır. ABD gibi ülkelerde böylesi dini gruplardan bazılarına cinsel taciz ve tecavüz suçlamalarının yapıldığı, çeşitli davaların açıldığı bilinmektedir.

Hülasa; hangi nedenle ilgili olursa olsun, kimden ve hangi çevreden kaynaklanırsa kaynaklansın yaşanan istismar olaylarını ciddiye almak, bu çirkin eylemin arkasındaki zihniyeti sorgulamak ve bununla mücadele etmek dini yapıların ve çevrelerin öncelikli görevleri arasındadır. İstismara kapı aralayan, bunu şu ya da bu şekilde meşrulaştıran zihin yapısıyla mücadele edilmelidir. Bu çirkin eylemle hastalıklı din ve dindarlık anlayışı arasında yakın bir ilişki olduğunun farkında olunmalı, içi boşaltılmış din anlayışına karşı çıkılmalıdır.

Bu iğrençlik karşısında susmanın, görmezden gelmenin, kol kırılır yen içinde kalır mantığının arkasına sığınmanın ya da hiçbir şey olmamış gibi davranmanın öncelikle dine ihanet ve dini değerlere yabancılaşmak olduğunun bilincinde olunmalıdır. Bu arada bazı çevrelerce böylesi hastalıklı tutum ve tavırların genelleştirilerek dine ve dindarlara yönelik genel bir eleştiriye dönüştürülmesinin makul ve masum bir tavır olmadığı da aşikardır.