Dolar

34,5424

Euro

36,0063

Altın

3.006,41

Bist

9.549,89

'Erdoğan, Erbakan’ın cesaretine sahip mi?'

Suriyeli devrimci yazar Hamavi, Türkiye'nin Suriye konusundaki politikasını değerlendirdi...

10 Yıl Önce Güncellendi

2016-02-13 01:03:01

'Erdoğan, Erbakan’ın cesaretine sahip mi?'

Suriyeli Devrimci yazar Salih El Hamavi, Suriye'de içsavaş devam ederken, büyük güçlerin Suriye'ye olan müdahalesinde Türkiye'nin göstermiş olduğu politikaları ele aldı.

Suriye devriminin kilit isimlerinden Salih El Hamavi, Türkiye'nin Suriye politikası hakkında bir makale kaleme aldı. Yakın zamana kadar özgürleştirilen yerleşim yerlerinde kurulan İslami mahkemelerde kadılık görevi yapan El Hamavi, bölge ve Türkiye hakkındaki analizleri ile tanınıyor.

El Hamavi makalesinde, Türkiye'nin Rusya ve Amerika ile geliştirdiği Suriye merkezli dış politikasını masaya yatırıyor. Türkiye'nin Suriyeli muhaliflere yardım ulaştırmak istediğini belirten Hamavi, "Türkiye, muhalif gruplara verilecek bir uçaksavar karşılığında Türkiye'nin yeni savaş uçaklarını düşürebilecek MANPAD türünden 10 uçaksavarın Kandil'de PKK'ya verileceği yönünde tehdit edildi." ifadelerini kullanıyor.

Türkiye'nin gelinen süreçte karşısında iki seçenek olduğunu belirten Hamavi, bunu şeytan ile iblis arasında seçim yapmaya benzetiyor: Türkiye ya Rusya'ya boyun eğip, "siyasi hezimet" yaşayacak ya da PYD'nin kuracağı devletin önüne geçme adına "güvenli bölge" için adım atacak.  İkinci seçenek Rusya ile sıcak çatışma sonucunu doğurabilir. Hamavi soruyor: Peki Erdoğan, hocası Erbakan'ın 1974'teki cesaretini gösterebilecek mi?

Azzam Araştırma Merkezi (Merkezi Azzam Li Dirasat ve Ebhas) tarafından paylaşılan, Salih El Hamavi imzalı makaleyi ilginize sunuyoruz.

Türkiye Devlet Başkanı Ahmet Davutoğlu'nun, “Sıfır Sorun Politika” kuramı ve hükümetin bunu tanıması hususunda gün gelecek gelişmelerin bunun aksine işleyeceğini bildiği noktasında şüphe yoktur. Bunu iki nedenle açıklayabiliriz;

Birincisi: Dünya'da hiçbir devlet, çevresindeki komşu ülkelerden bağımsız bir hayat sürmeye güç yettiremez.

İkincisi: Uluslararası sistem, dünyada büyük devletlerin bulunduğu noktaya ulaşması için Türkiye devletinin stratejisini inşa etmesine asla izin vermeyecektir. Batılı devletler, kökleri Osmanlı Hanedanlığına dayanarak yükseliş yaşayan İslamcı bir kuvvet ve yine sanayi, ekonomik ve askeri anlamda terakkiye açık ideolojik bir kuvvet olması hasebiyle Türkiye'nin etrafa hissettirdiği tehlikenin gayet farkındadır. Bu nedenle Batı, Ergenekon Örgütü'nü ve daha sonra Paralel Örgütübir araç olarak kullanarak Türkiye'de mevcut hükümeti değiştirme çabasına girişmiştir. Ancak ne var ki bu çabasında Batı, başarısız olmuştur. Türkiye üzerinde kirli oyunlarında başarısız olan Batı, çareyi Türkiye'yi çevre ülkelerdeki sorunlara çekmekte aramaya karar vermiştir. Ancak ben,Batı'nın, Başbakan Davutoğlu'nun “Sıfır Sorun” kuramının bu denli hızlı bir şekilde çökeceğinin ve yavaş yavaş çevre devletlerinin sorunlarına sürükleneceğinin farkında olacağını zannetmiyorum.

Türkiye'nin durumunu üç noktada tartışacağız;

Birinci Nokta: Türkiye'nin Kuzey Irak'a askeri müdahalesi

İkinci Nokta: Rus savaş uçağının düşürülmesinden sonra Türkiye Rusya ilişkileri

Üçüncü Nokta: Suriye'de silahlı muhalif grupların Türkiye tarafından desteklenmesi ve Türkiye'nin ‘Siyasi Çözüm'e karşı tutumu

Bu uç noktaya öncelikli olarak baktığımız zaman ortak oyuncunun Kürtler olduğunu görmekteyiz. Bu konuda tafsilatlı açıklamayı aşağıda yapacağız.

TÜRKİYE VE AMERİKAN BASKISI

Amerika, 2003 yılında Irak'a karşı başlattığı savaşta Türkiye hava sahasını ve topraklarını kullanmak için bütün yolları kullanarak Türkiye'yi buna ikna ettiği herkes tarafından bilinmektedir.Bağdat'ın düşmesinden sonra Türkiye devletini bu bataklığa sürüklemek ise üstlendiği başlıca görevlerdendi. Ancak ne var ki bu planları başarısızlıkla sonuçlandı. Ak Parti (Adalet ve Kalkınma Partisi), Kürdistan Bölgesel Yönetim Başkanı Mesut Barzani Hükümetini de kapsayan ilişkiler geliştirme perspektifinde Türk-Kürt ilişkilerine yönelik önemli adımlar atarak tarihi rotasını düzeltme noktasında kararlı davrandı. Böylece Türkiye, Barzani hükümetini, Amadiyye'nin 40 km kuzeyinde Gayırlık, Duhok'un 115 km kuzeyinde Kanimasi, Zaho'nun 30 km kuzeyinde Siyresi gibi Türkiye Irak sınırında 3 üs kurmaya ikna etti. Türkiye tarafından inşa edilen bu üsler hala yerinde sabit bir şekilde durmaktadır ve yıl boyunca Türk askerleri orada bulunmaktadır. Tabi zikrettiğimiz bu askeri üslere ek olarak 1997 yılında Duhok'un 45 km kuzeyinde Bamerni'de inşa edilen Türk askeri üssünü de zikredebiliriz.

Amerika'nın son çabalarından bir tanesi de Türkiye'yi IŞİD'e karşı kurulan koalisyona katılmaya ikna etme çabasıydı. Ancak Türkiye bu teklifi, öne sürdüğü bazı şartların kabul edilmesi karşılığında kabul edeceğini ifade etti. Türkiye'nin öne sürdüğü şartların en önemlileri, Güvenli Bölge ve Esed'in gitmesiydi. Joe Biden Amerikalı yetkili olarak en uzun Türkiye ziyaretinde Türkiye'yi bu konuda ikna etmek için 16 gün Türkiye'de kaldı. Ancak ne var ki taraflar arasında herhangi bir ittifak sağlanamadı.

Amerika'nın Ortadoğu'da kaybettiği etkisinin farkında olan Türkiye'nin, kaybedilen bu etki nedeniyle Amerika'nın bu baskısını reddetme cesaretinde bulunduğunda şüphe yoktur.Türkiye'nin bu farkındalığına işaret eden eski Amerikalı İstihbaratçı Larry C. Johnson şu itiraflarda bulunmaktadır: “Türkiye, Amerika'nın zayıflığını hissettikten sonra onun denetiminden çıktı. Amerika'nın 12 adet F-15 tipi savaşçı uçağını Türkiye'den çekme kararı, Türkiye karşısında sakınma politikasını benimsemesinden dolayıdır.”

KOBANİ VE ZOR İMTİHAN

Türkiye için zor imtihan Kobani savaşında somutlaştı. Nitekim yaklaşık 20 milyon Kürt nüfusuTürkiye'de bulunduğu bilinmektedir. Ayrıca IŞİD yapılanmasının içinde neredeyse 2000 Türksavaşçısının olduğu ifade edilmektedir. Şayet Türkiye, Peşmerge kuvvetlerini olaya dahil etseydi,IŞİD hücreleri Türkiye'de turizmi hedef alacaktı. Bu ise; Türkiye'nin yıllık 30 milyar dolar bir kayıpla karşı karşıya gelmesi demektir.

Şayet Kürt kuvvetlerine karşı sınırı kapalı tutsaydı, bu Türkiye içinde cehennem kapılarının sonuna kadar açılacağı manasına gelirdi. Nitekim Abdullah Öcalan'ın cezaevinde “Kobani'nin düşmesi, Türkiye ile barış görüşmelerinin son bulması demektir” tehdidinde bulunması buna yeterince işaret etmektedir. Ancak Türkiye'nin bu zor imtihanı, Erdoğan'ın, YPG'nin dayanıklılığından sonra sınırlı sayıda Peşmerge kuvvetlerini ve Peşmerge kuvvetleri ile beraber Albay Abdulcebbar El-Ukaydi komutanlığında Özgür Suriye Ordusuna bağlı bazı kuvvetleri sokmasıyla aşıldı. BöyleceIŞİD'in eliyle şehrin düşmesi problemine de bu şekilde son verildi.

BAŞİKA KAMPI'NDA TÜRK ASKERLERİ

Türkiye'nin Irak'ta Başika kampındaki varlığına değineceğiz; Türkiye'nin Başika kampındaki varlığı, asıl olarak IŞİD'in denetiminde olan Musul kentini kurtarmak için Irak hükümetinin Haşd El-Vatani(Ulusal Topluluk) kuvvetlerinin eğitilmesi talebiyle gerçekleşmiştir. Ancak Türkiye'nin Başikakampında varlığını artırması sonucu Irak hükümeti bunu bir argüman olarak kullanmış ve ikili ilişkilerde tansiyon yükselmiştir. Türkiye gerçekten iki sebepten dolayı askeri varlığını Başika kampında artırmıştır;

Birinci Sebep: Viyana toplantılarında Türkiye'nin tercih ettiği seçeneklerin reddedilmesine yönelik Türkiye tarafından verilmiş bir mesajdı. İran yönetimine yakın İranlı Stratejist Hasan Ahmediyan'ın Al Jazeera'ye yaptığı açıklaması bunu yeterince açıklığa kavuşturmaktadır; “Türkiye'nin, kuvvetlerini Irak'a sokması İran ve Rusya'ya “Viyana toplantısında stratejik tercihlerimizin dikkate alınmaması karşısında Türkiye elleri bağlı durmayacaktır” mesajını taşımaktadır.”

İkinci Sebep: IŞİD tehdidinin artması ve Başika'da Türk askerlerinin varlık gösterdiği mıntıkalara bu tehdidin yaklaşması. Amerika ve Irak'ın Türkiye üzerine kurduğu resmi baskıdan sonra Türkiye çekilmeden ziyade yer değiştirme kararı aldı. Bunu Hürriyet yazarlarından Verda Özer, şu ifadelerle doğrulamaktadır; “Malum Türkiye Silahlı Kuvvetleri (TSK), bunun geri çekilme değil, yer değiştirme olduğunu özellikle vurguluyor. Geri çekmek demek, geldiğin yere yani Türkiye'ye çekmektir deniliyor. Kaynağım çekilen asker sayısının 100 olduğunu aktarıyor. Çekildikleri yerde Duhok'taki Bamerni kampı. Şuanda Başika'daki asker sayısı ise sevkiyat öncesinin üzerinde. Aslında üsse 40 tank gönderilecekmiş. Ancak 18'i intikal edebilmiş. 22'si ise Bağdat'ın itirazı üzerine sınırda bekletiliyor.”

Bu aynı zamanda Recep Tayyib Erdoğan'ın Obama'ya anlatmaya çalıştığı konudur; “Bizden kuvvetlerimizi Irak'tan çekmemizi ve aynı zamanda IŞİD ile olan savaşa en geniş bir şekilde katılmamızı mı istiyorsunuz?”

Bütün bunlardan sonra Türkiye'nin Başika kampındaki askeri varlığını Musul'un kurtarılması için sırf eğitim amaçlı artırmadığı, aksine Suriye dosyasında bir baskı kozu olarak kullanmak için artırdığı sonucu çıkmaktadır. Buna aşağıda zikredeceğim konularla açıklık getirmeye çalışacağım;

TÜRKİYE VE SURİYE DEVRİMİ

Türkiye'nin Suriye Devrimi için neler yaptığı hususunda fatura kesecek makamda değilim. Şayet bu bağlamda benim şahsi görüşüm sorulacak olursa; Türkiye'nin Suriye Devrimi'ni desteklemesi iki (şık) nedenden dolayıdır. Birincisi ahlaki, ikincisi ise maslahat (çıkar) eksenlidir. Burada maslahat (çıkar) şıkkı bizim dikkatimizi çekmektedir.

Suriye Devrimi'nde Türkiye'yi tehdit eden en büyük tehlike, Kürtlerin, Garbistan olarak bilinen;Kamışlı'dan Afrin'e uzanan bölgede kendilerine ait bir yönetim inşa etmeleridir. Bu ise Türkiye Milli Güvenliğini açık bir şekilde tehdit etmektedir. Böyle bir bölgesel yönetimin inşa edilmesi,güneydoğunun Türkiye'den ayrılması ve bu bölgesel yönetime ilhak edilmesi demektir. Amerika,IŞİD ile savaşma ve mıntıkaların ellerinden alınması için IŞİD'in varlığından faydalanarak bir an olsun PYD kuvvetleri ile ittifak sağlamaktan geri durmadığı herkesin malumudur. Tel Abyad veKobani'de başarılı olmaları da bu ittifakın meyvesidir.

ABD, TÜRKİYE'Yİ PKK'YA TERCİH ETMEKLE TEHDİT ETTİ

Türkiye, Amerika'yı Kürtleri destekleme noktasında birçok defa uyardığı herkes tarafından bilinmektedir. Fırat'ın batısı Türkiye'nin kırmızı çizgisidir. (Fırat'ın batısı ile doğusu arasında Tişrin barajı bulunmaktadır. Yakın zamanda PYD tarafından kontrolü sağlandı.) Tabi Türkiye, Rusya'nınaskeri müdahalesinden önce Suriye topraklarında denklemleri ve dengeleri değiştirmek için çokça çaba sarf etti. Halep'te savaşan muhalif gruplara her noktada koordinatlar verdi. Ancak ne var ki Halep'teki gruplar Türkiye'yi hayal kırıklığına uğrattı ve elle tutulur bir başarı elde edemediler. Sonra Amerika'yı, Esed rejimine karşı savaşan mutedil gruplara uçaksavar verilmesi hususunda ikna etmeye çalıştı, ancak Amerika Türkiye'nin bu teklifini şiddetle reddetti. Türkiye, muhalif gruplara verilecek bir uçaksavar karşılığında Türkiye'nin yeni savaş uçaklarını düşürebilecek MANPAD türünden 10 uçaksavarın Kandil'de PKK'ya verileceği yönünde tehdit edildi. Bu nedenle Türkiye, Güvenli Bölge hususunda Amerika ile anlaşmak için bütün yolları denedi. Amerika ile çetin müzakerelerden ve birbirini takip eden karşılıklı açıklamalardan sonra Türkiye, Güvenli Bölge projesini tek başına sürdürmeye karar verdi. Bütün bunlar Türkiye'nin resmi kaynağının, Ortadoğu Gazetesi'nin 22 Kasım 2015 tarihli sayısına doğruladığı açıklamalardır. Kaynak şunu vurgulamaktadır: Fransa, güvenli bölgede hava kuvvetleri ile Türkiye'ye ortaklık edecekti. Güvenli bölge projesi hayata geçirileceği sırada Rus hava kuvvetleri 16 defa sınır ihlali gerçekleştirdi. 17'nci sınır ihlalinde ise Türkiye Rusya'nın savaş uçağını düşürdü.

Rusya Türkiye'yi neden kışkırttı? Türkiye neden Rus savaş uçağını düşürdü?

RUS UÇAĞININ DÜŞMESİNDEN SONRA TÜRKİYE

Rusya'nın Türkiye'nin güvenli bölge oluşturma noktasında ne kadar hırslı ve ciddi olduğunu bildiği noktasında şüphe yoktur. Fransa, Türkiye'nin bu projesine katılım göstermeyi kabul etmişti. Bu nedenle önünde sadece bir çözüm vardı; egemenliği, saygınlığı çiğnendiğinde Türkiye aklının nasıl tepki vereceğini denemek. Böylece Rus savaş uçakları 16 defa sınır ihlali gerçekleştirdi.17'nci sınır ihlalinde Türk hava kuvvetleri Rus savaş uçağını düşürdü. Ruslar bunun böyle sonuçlanacağını çok iyi biliyorlardı. Ancak güvenli gölge projesinin aksaması için bazı bahanelere ihtiyaç duyuyordu. Bu nedenle Putin şeytani basını ile baskı kurmaya, Türkiye'yi ürkütmek için tehditler savurmaya başladı. Türkiye'yi, uçaklarını Suriye bölgesine sokmasından sakındırmak istiyordu. İstediği şeyleri maalesef bir bir uygulamaya başladı. Hatta Halkların Demokratik Partisi(HDP) başkanı Selahattin Demirtaş'ı kabul etme, PKK ve Suriye'de PYD ile yardımlaşma alanını açma cüretinde bile bulundu.

Bölgedeki görgü şahitlerinin de tanıklığıyla Rus ve İranlı kuvvetler ortak bir şekilde Afrin'e kuvvetlerini indirdiler. İşte bu Türkiye'nin bütün hesapları tekrar gözden geçirme hususunda çağrıda bulunduğu konudur. Özellikle enerji kaynaklarında Rusya'nın alternatifi, onu güvende tutmayacaktır. Şayet Rusya, sadece bir hafta Türkiye'nin gazını kesse, bu Erdoğan hükümetinin bir hafta içerisinde düşmesine bile sebep olabilir. Bu nedenle Türkiye, gerçekten çok zor bir imtihanla karşı karşıyadır.

TÜRKİYE VE ŞEYTAN İLE İBLİS ARASINDA TERCİH YAPMAK

Karmakarışık bir hal alan Suriye dosyasının ardından Türkiye'nin önünde sadece iki seçenek kaldı. Tabi bu iki seçenek şeytan ile iblis arasında tercih yapacağı iki seçeneğe benzemekteydi.

Birincisi: Rusya'nın isteklerine boyun eğmek, Rusya'nın ve onun arkasında batının PKK'ya olan desteğe son vermesi karşılığında Suriye devriminden elini çekmek. Bu ise Türkiye'nin 5 yıl boyunca Suriye devrimine verdiği desteğin ardından kabul edilemeyecek siyasi bir hezimetdemekti.

İkincisi: Kürtlerin Fırat'ın batısına ilerlemesini engellemek için Türkiye'nin tek başına güvenli bölgeyi oluşturması. Bu ise Türkiye ve Rusya'nın Suriye bölgesinde doğrudan çatışması demektir. Belki de iki ülke arasında patlak verecek büyük bir savaşa bile götürebilir Türkiye ve Rusya'yı. Ancak bu durum iki ülke içinde siyasi intihar demektir.

Bazıları bu iki seçeneğe bir üçüncüsünü de ekleyebilir; düşük seviyede Türkiye'nin muhalif grupları desteklemesi ve güvenli bölge projesinden şimdilik vazgeçmesi. Bu ise Güney Halep kırsalı veTürkmen Dağı bölgesinde dengelerin değişerek Rus projesinin yavaş yavaş hayat bulması vePYD'nin güvenli bölge sınırları içerisinde yeniden ilerleme sağlaması demektir.

Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşları Türkiye'nin bu zor imtihanını aşabilecek mi? Tercih hangisi olmalıdır?

ERDOĞAN, HOCASI ERBAKAN'IN CESARETİNE SAHİP Mİ? 

Türklerin -cesaretlerine rağmen- siyasi problemleri; hayati kararlar alırken tereddüt etmeleridir. Tabi bu konuda Necmettin Erbakan hocayı istisna etmek gerek. Çünkü Erbakan hoca, Bülent Ecevit hükümeti döneminde başbakan vekili olduğu sıralarda Ecevit'in katılımıyla 20 Temmuz 1974 tarihinde “Kıbrıs'a askeri müdahale” gibi hayati bir karar almıştı. (Bu hayati karar tamamıyla Erbakan'a aittir. Ecevit sadece vitrin görevi görüyordu.) Bu karar, Atina Askeri Konseyin desteğiyle Kıbrıs Yunanlarının gerçekleştireceği darbeyi başarısızlığa uğrattı ve Türkiye, Kıbrıs Yunanlarının Kıbrıs Türklerine karşı gerçekleştireceği katliamdan Türkleri kurtardı. Bu olay,1983 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kurulmasını peşinden getirdi.

Erdoğan hocası Erbakan'ın gösterdiği cesareti gösterebilecek mi? Terörle savaş (IŞİD) bahanesini kullanarak Fırat'ın batısına kara hareketi düzenleyebilecek mi? Bu bölgeyi güvene alıp onu Türkiye'ye dost olan Suriyeli muhalif gruplara teslim edebilecek mi?

Bu tercihin en son tercih olacağını ve hükümete geçtiğinden beri Ak Parti'nin maruz kaldığı en zor imtihandan başarılı bir şekilde sıyrılması için en faydalı tercih olacağını zannediyorum. Her ne kadar bu kararın tehlikeleri, olası bir Rusya Türkiye savaşı demek olsa da Türkiye'nin içerden ve dışardan korunmuş olmasını gözden kaçırmamak gerekmektedir. İçerden korunmuş olmasına değinecek olursak Türkiye muhalefetinin, PYD'nin Fırat'ın batısına geçmesini Türkiye Milli Güvenliğini tehdit ettiğinin farkında olmasıdır. Dışardan korunmuş olması ise verilecek bu karar terörle mücadele kanunu ile örtülüdür. Şayet bu noktada Rusya herhangi bir adım atarsa Türkiye'nin NATO ile anlaşması gereği NATO Türkiye'yi savunmak zorunda kalacaktır.

Suriye halkı ve İslam alemi, Recep Tayyip Erdoğan'dan bu şekilde stratejik bir karar almasını beklemektedir. Erdoğan'ın bu halkın umutlarından önce Türkiye'nin maslahatı (çıkar) için mi hareket edeceği merak konusu?

"Bu metin İskender Cansever tarafından Incanews için tercüme edilmiştir"

Haber Ara