Hayat Amacını Bulmak
Depresyon; insanı karanlığa sürükleyen, hapseden ve sonra da ruhunu milyonlarca parçaya bölen psikolojik bir rahatsızlık olarak tanımlanabilir. En azından Amerikalı Beck Weathers'ın gözünde böyle olmalıydı. 1980'li yıllarda içine düştüğü duygu durumu ve intihara sürükleyecek ya da yaşama arzusu kazandıracaktı. Zor olsa da ikinciyi seçti. Hayat amacını bulana kadar türlü türlü kaçış yöntemine başvurdu. Sonunda gittiği dağcılık kursu ona yeni hayaller kazandırmıştı. Gün geçtikçe daha fazlasını arar oldu. Bir noktada hayalleri Yedi Zirve'ye ulaşma isteğine dönüşmüştü. Yedi Zirveler, ilk kez 1981 yılında iki Amerikalı iş adamı tarafından ortaya atılan bir projeydi. Bu projeye göre dünyanın 7 kıtasında yer alan en yüksek dağın zirvesine çıkılacaktı. 1996 yılında Everest Seferi'ne katılmaya karar verdi.
Zirveye giden yol
Karısına durumu açıkladığında büyük bir tepkiyle karşılaştı. Son birkaç yıl boyunca doğa sporuna olan düşkünlüğü yüzünden ailesiyle daha az vakit geçirmesine isyan ediyordu. Yolculuğa çıkarsa boşanma ihtimalleri vardı. Mayıs 1996'da sitem dolu sözlere rağmen, evden ayrıldı. Everest'in ana kamp alanında yirmiyi aşkın amatör dağcıyla bir araya geldi. Her biri, Rop Hall ve Scott Fisher liderliğinde iki farklı gruba ayrıldı. Weathers, Hall'u takip eden gruba dahil olmuştu. Rehberi deneyimli bir dağcıydı; Everest'in zirvesine beş kez tırmanmıştı. Hall, yürüyüş için endişeli değildi. O endişe duymuyorsa, diğerlerinin de endişelenmesi için bir sebebi yoktu. Gündüz vakti ekibiyle birlikte yola çıktı. Hava soğuktu, esinti hafifti. Zirveye giden yolun kolaylıkla aşılabileceği düşünüldü. Halbuki Everest tuzaklarla doluydu. Tuzağa çekilmenin zaman meselesi olduğu aşikardı. Yükseklik farkı boyunca güzargaha dört farklı kamp alanı bulunuyordu. 9 Mayıs'ta her iki ekipte South Col'daki yüksek kamp alanına geldi. Konum gereği zirveden birkaç yüz metre uzaklıktaydılar. Bu bölge birkaç kişiye mezar olduğu için “ölüm bölgesi” olarak da anılıyordu. Kampta 13 kişilik farklı bir Tayvan ekibine rastlandı. Ekip liderleri kalabalık nedeniyle hareket zamanını ince ince hesaplanmalıydı. 10 Mayıs günü, gece yarısından biraz önce, kamp alanını terk eden ilk ekip Weathers'ın takımı oldu. Ne yazık ki, saatler süren yürüyüşün ardından görme yeteneği zayıfladı. Nepal'e ulaşmadan önce, miyopluğunu düzeltmek için cerrahi bir işlemden geçmişti. Radyal keratotomi işleminden sonra tam olarak toparlanamamıştı. Yüksek irtifa göz sorununu tetiklemiş oldu. Rehberi tarafından görme kaybı fark yolculuğu o noktada sonlandırıldı. Rob Hall, zirveden dönene kadar olduğu yerde beklemesini istedi. Weathers'ın durumu kabullenmekten başka çaresi kalmamıştı. Bekleyişi sırasında diğerlerinin aksiliklerle karşılaştığını bilemezdi. Saat 15:00 itibariyle kar çiselemeye başladı. Sadece 10 dakika içinde hava koşulları istenmeyen bir noktaya ulaşacaktı. Geri dönüş yolundaki bazı dağcılar ona yardım etmeyi teklif etti. Ancak rehberi olmadan dönmeyi reddediyordu. Akrep yelkovanı kovalarken, Rob Hall, bir dağcıyla birlikte zirveye yakın bir yerde mahsur kaldı. Saat 17:00'den kısa bir süre sonra, aşağıya inen bir dağcı tarafından Hall'un başına gelenleri öğrendi. Yine de kendi ekibinden deneyimli birini beklemeyi tercih etti. Mike Groom'un geldiğini görünce rahatlamıştı. Groom, Hall'un ekibindeki rehberlerden birisiydi. Diğer ekiple bir arada South Col'daki kamp alanına doğru ilerliyordu. Weathers'ı yanlarına alarak kaldıkları yerden yola devam ettiler. Bu esnada, şiddetli fırtına bedenlerini acımasızca kamçılıyor, görüş alanını tarifi imkansız şekilde beyaza boyuyordu. Fırtınanın şiddetiyle dövülen bir grup insan kaybolmuş bir vaziyette gece yarısına kadar dolandı. Weathers'ın şanssızlığı hiç bitmiyordu. Bu defa eldivenlerinden birini kaybetti ve vücudunda donma belirtileri görüldü. Takım arkadaşları ısıyı korumak için bir araya toplanmaya çalışıyordu. Ayağa kalktı, sağ eli tanınmayacak kadar donmuş bir haldeydi. Çığlık atmaya, bağırmaya başladı. Sonra aniden, rüzgarın şiddetiyle geriye savruldu. Gecenin devamında bir Rus rehber tarafından üç kişi büyük zorluklarla kurtarıldı. İlerleyebilenler kendi çabalarıyla yardım istemeye gitti. Geride Japon Yasuka Namba ve Beck Weathers kalmıştı. İkisi de ölüme yakın görünüyordu. İkinci bir kurtarma operasyonuna kadar aynı noktada kaldılar. Ertesi sabah, Kanadalı bir doktor yanlarına ulaştı. Kadının buz tabakasıyla kaplı olduğunu gördü ve kurtulma şansı olmadığına karar verdi. Weathers'a gelince, uzuvlarından birkaçı katılaşmıştı. Hala nefes alıyordu fakat ipin ucundaydı. Onu kurtarmaya çalışmak hayatlarını daha fazla riske sokacağı anlamına geliyordu. Mecburen yola devam ettiler. Namba beklendiği gibi kısa sürede öldü.
Öldü Denilen Adamın Geri Dönüşü
Bundan sonra gerçekleşenler bir mucizeydi. Weathers koma durumundan sıyrıldı. İki eli de donmuş, yüzü soğuktan mahvolmuştu. Ayağa kalktı ve kendi kendine “Eğer düşersem bir kez daha kalkacağım” dedi. His kaybı yaşıyordu, tökezleye tökezleye kamp alanına ulaştı. Onu görenler gözlerine inanamıyordu. Yüzü renk değiştirmişti. Vücudu bir mermer kadar beyaz görünüyordu. Tüm bunlara rağmen konuşma yetisini kaybetmemişti. İlk müdahale dağcılar tarafından yapıldı. Durumu hala kritikti. Birkaç saat içinde kurtarma helikopteriyle hastaneye kaldırıldı. Kanadalı doktorun verdiği bilgiden sonra aile üyelerine ölüm haberi iletilmişti. Kocasının kurtulduğunu öğrenen kadın çok mutluydu. Wearhers, soğuk yanıkları yüzünden burnunu, sağ elini ve sol elindeki parmaklarını kaybetti. Ölümün eşiğinden dönmesi onu başlı başına şanslı birine dönüştürmüştü. Bu şans sefere katılanlardan bazılarına sirayet etmedi. Üç farklı ekipten toplamda sekiz kişi ölmüştü. Everest artık onların mezar yeriydi.