TİMETURK | HABER MERKEZİ
Filipinler Devlet Başkanı Rodrigo Duterte'nin beklenen Çin ziyareti nihayet gerçekleşti. Ziyaretin iki ülke arasında, uluslararası mahkemeye kadar taşınan Güney Çin Denizi anlaşmazlığının 12 Temmuz'da verilen kararla farklı bir sürece evrilmesinin ardından gelmesi önemliydi.
Duterte, daha başkanlık koltuğuna oturmadan bu anlaşmazlığa dair Çin yönetimine alttan alıcı mesajlar verirken, işin öte yanında Güney Çin Denizi'ndeki gelişmeleri son derece önemseyen ABD ile bağları da şu veya bu şekilde 'öteleme' gayreti içinde oldu. Bu çerçevede, 30 Haziran'dan bu yana uyuşturucu çeteleri ve kullanıcılarını hedef alan sert politikalarına ABD'nin tepkili yaklaşımını da bir araç olarak kullanarak Çin'le yakınlaşmasının yolunu daha da rahatlattı.
ABD'ye yönelik eleştirileri ve ikili ilişkileri dondurucağı/sonlandıracağı açıklamalarının ardından, hedefine Çin'le ilişkileri geliştirmeyi koyan Duterte, Çin'e büyük umutlarla adım attı. Çinli yetkililerinin demeçlerinde bu ziyarete ‘iki eski dost ülkenin' yeniden biraraya gelmesi ve bir ‘dönüm noktası' ifadeleriyle dikkat çekilirken, Duterte'nin Çin makamlarından farklı bir ilgi ile karşılandığı da görüldü. Duterte de, “Beni oldukça iyi karşıladılar” diyerek konuya ‘açıklık' getiriyordu. Beklendiği üzere ikili ve heyetler arası görüşmelerde Duterte'nin ekonomi ve yatırım alanlarında destek talep eden yaklaşımına karşılık gelebilecek eğilimler vardı. Bunun somut bir ifadesi olarak beş yıllık sürece yayılacak ve çeşitli alanlarda gerçekleştirilmek üzere 60 milyar dolarlık Çin ticaret ve yatırımı gündeme geldi.
SİYASİ SÖYLEM ve BEDEN DİLİ
Ziyaret öncesinde en fazla merak edilen husus, aralarında devlet başkanları ve uluslararası kuruluşların yöneticilerinin de bulunduğu değişik çevrelere yönelik siyasi ilişkiler etiğine uymayan yaklaşımlarına tanık olunan Duterte'nin aynı tavrı Çin liderlerine karşı sergileyip sergilemeyeceğiydi. Duterte'nin üç günlük Çin ziyareti öncesi ve sırasında böylesi bir gelişme yaşanmadı. Bu durum, Duterte'nin en azından uluslararası ilişkilerde nasıl davranılacağı yönünde bir mesafe kat ettiği veya ‘Çin'e özel bir yaklaşım sergilediği anlamına gelebilir.
Bununla bağlantılı olarak Başkan Duterte'nin bu ziyarette ‘beden dili'nin de değişmiş olduğu gözlendi. Eylül ayı başında Laos'da gerçekleştirilen ASEAN zirvesi, ardından Endonezya ve Bruney ziyaretleri sırasında meşhur ‘beyaz gömleği'yle rahat ve cesur tavırlar takınırken, Çin ziyaretinde başından sonuna kadar takım elbiseli görünümü içerisinde bir tür ‘içe kapanık' psikolojiye büründüğüne tanık olundu. Duterte'nin Pekin ziyaretinde Çinli yetkililer ile görüşmeler öncesi ve sırasında olağanüstü denilebilecek açıklamalar sadır olmazken, en cesur açıklamalarını otelde Filipinlilerle buluştuğu akşam yemeğinde ABD'yi hedef alarak gerçekleştirdi. Geçen Perşembe günü gerçekleşen bu toplantıda Duterte, “kendi lisanıyla” ABD'ye ‘Güle Güle' derken, gerek yanındaki ilgili bakanlar ve gerekse başkent Manila'da ülkenin önde gelen siyasileri Başkan'ın bu çıkışının nelerere mal olabileceğinin hesabını yapmaya başlamışlardı bile. Duterte, aynı açıklamasında Çin'i Filipinler'in ‘ticaret alanında yeni müttefiki' olduğunu ilân ediyordu.
"GÜLE GÜLE AMERİKA"
Duterte'nin Çin'li yetkililerle görüşmelerinden aldığı cesarete bağlanan açıklaması, ABD ile ekonomik ve askeri ilişkileri neredeyse tümüyle koparacağı anlamı içeriyordu. Duterte, ülkesine döner dönmez bilinen çelişkili beyanlarını devam ettirerek “Öyle söylemek istememiştim” açıklamasıyla sözlerini tevil etmeye çalışırken, Ticaret Bakanı Ramon Lopez de Başkan'ın siyasi ilişkilerde açmakta olduğu ‘derin açığı' kapatmaya çalışıyordu. Lopez, ABD ile ticari ve ekonomik ilişkilerin devam edeceğine dikkat çekiyordu.
Öte yandan Duterte'nin açıklamaları Filipinler'de önceki devlet başkanları başta olmak üzere, senatonun azınlık ve çoğunluk kanadına mensup senatörler tarafından ağır eleştirilerle karşılandı. Tepkiler başlıca iki konu üzerinde odaklandı. İlki, Başkan Duterte'nin ‘Filipinler Denizi' olarak da adlandırılan ve ülkenin egemenlik sahası olarak kabul edilen bölgeyle ilgili iddialarından vaz geçtiği ve böylece ulusal politikaları hiçe saydığı izlenimi. Bir diğer husus, düne kadar Güney Çin Denizi anlaşmazlığının örneğin ASEAN bünyesinde çoğul katılımla ele alınması yanlısı politika güden Filipiler'in bugün, Çin'in de başından beri istediği şekilde anlaşmazlığı teke tek ele alma yolunu seçmiş olması. Bütün bu süreçte Duterte'nin, “Söz konusu anlaşmazlık konusunda komşumuz olan ‘süper güce' karşı mahkeme kararını ‘şimdilik' gündeme getirmeyeceğiz" açıklaması da not edilmeli. Öte yandan başkanın dış politikayı belirlerken ilgili bakanlar, kabine ve üst düzey bürokrasiyle işbirliğini önemsemediği de dikkat çekiyor.
Bu konuda en son açıklama, eski devlet başkanı ve şu anda başkent Manila'nın belediye başkanlığını yürüten Joseph Estrada'dan geldi. Estrada, Başkan Duterte'nin ABD karşıtı politikalarının 'başına umulmadık işler açabileceği' uyarısını açıkça dile getirdi. Bu uyarının sıradan bir kişiden değil, tecrübe sahini eski bir devlet başkanından gelmiş olması önemli. Yine eski başkanlardan Fidel Ramos da daha önce, Duterte'nin ABD ile askeri ilişkileri askıya alma kararının doğru olmadığı görüşünü kamuoyuyla paylaşmıştı.
Buna karşılık Çin tarafının, ilgili anlaşmazlık konusunda masaya oturma kararı yeni değil ve bu bağlamda sorunu ikili görüşmelerle halletme düşüncesinin pratiğe geçirilmekte olmasından da memnun görünüyor. Ancak bu durum, Çin'in Güney Çin Denizi'nin Batı Filipinler denizini de içine alacak şekilde ‘tarihe' referansla yaptığı açıklamayı geri aldığı anlamı taşımıyor. Çinliler böyle bir şeye tabii ki yanaşmıyor ve bunu da Duterte ile görüşmede “tarihsel olarak bize ait olan bu denizden vazgeçmeyeceğiz” yönündeki açıklamaları da böyle bir şeyi akıllarından bile geçirmediklerinin doğrudan ifadesiydi. Bu durumda asıl zararı Filipinler'in bölgeyle ilgili ulusal politikasının gördüğü açık.
ABD'NİN TAVRI ve DARBE İHTİMALİ
Bu gelişmenin ABD tarafından nasıl okunduğu ise şimdilik meçhul. En azından Duterte'nin eylül ayı başından bu yana ABD'yle ilişkileri sınırlandırma veya sonlandırma gibi bir söylemi dile getirmesine rağmen bu sözleri tevil eden yaklaşımlar, ABD yönetim çevrelerinin ‘Bize henüz bu konuda resmi bir açıklama yapılmadı' beyanları, ABD tarafının ‘bekle-gör' politikası takip ettiği izlenimi veriyor. Washington'ın net bir politika geliştirmemesinde hiç kuşku yok ki kasım ayında yapılacak seçimlere yoğunlaşmasının da bir etkisi var. Bununla birlikte, kimi çevrelerce Duterte'ye yönelik bir ‘darbe' girişiminin olabileceği yönlü uyarılar ise ‘görünmeyen bir elin' harekete geçtiği veya geçebileceğini ima ediyor. İşin ekonomik boyutunda ise Duterte Çin'i, ‘yeni ticari müttefikimiz' olarak tanımlasa da, Filipinler'in en büyük ticaret ortağı halen ABD. ABD'li devlet ve özel kuruluşların Filipinler'deki yatırımları ve ticari bağlantılarının Duterte'nin açıklamasından ve de Çin'le varılan anlaşmadan sonra nasıl bir yöne evrileceğini şimdiden kestirmek güç.
DUTERTE'NİN HALK DESTEĞİ
Peki Başkan Duterte, farklı nedenlerle de olsa, ülkesinde önde gelen siyasetçilerin yanı sıra, ABD, AB ve BM'den gelen eleştirilere rağmen ‘cesur' ve ‘kararlı' duruşundan geri adım atmayacak gücü nereden alıyor? Bu sorunun cevabını ilk yüz günlük iktidarını konu alan kamuoyu yoklamalarının da ortaya koyduğu üzere, yüzde 70'ler ile 80'ler arasında değişen halk desteğinde aramak gerekir. Başkan'ın aradan geçen üç aylık yönetiminde ısrarla izlediği ‘kaba söylem', geniş halk kesimlerinin hoşuna gidebilir. Mevcut koşullarda halkın öncelikli olarak kendi kapısının önünde, sokağında yüz yüze kaldığı ‘uyuşturucu' gibi bir beladan kurtulmayı önemsediği, Batı Filipinler denizi, ABD ile ilişkiler gibi konuları ise kendisine epeyce uzak kaldığı anlaşılıyor. Ancak bir devlet başkanının halkına karşı bir sorumluluktan hareketle geliştirdiği politikaların eğiti, öğretici yanı kadar, bu halkı bölgesel ve uluslararası ilişkilerin önemine davet eden kararlı bir yaklaşım sergilemesi de kaçınılmaz. Bu anlamda iktidar ile halk arasında karşılıklı ilişkinin sürdürülebilirliğinin uluslararası ilişkiler bütünü içerisinde de değerlendirilmesi gerekiyor.
FİLİPİNLER'İN ASEAN DÖNEM BAŞKANLIĞI
Filipinler'in dış politikada sergilemekte olduğu bu radikal değişimin anlık alınmış kararların ötesinde bir devlet politikası halini alması durumunda ASEAN içinde de ciddi yansımaları olacağı kesin. Özellikle Filipinler'in gelecek yıl ASEAN dönem başkanlığını üstlenecek olması, Başkan Duterte'yi sadece Filipinler adına değil, aynı zamanda bölge, yani ASEAN adına da konuşan bir bölgesel lider konumuna getirecek. Duterte'nin bölgesel ve küresel ilişkilerin belirlenmesinde kendi kabinesine ve üst düzey bürokratlarına danışmadan planlı programa dayalı bir sürece konu olmadan ulu orta yaptığı açıklamaların benzerini ASEAN dönem başkanlığı sırasında yapması diğer üye ülkeler nezdinde ilişkilerin zedelenmesine neden olabilir. Sadece Güney Çin Denizi bağlamında değil, Çin'le, AB'yle, bölgedeki potansiyel terör tehdidi, deniz ticaret yollarının güvenliği, çevre konuları gibi çeşitli alanlarda birlik halinde yapıcı politikalara imza atması bir zorunluluk arz eden ASEAN'da 2017 yılının kolay geçmeyeceği görülüyor.
Çin'in, ASEAN üyelerinden Kamboçya ve Laos'la olan yakınlığı bu iki ülkenin, başka sebeplerin de varlığını göz ardı etmeksizin, ASEAN içinde Güney Çin Denizi anlaşmazlığında ortak bir karar ve siyaset yürütülmesinin önünü alıyordu. Filipinler dış politikasında bugün gelinen noktadan farklı bir yönelim olmadıkça, önümüzdeki yıl dönem başkanlığı sırasında Çin'le yapılacak görüşmelerde ASEAN'ın olduğundan daha zayıf bir siyasi birliktelik sergileyeceği ve buna karşılık Çin yönetiminin elinin hayli güçleneceği görülüyor.
Dönemin dışişleri bakanı olarak 11 Ekim 2011'de yayınlanan makalesiyle ABD'nin Pasifik Yüzyılı projesinin mimarları veya bu projeye katkıda bulunanlar arasında sayılabilecek Hillary Clinton'ın başkan seçilmesi halinde masasında bulacağı en önemli konuların başında Güney Çin Denizi, ASEAN'la ilişkiler olacak. ABD'nin Asya-Pasifik'te dengeleri değiştirmeye matuf girişiminin bugün geldiği biraz da süpriz addedilebilecek bir noktada işinin kolay olmadığı da bir gerçek.