Filistin ve Doğu Türkistan’daki zulmün ortak ve farklı yönleri
'Müslüman Türklerin yaşadığı Doğu Türkistan’ın Kudüs-ü Şerif benzeri kutsallığı olmadığı halde ekonomik ve jeopolitik önemi son derece yüksektir.'

Oluşturma Tarihi: 2021-05-22 08:29:58

Güncelleme Tarihi: 2021-05-22 08:29:58

Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya

İsrail'in Şeyh Cerrah Mahallesi'ndeki Müslümanları cebren evlerinden çıkarmaya, Doğu Kudüs'te Müslüman bırakmamaya teşebbüsü üzerine gelişen olaylar birçok açıdan soykırım kapsamına girmektedir. İnsanların evlerinden çıkarılması, direnenlerin öldürülmesi, sakat bırakılması, sadece Müslüman oldukları için ezilmesi, yok edilmesi gibi uygulamalar, sözleşmede soykırım olarak tanımlanmıştır. Bu kapsama girmeyenlerin çoğu başta Cenevre Sözleşmeleri olmak üzere birçok Uluslararası Hukuk mutabakatına göre suç sayılmıştır. Sadece “başkentimi dizayn ediyorum” mazareti ile insanları yaka paça evlerinden çıkarmaya zorlamak hukuku ihlal kabul edilmiştir. Olayların başlangıcındaki evlerinden çıkarma hadisesinin dikkate alınmaması, batının ikiyüzlülüğünün, sahtekarlığının yeni bir örneğidir. “Ama Gazze'den gelen füzeler”e karşın İsrail'in topyekün saldırılarının yok sayılması da bu çirkinliği katmerleştirmektedir.

Müslüman Türklerin yaşadığı Doğu Türkistan'ın Kudüs-ü Şerif benzeri kutsallığı olmadığı halde ekonomik ve jeopolitik önemi son derece yüksektir. Doğu Türkistan, Çin'in ihtiyaç duyduğu petrol, maden, tarım ürünleri bakımından son derece zengin olup Pakistan'a, Orta Asya'ya, Avrupa'ya giden kapısıdır. Bu bölgede Çin (Han) kimliği dışında dini, ırki, etnik olarak farklı olanları öldürmek, kısırlaştırmak, zihinsel ve bedensel sakatlıklara yol açacak şartlara maruz bırakmak, çocuklarını Çinlileştirmek, sözleşmeye göre soykırımdır.

Filistin'deki zulmün temelinde Siyonizm hareketi bulunmaktadır. 19. Yüzyılın sonuna doğru başta Theodor Herzl olmak üzere Avrupa'nın önde gelen finans kuruluşlarının da desteği ile gelişen bu hareket Filistin'e Yahudi göçünü teşvik etmiş, Osmanlı Devleti Siyonist bir proje olan İttihat ve Terakki üzerinden parçalanmıştır. 1947'de İsrail devleti kurulmuş ve Filistin'de Müslümanların yok edilmesi süreci başlamıştır.

Türk Hanlıkları ve Çin arasındaki egemenlik mücadelesi tarihin her döneminde yaşanmış, Türklere karşı Çin seddi inşa edilmiştir. Ancak Doğu Türkistan'ın Çinlileştirilme süreci aslında Çin'in İngiliz sömürgesi döneminde başlamıştır. Kaşgar Hanlığı'nın ortadan kaldırılması, İngiliz teşviki ve sermayesiyle gerçekleşmiştir. Mao'nun maliye bakanı İsrail Epstein başta olmak üzere Komünist Çin'in kilit noktalarında önemli Siyonistler bulunmaktaydı. Doğu Türkistan'a baskı Mao dönemde şiddetlenmiştir. Günümüzdeki Kuşak-Yol projesinin yönetimi de Siyonist Rosthschild ailesindedir.

İşgal altındaki Filistin topraklarının çevresi Müslüman ülkelerle çevrilidir. İsrail, kuruluşundan itibaren bu Müslüman komşularıyla birçok savaş yaşamıştır. Bugün çevre ülke yönetimleri önemli ölçüde Siyonist projelerin piyonu haline gelmiş olsa dahi halktan gelen tepkilere karşı birşeyler yapmak zorundalar. Benzer durum birçok batılı ülke için sözkonusu olup yönetim kademeleri İsrail karşıtı politikalardan kaçınırken geniş kitlelerden gelen tepkiler karşısında birşeyler yapmaya çalışmaktadırlar.

Doğu Türkistan'ın bir tarafı Çin, diğeri Müslüman Türk cumhuriyetleridir. Bu devasa ülkenin Çinlileştirilmesi, Müslümanların yok edilmesine karşı komşu ülkeler pek bir şey yapmamaktadırlar. Çünkü Çin korkusu Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Pakistan, Afganistan'ı kuşatmıştır. Ancak bu komşular da sükutun ağır faturasıyla karşılaştıklarında geciktiklerini anlayacaklardır. Esasen bu ağır fatura peyderpey önlerine gelmekte, karşı stratejiler ortaya çıkmaktadır.

Birçok sebepten dolayı İsrail'de olup bitenlerden dünya anında haberdar olabilmektedir. Her ne kadar haberler seçilse, yorumlar çarpıtılsa dahi doğru haberlere ulaşmak zor değildir. İsrail etkisindeki batı medyası daha çok İsrail yanında durmaktadır. Bununla beraber haber atlama, yetersiz bilgilendirme, gerçekleri çarpıtma gibi riskli konularda okuyuculardan gelen tepkilere karşı daha ihtiyatlı davranmaktadırlar.

Doğu Türkistan'da ne olup bittiğini kısmen Çin'in resmi sitelerinden kısmen de çeşitli sızmalardan öğrenebiliyoruz. Burada eşi, dostu, anne-babası olanların telefonla son görüşmeleri üç-bey yıl öncesinde kaldı. Propaganda ajanları ve sızmalar dışında giden-gelen bilinmemektedir. Buna karşın batı basını yapılan zulmü duyurabilmektedir. Başta ABD olmak üzere Avrupa, Avustralya dahil genellikle Hıristiyan ülkeler bu soykırımın sona ermesi, sorgulanması, yaptırım uygulanması konusunda önemli girişimler başlatmıştır. Bunların ne kadarının yükselen Çin'e karşı ekonomik çıkarları koruma, ne kadarı insan hakları hassasiyetinden kaynaklandığı önemli değildir. Bu yazıyı yazarken uygurnet sitesinden gelen, tweet hesabımdan da paylaştığım habere göre Japonya Nara Tekonoloji Üniversitesi'nde doktora yapan Mihriay Erkin, Kaşgar'daki anne-babasının şantaj ve tehditle çağırmak zorunda kalıp ülkesine gelmesinden sonra hapsedildiği Çin Nazi kampında işkence ile öldürülmüştür. Dikkat edelim bu genç kızımız Türkiye'de değil Japonya'da doktora yapıyor, alanı ise teknoloji. Suçu Müslüman Türk olarak yurt dışında bir süre bulunmak! İşin içinde Japon üniversitesi olunca Çin hükümetinin yenilip yutulması mümkün olmayan resmi yalanlarına raporlardan ulaşılabilir.

Türkiye açısından bakıldığında İsrail'in hâmisi “Büyük İsrail” durumundaki ABD, NATO'da müttefiktir. Başta savunma sanayii olmak üzere siyasi ve ekonomik alanda birçok bakımdan ABD'ye bağımlılık sözkonusudur. “Büyük İsrail” ABD'nin Kıbrıs Barış Hareketi'nden beri ambargo, düşmanlarımızı kollama, terörü besleme, Türkiye'ye yaptırım uygulama politikalarına karşı savunma sanayiimizde önemli hamleler yapıldı. Ancak bu alanda tam bağımsızlık için aşılması gereken merhaleler bulunmaktadır. Bu gerçeklere karşın İsrail zulmüne zamanında gündeme gelen tepkiler önemlidir. Ancak İsrail için önemli olan para, ticaret olup bu alanda da tedbirler almak gerekmektedir.

Öte yandan Türkiye'nin, Doğu Türkistan'da Müslümanlara soykırım, tecavüz, asimilasyon uygulayan Çin'e, ABD'ye olanın aksine ciddi bir bağımlılık ve zorunluluğu bilinmemektedir. Üstelik bu ülkeye birçok batılı devletin uyguladığı yaptırımlara Türkiye'nin katılması demek kapanan fabrikalarının açılması, işsizlerinin iş bulması anlamına gelmektedir. Kuşak-Yol projesinden çekilmek, yollarımızı bedavadan yıpratma sürecine son vermemiz, Avrupa pazarlarımızı Çin'e terketmekten vazgeçmemiz demektedir. Bütün bu gerçeklere karşın Çin zulmüne karşı ses çıkrılmamakta, Doğu Türkistan'da ne olup bittiğini öğrenmek üzere gönderilecek heyet konusunda dahi müzakereler sürüp gitmektedir.
Türkiye'nin İsrail zulmüne karşı ilk ses veren ülkelerden olması son derece önemlidir. Ancak sadece kınama ile kalmamalı, başta ekonomik olmak üzere Siyonist çevrelerin canını acıtacak tedbirler de gündeme gelmelidir. Buna karşın Çin'in Müslüman Türklere zulmüne karşı sessizlik, hatta Çin zulmünü meşru gösterme anlamındaki beyanların, politikaların, tutumların bir sebebini göremiyorum, bulamıyorum, anlayamıyorum!


Öncevatan, 18.05.2021

alaeddinyalcinkaya@gmail.com