Foreign Policy'den HDP yorumu: 'Türkiye'de yaşananlar Türkiye ile sınırlı kalmaz'
Türkiye'de son dönemde yaşanan gelişmeler, Batı medyasında yer bulurken hem iç hem de dış politikaya yönelik ciddi eleştiriler de yapılıyor...

Oluşturma Tarihi: 2016-11-09 01:38:39

Güncelleme Tarihi: 2016-11-09 01:38:39

Batı medyasının önde gelen basın kuruluşu Foreign Policy'de, Nate Schenkkan imzasıyla paylaşılan bir yazı, Türkiye'de yönetim şeklinin hızla diktatörlüğe dönüşmekte olduğu uyarısında bulunurken, yaşananların Türkiye'nin iç meseleleri olarak algılanamayacağı, tüm dünyayı ilgilendirdikleri yorumunda bulunuluyor.

ODATV.com'un aktardığı bilgide; HDP'li vekillerin tutuklanmalarının Türkiye'de yönetim şeklinin diktatörlük haline geldiğinin en son göstergesi olduğu, ABD'nin ise bu gerçeği görmelerine rağmen son yıllarda Recep Tayyip Erdoğan hakkında kaçamak yanıtlar vermeyi tercih ettiği anımsatılıyor. ABD'nin Türkiye'ye yeterli tepkiyi göstermemesinin sebebi olarak ise IŞİD'le mücadele esnasında İncirlik Üssü'nün kullanım hakkının kaybetmek istemeyişleri olduğu belirtiliyor.

Fakat, HDP'lilerin tutuklanması ile birlikte bu kaygıların yerini açık eleştirilere bırakması gerektiğinin vaktinin geldiği, çünkü Türkiye'nin "iç meseleleri'' olarak tanımlanan konuların artık iç mesele olmaktan çıkıp öteki ülkeleri ve bilhassa ABD'yi olumsuz yönde etkileyebilecek noktaya vardığı uyarısı yazının en dikkat çekici bölümleri arasında.

Her ne kadar ABD, PKK'yı 1997'de terör örgütleri listesine almış ve 1999'da Abdullah Öcalan'ı Türkiye'ye teslim etmiş olsa da, 2014 yılında ortaya çıkan IŞİD'le mücadele konusunda bölgedeki Kürtlerin ve bilhassa PKK ve uzantısı olan grupların desteğini almanın, bölgesel müttefik arayışında olan ABD'nin bu örgütlere olan tavrında değişikliğe neden olduğu anımsatılıyor.

TÜRKİYEYİ BÖLMEK

IŞİD'le mücadelede Türkiye'nin desteğine muhtaç olduğu söylenen ABD'li yetkililerin, bu sebeple son yıllarda artışa geçen Erdoğan'ın anti-demokratik tavırlarına karşı sessiz kalmayı tercih etmesi ise yazıda eleştirilen konuların başında bulunuyor. Aynı zamanda, ABD'nin PKK ve YPG ile yakınlaşmasının da Türkiye ile arasındaki gerilimi arttırdığına dikkat çekiliyor.

Tüm bu gelişmelerin üzerine, Temmuz ayında yaşanan darbe kalkışmasının sorumlularının aranması esnasında Türk politikacıların ve AK Parti'yi destekleyen basın kuruluşlarının, kalkışmanın ardında ABD'nin olduğunu iddia etmelerinin, iki ülke arasındaki ilişkileri son raddeye kadar gereği ve eski müttefiklerin arasının açılmasında etkili olduğu söyleniyor.

İslam Devleti ile sürdürülen savaşın kendisine sağladığı imkanları değerlendirerek Türkiye'de ''Tek adam rejimi'' kurmaya yönelen Erdoğan'ın mevcut tavrının ise artık ABD için ''en öncelikli mesele'' haline gelmeye başladığı bilgisi aktarılırken, günler sonra gerçekleşecek olan seçimin ardından Beyaz Saray'a gelecek yeni başkanın ABD-Türkiye arasındaki ilişkiler konusunda kapsamlı bir çalışma yapacağı ve yeni kararlar alınacağı öngörüsünde bulunuluyor.

''Sert bir coğrafyada'' etkili bir müttefik rolü oynayan Türkiye'nin bu niteliğini kaybetmeye başladığı, değişken mizaçlı karizmatik bir liderin hızla diktatör haline gelmeye başlamasının ise Türkiye'de istikrarı bozarak iç çatışmaları alevlendirme potansiyeline sahip olduğu uyarısı ise yazının bir diğer dikkat çekici bölümü.

Erdoğan'ın elde etmek istediği gücü geçici bir süre kullanmak istemeyeceği, bilakis hayat boyu başkan olmayı hedeflediği, bu sebeple ABD'nin artık bu eski müttefike karşı ''dost acı söyler''tutumunu benimsemesi gerekliliğinin gündeme geldiği söylenirken, ABD'nin sessiz kalmasının Türkiye'de olduğu kadar Avrupa ve Ortadoğu'da mevcut güvenirliğini de sarsmakta olduğu anımsatılıyor.

Türklerin ABD ve YPG arasındaki yakınlaşmanın sebeplerini anlayamadıkları, Türk medyasında ise bu yakınlaşmanın amacının ''Türkiye'yi bölmek'' olarak yansıtıldığı belirtiliyor. Kürt özerkliği konusunda ABD'nin açık sözlü olması gerektiği anımsatılırken, bu konudaki görüşlerin doğru bir şekilde kamuoyu ile paylaşılmaması durumunda Türkiye'nin endişelerinin bu eski müttefiki NATO üyeliğinden uzaklaştırmasının kaçınılmaz hale gelmeye devam edeceği uyarısı ise yazının bir diğer dikkat çekici bölümü. Türkiye'nin NATO üyeliği hem Türkiye'de hem de yabancı basında son zamanlarda en çok tartışılan konuların başında yer almaya başlamıştı. Tarafların bazıları Türkiye'nin üyelikten çıkarılmasının vaktinin geldiğini belirtirlerken, diğerleri bu ittifakın önemine dikkat çekerek Türkiye'nin NATO üyesi olarak kalmasının önemine dikkat çekiyorlardı.

İSLAM DEVLETİ

Yazının son bölümüne geldiğimizde, ABD'nin artık Türkiye politikasında büyük bir değişikliğe gitmesinin vaktinin geldiği ve demokratik değerlerin yitimine karşı sessiz kalmayı sürdürmesinin kabullenilemez olduğu vurgusu yapılıyor.

Erdoğan her ne kadar yaşananları ''Türkiye'nin iç meseleleri'' olarak yorumlasa da, bu yorumun yersiz olduğu, yaşananların sadece Türkiye'nin iç meseleleri olarak adlandırılamayacağını ve tüm dünyayı etkileyebilecek boyutta oldukları, işlerin bu şekilde ilerlemesi durumunda Bölgedeki İslam Devleti belasının savuşturulması durumunda dahi bölgenin huzura kavuşamayabileceği, tüm yaşananların ardından Türkler ve Kürtlerin bölgede kalmaya devam edecekleri ve iki taraf arasındaki gerilimin bölgenin gelecekteki huzur ortamı için bir risk teşkil ettiği uyarısında bulunuluyor.