TIMETURK | HABER MERKEZİ
Middle East Monitor'de Malia Bouattia imzasıyla "Sömürgecilikten laikliğe: Fransa Müslüman kadınlara savaş açmaya devam ediyor" başlıklı bir makele yayınlandı.
İşte makaleden ayrıntılar:
"Frantz Fanon, Fransa'nın Cezayir işgali sırasında Fransa'nın sömürgedeki (koloni) cinsiyetçi yaklaşımını şöyle yazdı: 'Cezayir toplumunun yapısını yok etmek istiyorsak, direniş kapasitesini, ilk olarak kadınları fethetmeliyiz. Onları kendilerini sakladıkları peçelerin arkasından, evlerden çıkarmalıyız.'
Görünüşe göre bu yaklaşım, toplumdaki aşırı seküler ya da laiklik hali, Fransız devletinin geçmişinde kalan bir şey değil.
Nitekim, bir kez daha, geçen hafta Müslüman kadınların türban (hijab) giyme hakları televizyon ve radyolardaki yüzlerce yorum ve manşetlerle rahatsız edildi. Fransız bağlamında bu kadar alışılmış hale gelen saldırılar, en soldan en sağa doğru geniş bir politik yelpazeyi birleştirdi.
Son olarak Dijon'daki bölgesel parlamentoda yaşanan olayda "Fatıma" isimli kadın, bir okul gezisindeyken faşist Ulusal Birlik partisinden siyasetçi Julien Odoul tarafından sözlü olarak taciz edildi.
FRANSA'DAKİ SON OLAY
4 Ekim'de Dijon kentindeki bir ilkokul sınıfı, "demokratik bir meclisin işleyişini görmek" için Bourgogne-Franche-Comté Bölgesel Konseyi'nin genel kurul toplantısına katıldı. Kimliği açıklanmayan bir kadın, okulun izniyle gezi esnasında öğretmenlere yardımcı olmak için sınıfa eşlik etti. Ancak kadının başörtüsü, genel kurulun toplantısında tartışma konusu oldu.
Aşırı sağcı Ulusal Birlik partisinin bölge başkanı Julien Odoul kadının hedef göstererek, “Ülkemizin laik gelenekleri adına, toplantıya katılan bu kişinin "İslami başörtüsünü" çıkarmasını talep ediyoruz. Şu an kamuyana açık bir binadayız, demokrasiyi temsil eden bir kurumdayız. Başörtüsünü sokakta veya kendi evlerinde diledikleri gibi takabilirler ama burada buna izin vermeyiz" diye konuştu.
Meclis başkanı Odoul'un talebini reddetti. Bunun üzerine RN üyeleri de toplantıyı terk etti. Kadının 11 yaşındaki oğlu ise göz yaşlarını tutamadı ve annesinin yanına gitti. Sonuçta anne, çocuğuyla ilgilenirken, tek başına, saldırıya maruz kaldı.
Müslüman kadınları, 2004'te hijab takarken ve kamu hizmetlerine hem çalışan hem hizmet alan olarak erişim hakları bulunurken, bunu yasadışı kılmayı amaçlayan yasalara dayanıyor.
Fransa, utanç verici bir şekilde, 2011'de peçeyi (niqab) yasaklayan ilk Avrupa ülkesi olmuştu.
SÖMÜRGE DÖNEMİNİN YANKILARI
Tüm bunlar yaşanırken, geçen hafta, 17 Ekim 1961'de Cezayir savaşı sırasında gerçekleşen Paris Katliamlarının yıldönümünü de kutladı. Cezayir Bağımsızlık Savaşı sırasında Fransa'nın Cezayir politikalarını protesto eden yüzlerce Cezayirli, daha önce II. Dünya Savaşı sırasında yüzlerce Yahudi'nin sınırdışı edilmesine katılan Maurice Papon'un (dönemin polis müdürü) emri altındaki polisin sert müdahalesiyle öldürülmüş, cesetlerse Fransız polisi tarafından Seine nehrine atılmıştı.
2001 yılında katliamın yaşandığı yere bir plaket konulması için tartışmalar 1990'ların sonrasına kadar sürdü.
Bu durum, her iki olayın da aynı anda gerçekleştiğini anlatıyor.
Fransız devletinin, hem yurtiçinde hem de yurtdışında Cezayirli'ye yönelik sömürgeci şiddeti ve istismarını anma ve tanıma konusundaki direnişi, bugün Fransa'daki Müslümanlara yönelik şiddeti maskelemede önemli bir rol oynamaktadır.
Müslüman kadınlara devletin muamelesi, sömürge altındaki Cezayirli kadınlara yönelik saldırıları yansıtıyor. Bugün Fransa sokaklarında genç Müslüman erkeklere yönelik polis şiddeti, o zamanlar göçmen işçilere karşı polis şiddetini tekrarlıyor.
Günümüzde ülkenin dört bir yanındaki düşük nüfuslu banliyölerde bulunan topluluklardaki Müslüman nüfusun sosyal ayrımı, sömürge dönemi boyunca Fransız gecekondu mahallelerindeki gettoları yansıtıyor.
ÇAĞDAŞ NEFRET
Devletin geçmişini tanıması imkansız, çünkü hiç bitmedi. Tanıma, adalet ve değişime yol açmalıydı. Bu nedenle, örneğin, 1961 katliamının yıldönümünde, çağdaş nefret karşısında harekete geçilmeliydi.
Bunun yerine, tüm Fransız sömürge projesini Cezayir'de ve diğer kıtalarda işaretleyen ırkçılığın tekrarı tarafından ele geçirildi.
Odoul'un öfke ve hakaret karışımı tepkisini, odanın kaşrısındaki Fatıma'ya fırlatması, tam olarak ülkenin liberal ve sömürgeci imajını özetliyor.
(Fransa'nın) Ayrımcılık ve boyun eğdirmeye olan ihtiyacı sürekli derinleşiyor ve Cezayir'in kurtuluşundan, Müslüman kadınların, bedenlerinin ve toplumdaki yerlerinin kontrolüne dayanıyor.
O sırada Fatıma'nın oğlunun annesinin kucağına sığınmasının faşist politikacıya bir etkisi olmadı.
Başörtüsüyle Paris'in sokaklarında yürüyün (sözde çok kültürlülüğü ile bir başkent) spor yapın, bir bankaya veya süpermarkete girin. Olayın istisna olmadığını çok çabuk anlayacaksınız.
Fatıma'nın bölgesel mecliste yaşadığı sözlü saldırıdan altı gün sonra, Fransız gazetesi Libération, 85 televizyond abaşörtüsüyle iligli tartışmalar yapıldığını, 286 kişinin konuyla ilgili konuşması için davet aldığını belirtti.
Bu tartışmalarda, Müslüman kadınların ne giymelerine izin verileceği, bunu reddetmeleri durumunda bazı haklarına ulaşamayacakları ve Fransız devletinin dışlama uygulamalarına onay veren açıklamalar yapıldı. Aslında bir gazeteci, başörtüsünü bir SS üniformasıyla (Hitler'in üniforması) karşılaştıracak kadar ileri gitti.
SALDIRILAR FEMİNİST SÖYLEMLERLE SAVUNULUYOR
Aslında, Odoul'un görüşü, 2000'lerin başından beri devlet tarafından yapılan açıklamaların savunulmasıyla ortaya çıkan liberal feminist argümanlar ile normalleştirildi.
Şimdi, son yirmi yılda olduğu gibi, "Müslüman kadınlara yönelik bu saldırılar, bu dışlayıcı yasalar, devletin şiddeti, ezilen Müslüman kadınları barbar kocalarından ve babalarından kurtaran bir kurtuluş eylemi olarak" savunuluyor.
ABD'nin Afgan kadınları bombalayarak serbest bırakmaya söz vermesi gibi, sömürgecilik de öznelerini ölümüne sömürerek onlara özgürlük vaadediyor. Yani Fransız aydınları, Müslüman kadınları kamusal yaşamdan, kamusal tartışmalardan ve istihdamdan tutarak özgürleştirmeyi vaadediyor. İşin aslı, taraflardan hiçbiri, başörtüsü giyen Müslüman kadınları, kendi taleplerini ortaya koyabilecekleri politik ya da entelektüel bir alana girmeye layık görmemeleridir. En son yayınlanan televizyon tartışmaları bunu bir kez daha gösterdi.
KADIN BEDENİ FRANSIZ DEVLETİ İÇİN SAVAŞ ALANI
Fatima yasal yollar aracılığıyla adaleti ararken, deneyimleri bu özel olaydan etkilenen herkesi rahatsız etmeye devam edecek. Daha yaygın olarak, Müslüman kız ve kadın bedenlerinin, Fransız devletinin renkli insanlara karşı sürdürdüğü savaş için, bir savaş alanı olduğunu hatırlatacak.
Öte yandan Protestolar, sosyal medya öfkesi ve uluslararası dayanışma, Fransız İslamofobisinin yekpare söyleminden uzaklaşırken, etkilenenlerin hissettiği izolasyonu ortadan kaldıran önemli araçlardan biri.
Fransız devleti içinse, belki de geçmişini tanımayı reddetmek, ondan ders çıkarmayı eşit derecede körleştirir.