“Tarihin Sonu” (1989) makalesi ile tüm dünyada ünlenen Japon asıllı Amerikalı siyaset bilimci Francis Fukuyama, Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle ilgili dikkat çekici bir yazıyı kaleme aldı.
Amerikan Purpose sitesine savaşın Rusya ve Putin için iyi gitmediğini yazan Fukuyama, Rus güçlerinin ikmal ve kuvvet takviye sıkıntısı yaşadığını ve morallerinin bozuk olduğunu savundu.
"Katliamı durduracak tek şey Rus ordusunun karada yenilmesidir" diyen ünlü siyaset bilimci Fukuyama, "Bir Rus yenilgisi 'özgürlüğün yeni doğuşunu' mümkün kılacak ve bizi küresel demokrasinin gerileyen durumuyla ilgili korkumuzdan kurtaracaktır. 1989'un ruhu, bir avuç cesur Ukraynalı sayesinde yaşayacak" dedi.
İşte Fukuyama'nın "11 maddede Rusya neden yenilecek ve savaşın sonuçları ne olacak?" başlıklı yazısı şöyle:
1- Rusya, Ukrayna'da açık bir yenilgiye gidiyor. Rus planlaması, Ukraynalıların Rusya'nın lehine olduğu ve ordularının bir işgalden hemen sonra çökeceği şeklindeki hatalı bir varsayıma dayanarak yetersizdi. Rus askerlerinin Kiev'deki zafer geçit töreni için fazladan cephane ve erzak yerine özel kıyafet giydikleri besbelli. Putin bu noktada tüm ordusunun büyük bir kısmını bu operasyona adadı, savaşa destek vermeleri için çağırabileceği çok büyük bir kuvvet rezervi yok. Rus birlikleri, büyük tedarik sorunları ve sürekli Ukrayna saldırıları ile karşı karşıya kaldıkları şehirlerin dışında mahsur kaldı.
2- Konumlarının çöküşü, bir yıpratma savaşı yoluyla yavaş yavaş meydana gelmek yerine, ani ve felaket olabilir. Meydandaki ordu ne ikmal alabilecek ne de geri çekilebilecek bir noktaya gelecek ve moraller çökecek. Bu en azından kuzey için geçerlidir; Ruslar güneyde daha iyi durumda, ancak kuzey çökerse bu mevzileri korumak zor olacak.
3- Bu gerçekleşmeden önce savaşa diplomatik bir çözüm mümkün değil. Bu noktada aldıkları kayıplar göz önüne alındığında, hem Rusya hem de Ukrayna için kabul edilebilir bir uzlaşma yoktur.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi bir kez daha işe yaramaz olduğunu kanıtladı. Yararlı olan tek şey, dünyanın kötü veya yanlış yapan aktörlerini belirlemeye yardımcı olan Genel Kurul oylamasıydı.
4- Biden yönetiminin uçuşa yasak bölge ilan etmeme veya Polonya MiG'lerinin transferine yardım etmeme kararlarının ikisi de iyi kararlar; çok duygusal bir dönemde başlarını dik tuttular. Ukraynalıların Rusları kendi başlarına yenmesi, Moskova'yı NATO'nun kendilerine saldırdığı bahanesinden mahrum bırakması ve tüm bariz tırmanma olasılıklarından kaçınması çok daha iyi. Özellikle Polonyalı MiG'ler Ukrayna'nın yeteneklerine fazla bir şey katmayacaktı. Çok daha önemli olan, sürekli bir omuzdan atılan Javelin anti-tank roketleri, Stinger, TB2, tıbbi malzeme, iletişim ekipmanı ve bilgi paylaşımı tedariğidir. Ukrayna kuvvetlerinin zaten Ukrayna dışından faaliyet gösteren NATO istihbaratı tarafından yönlendirildiğini varsayıyorum.
5- Ukrayna'nın ödediği maliyet elbette çok büyük. Ancak en büyük zarar, ne MiG'lerin ne de uçuşa yasak bölgenin pek bir şey yapamayacağı roketler ve topçular tarafından verilmektedir. Katliamı durduracak tek şey Rus Jordusunun karada yenilmesidir.
6- Putin ordusunun yenilgisinden kurtulamayacak. Güçlü bir adam olarak algılandığı için destek alması doğaldı; yetersizliğini gösterdiğinde ve zorlayıcı gücü elinden alındığında halka ne vermesi gerekecek?
7- İstila, tüm dünyada, saldırıdan önce tekdüze bir şekilde Putin'e sempati duyan popülistlere büyük zarar verdi. Buna Matteo Salvini, Jair Bolsonaro, Éric Zemmour, Marine Le Pen, Viktor Orbán ve tabii ki Donald Trump dahil. Savaş siyaseti, onların açıkça otoriter eğilimlerini açığa çıkardı.
8- Bu noktaya kadar olan savaş Çin için iyi bir ders oldu. Rusya gibi, Çin de son on yılda görünüşte yüksek teknolojili askeri güçler oluşturdu, ancak savaş deneyimleri yok. Rus hava kuvvetlerinin sefil performansı, benzer şekilde karmaşık hava operasyonlarını yönetme deneyimi olmayan Halk Kurtuluş Ordusu Hava Kuvvetleri tarafından tekrarlanacaktır. Çin liderliğinin, Tayvan'a karşı gelecekteki bir hamleyi tasarlarken Rusların yaptığı gibi kendi yetenekleri konusunda kendini kandırmayacağını umabiliriz.
9- Umarım Tayvan, Ukraynalıların yaptığı gibi savaşmaya hazırlanma ihtiyacı konusunda uyanır ve zorunlu askerliği geri getirir.
10- Türk dronları en çok satanlar olacak.
11- Bir Rus yenilgisi “özgürlüğün yeni doğuşunu” mümkün kılacak ve bizi küresel demokrasinin gerileyen durumuyla ilgili korkumuzdan kurtaracaktır. 1989'un ruhu, bir avuç cesur Ukraynalı sayesinde yaşayacak. Francis Fukuyama kimdir?
Japon asıllı ABD'li siyaset bilimci Yoshihiro Francis Fukuyama, 1952 yılında Şikago'da Protestan bir vaizin oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Lisans eğitimini Cornell Üniversitesinde, doktorasını da Harvard Üniversitesinde yapmıştır. ABD Dışişleri Bakanlığının Politika Planlama Dairesinde Ortadoğu uzmanı ve Genel Direktör Yardımcısı olarak çalışmıştır. 1981-1982 yıllarındaki Mısır-İsrail Görüşmelerine ABD heyeti üyesi olarak katılmıştır.
CIA'nin beyin kuruluşlarından olan Rand Corporation'da görev yapmıştır. Harvard'daki siyaset bilimi mastırının ardından birçok araştırma kuruluşunun siyaset bilimi bölümlerinde üyelik yapmıştır. Körfez Savaşı'nın hemen öncesinde; 1989'da ABD Dışişleri Bakanlığı politika planlamacıları arasına, ilk düzenli Orta Doğu uzmanı olarak katılmıştır. Ardından da aynı şekilde Avrupa siyasi-askeri ilişkiler başkan yardımcısı olmuştur.
Fukuyama, “Tarihin Sonu” (1989) makalesi ile tüm dünyada ün sahibi oldu. Daha sonra 1992 yılında “The End of History And The Last Man” adlı çalışmasını yayınladı. Fikirler tarihinin, liberal demokrasinin insanlığın son hükümet şekli olarak kabul edilmesiyle sona erdiğini öne sürdü. “Trust” (1996) ve “The Great Disruption” (1999) adlı eserlerinde ekonomik gelişme ve sosyal çöküşü ele almıştır.
“Devlet İnşası” adlı kitabında küresel terörizm, yoksulluk, uyuşturucu kaçakçılığı gibi sorunların kaynağının zayıf ülkeler olduğunu savunmuş, bunun için de devlet inşası modelini ortaya koymuştur. Fukuyama, ABD politikalarına akademik platformlarda zemin hazırlayan çalışmalara imza atmıştır.
Fukuyama, farklı teşkilatlarda ve dergilerde görev yapmaktadır. 1990 sonrasının öne çıkan siyaset bilimcilerinden biri olan Huntington'la birlikte bir süre “Journal of Democracy” dergisinin editörlüğünü yapmıştır.
Fukuyama, 2005 yılının temmuz ayı itibariyle Johns Hopkins Üniversitesinde uluslararası iktisat politikası öğretim üyesi olarak görev yapmakta ve “The American Interest” dergisinin yayın kurulu başkanlığını yürütmektedir.
Fukuyama, Sovyetler Birliği'nin dağılması sürecinde, Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle yaşananların tarihin yeni bir evresine geçiş değil bizzat tarihin sonu olduğunu, batılı liberal demokrasinin evrenselleşmesiyle insanlığın evrimindeki son noktaya ulaşıldığını ileri sürmüştür. Fukuyama; fikri anlamda ve bilinçlerde zafer kazanan liberalizm idealinin gerçek hayatta hala tamamlanamadığını, bu nedenle tarihin sonunu yaşayan devletlerle tarihte yaşayan devletler arasında çatışmalar yaşanabileceğini ancak artık tüm değişimlerin tek yönlü ve liberalizme doğru olacağını iddia emiştir.
Fukuyama “tarihin sonu” üzerine Hegelci anlayışa sarılarak, Hegel'in 1806'da söylediklerinin doğruluğunu kanıtlamaya ve 1789 Fransız Devrimi'nden sonra liberal düşünceyi aşmak doğrultusundaki bütün çabaların (özel olarak Marksizmin) insan düşüncesinin ve ruhunun “normal evrimi sürecindeki sapmalar” olduğu sonucuna varmaya çalışmıştır. Fukuyama “Tarihin sorunu Fransız Devrimi ile birlikte bir sonuca bağlanmıştır. Bu nedenledir ki, onu izleyen iki yüzyılda bu devrimin ilkeleri ne politik ne de felsefi planda aşılamamıştır. Daha sonraki süreçte yaşanan tarihi olaylar, bu devrimin değişik sonuçlarıdır. Çağımızı sarsan önemli alternatifler olarak doğan faşizm ve komünizm de Fransız Devrimi'nin ilkelerini aşamamışlardır.” demiştir.
Fukuyama'nın Hegel'den esinlendiğini belirttiği bu görüşlere batı medyasında yoğun bir biçimde yer verilerek, bu görüşlerin propagandası yapılmıştır.
Fukuyama'nın tezi; tarihin sonu kavramının olamayacağı; insanın, doğası gereği değişime açık olduğu ve gelişmenin sürekliliği belirtilerek bilim çevrelerinde genellikle kabul görmemiştir. Fukuyama'nın tezi sonrasında yaşanan siyasi gelişmeler aksi yönde cereyan etmiş, özellikle de Balkanlarda ve Kafkaslardaki çatışmalar tarihin sonlanmadığını göstermiştir. Esasen Fukuyama da yıllar sonra yaptığı söyleşilerde fikir değiştirerek tarih sürecini doğa bilimlerinin belirlediğini ve bilim son noktasına varmadıkça tarihin sona eremeyeceğini söylemiştir.
Tezin ileri sürüldüğü dönemde ortaya çıkan tek kutuplu dünya düzeni ve bunun yol açtığı belirsizlik Fukuyama'nın görüşlerinin kamuoyunu bir dönem meşgul etmesine sebep olmuştur. Fukuyama'nın tezi hem tek kutuplu dünya düzenine karşı oluşabilecek fikri direnci geciktirmiş hem de daha sonra Huntington tarafından ileri sürülecek “Medeniyetler Çatışması” tezinin alt yapısını oluşturmuştur.