Güney Kafkasya’da savaş ufukta
Dağlık Karabağ üzerindeki hakimiyet çatışmalarında artan tansiyon Rusya’nın çıkarlarına hizmet ediyor ve ez kaza savaş çıkma tehlikesi ise kapıda.

Oluşturma Tarihi: 2015-10-02 19:04:35

Güncelleme Tarihi: 2015-10-02 19:04:35

TİMETURK | HABER MERKEZİ

Geçici ateşkes anlaşmasının yürürlükten kalkmasının ardından Dağlık Karabağ'ın kontrolü için Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki çatışmalar arttı ve çözümsüzlüğü besleyen çatışma ortamı en fazla Rusya'nın işine yaradı. Moskova 1994 Mayıs ayından beri devam eden gayriresmi ateşkesin hem aracısı hem de destekleyicisydi. Aynı zamanda Rusya, Fransa ve ABD arasındaki arabuluculuk noktasında başroldeydi.

Diplomatik arabuluculuk, üç tarafı birleştiren Minsk Grubu ile kurumsallaştırılmış oldu ve Moskova bu kurumsallaşma ile birlikte temel hakem olarak pozisyonunu sağlamlaştırmış oldu.

Yıllar içinde diplomasi; siyasi iradenin olmaması ve stratejik gevşeklikten ötürü çok fazla yol kaydedemedi. Çatışmanın tarafları kısır bir döngüye girdi ki bu da çatışmanın “donması”na yol açtı.

Çatışma Tekrar Alevlendi

Ancak Dağlık Karabağ'da “donan” çatışmanın buzları çözülmeye başladı. Son birkaç yıl içinde çatışmanın buzları ateşkes şartlarının düzenli bir biçimde ihlali ile çözülmeye başladı.

Ateşkes daha kırılgan bir hal alırken ateşkes ihlalleleri de çok daha ciddi bir noktaya geldi. Şu andaki durum ufak silah ateşlemeleri yahut küçük gruplar arasındaki kavgalar değil. 2015'in Eylül ayı başında yaşanan gelişmeler özellikle çok ciddiydi ve üç özel etmenden kaynaklanıyordu:

Bunlardan ilki Azerbaycan'ın artık keskin nişancı atışları yerine bu sefer Ermenistan-Azerbaycan sınırındaki Ermeni hedeflerine top ve havan atışlarıyla saldırmasıydı. Bu durum daha ciddi silah sistemlerinin kullanılmasıyla verdiği hasarın kapsamının önemli bir biçimde artacağını gösterdi.

İkinci etmen ise çatışmaların coğrafi özelliklerinden kaynaklanmakta. Çatışma alanların Dağlık Karabağ'ın ötesine yayıldı ve hali hazırda Ermenistan-Azerbaycan sınırındaki bölgeleri içermekte. Çatışma alanının genişlemesiyle, her ne kadar insansız hava araçları saldırılardan önce gözlem yapıyor olsa da, hava gücü daha da sınırlı hale geldi.

Üçüncü etme ise artık diplomasiden çok silahlı güçlere başvurulmasının artık daha çok tercih edilir hale geldiğini göstermekte.

Barış sürecinden çok fazla verim elde edilemesinden dolayı umudunu yitiren Azerbaycan'ı hücum operasyonuna istekli hale getirdi. Buna karşılık Ermenistan'ın, Azerbaycan'ın saldırılarını kısıtlama ve bastırmada zorlanması, Azerbaycan'ın saldırılarına karşılık vermeye yönelmesine yol açtı.

Şu anda her iki taraf da kendileri için daha zor bir hal alacak büyük ve yoğun bir savaşın içine sürükleniyor.

Rusya'nın Rolü

Güvenlik durumunda yaşanan bu zaafta yerini sağlamlaştıran sadece Rusya oldu. Moskova bu durum içinde sadece başat aracı olma dışında her iki tarafa da silah sağlayan ve caydırma ya da felakete karar verecek anahtar ülke durumda.

Haliyle Dağlık Karabağ sorununun çözümsüz karakteri ve her iki taraftaki askeri oluşumlar Rusya'nın gücü ve etkisini arttırdı.  Moskova bu çatışmadan “kazara bir savaş” çıkararak bu meseleyi bölgede yeni düşmanlıklar yaratabilir ve bu yolla  gücünü arttırma yolunda çatışma sürecini bir araç olarak kullanabilir.

Rusya'nın siyasetinde böyle tehlikeli bir değişim,  NATO'nun Gürcistan'da eğitim üssü kurması gibi son zamanlardaki gelişmelere bir tepki olarak değerlendirilebilir.

Rusya ayrıca Dağlık Karabağ'daki askeri çatışmalardan fırsata çevirerek barış gücü kuvvetlerini bölgeye göndermeyi ve bu yolla gücünü Güney Kafkasya'ya yaymayı istiyor. Ancak stratejik bağlamda böyle bir hamle, bölge için Rusya'nın Ukrayna'da kışkırttığı savaştan çok daha büyük bir istikrarsızlığa sebep olabilir.

Daha da önemlisi muhtemel bir Dağlık Karabağ savaşı hızla çevreye yayılabilir ve bu da sadece Rusya'yı değil Türkiye ve İran'ı da Azerbaycan'daki yeni duruma askeri karşılık vermek zorunda bırakabilir.

Bu sebeple, Batılı devletlerin Rusya'nın  Dağlık Karabağ'da “kazara savaş” çıkarmaması için çok dikkatli olmaları gerekiyor.

Al Jazeera'da yayınlanan makale Melahat Kemal tarafından Timetürk için Türkçe'ye aktarılmıştır. Metindeki ifadeler yazarın görüşlerini yansıtmakta olup Timetürk tarafından kısaltılarak çevrilmiştir.