TİMETURK | HABER MERKEZİ
Suriye rejimi İran ile birlikte 2014 yılından bu yana muhaliflerin kontrolündeki bölgeleri alabilmek için yerleşim yerlerini kuşatma ve ardından insani kriz yaratarak muhalifleri ve sivil halkı teslim olmaya zorlama şeklinde özetlenebilecek bir yöntem kullanıyordu.
HUMUS ÖRNEĞİ
Bu açıdan en çarpıcı örnek Humus oldu ve ayaklanmanın ilk dönemlerinde direnişin merkezi olan şehir 2014 yılında rejimin kontrolüne geçti.
HALEP'TE NE OLDU?
İran ile koordineli şekilde yürütülen bu taktik 2014 yılı ortalarından itibaren Halep'te de uygulanmaya çalışıldı. Rejim Halep'i kuşatmak adına bazı ilerlemeler kaydetse de 2015 yılının ortalarına gelindiğinde bunun mümkün olamayacağı anlaşılmaya başlandı.
...Esed'in ifadesi ile ordu savaşacak asker bulmakta zorlanmaya başladı. Bu açıklama sonrasında Suriye iç savaşındaki güç dağılımını kritik biçimde değiştirecek gelişmeler yaşandı.
REJİM DIŞ GÜÇLERİN KONTROLÜNE GEÇTİ
Irak'ta ordunun IŞİD karşısındaki zafiyetinden faydalanan İran, kendi eğittiği, finanse ettiği, silahlandırdığı, yüksek dini motivasyon ile seferber ettiği ve Haşdi Şabi adı altında örgütlediği milis güçler aracılığıyla Irak sahasını kontrol eder hale gelmişti. Suriye rejiminin muhalifler karşısında uzun süre dayanamayacağının anlaşılması İran'a Irak'takine benzer bir fırsat alanı açtı.
HAŞDİ ŞABİ, ORDUNUN KARA GÜCÜ OLDU
İlk olarak 2012 yılının ortalarında Suriye sahasında görünmeye başlayan yabancı milis güçler 2015 yılı ortalarından itibaren Suriye ordusunun kara gücü ihtiyacını karşılamak üzere daha yoğun şekilde Suriye sahasına girmeye başladı. İran organizasyonu altında başta Lübnan, Irak, Afganistan, Pakistan ve Yemen olmak üzere çok sayıda ülkeden getirilen savaşçılar Suriye'nin giderek daha fazla İran'ın etki/kontrolü altına girmesine neden oldu.
RUSYA DEVREYE GİRDİ
İç savaşta güç dağılımını değiştiren diğer gelişme Eylül 2015 tarihinde Rusya'nın iç savaşa doğrudan müdahalesi oldu. Bu ittifak paradoksal bir şekilde, askeri dengeyi rejim lehine değiştirirken diğer taraftan rejimin içerden zayıflayarak dış güçlerin kontrolüne geçmesine neden oldu. Bunun pratik sonucu ilk aşamada rejimin askeri olarak ilerlemesiydi. İkincisi ise rejimin dış kökenli farklı çıkarların temsil edildiği fraksiyonlar arasında bölünmesi ve kontrol edilebilir bir aktör olmaktan uzaklaşması oldu.
MÜTTEFİKLER ARASINDA GÖRÜŞ AYRILIKLARI
Rejim, Rusya ve İran ittifakına Halep şehir merkezindeki YPG unsurlarının da katılımıyla Halep kuşatması 2016 yılının temmuz ayında tamamlandı. Muhalifler şehrin güneybatı kanadından kuşatmayı yarma girişimlerinde bulunsa da başarı sağlanamadı ve içeride baskı altında kalan muhalifler yavaş yavaş gerilemeye başladı. Rejim, Doğu Halep'e sıkışan muhaliflerin denetimindeki bölgeleri önce ortadan ikiye ayırdı ve sonrasında kuzeyde kalan kısmı ele geçirerek muhalifleri küçük bir adacığa hapsetmiş oldu.
Uluslararası toplumun sessiz kalmasıyla eli rahatlayan Rusya, İran ve rejim ağır bir insani kriz yaratarak şehri tamamen ele geçirmeye çalıştı. Tam da bu noktadan sonra muhaliflere karşı birlikte hareket eden güçler arasında, var olduğu tahmin edilen ancak hiç açığa çıkmayan görüş farklılıkları ortaya çıkmaya başladı. Rusya Doğu Halep'te sivillerin ve silahlı grupların güvenli bir şekilde tahliyesi yönünde tavır alırken rejim ve İran hiçbir unsurun şehri terk etmesine izin vermeyen bir pozisyon aldı. Taraflar arasındaki görüş farklılığı öyle bir noktaya vardı ki Rusya'dan "ateşkes bozulursa rejim ve İranlı milisleri vururuz" şeklinde sert bir açıklama dahi geldi.
RUSYA ve İRAN'IN ÖNCELİKLERİ AYRI
Rejimin yıkılmasını önlemek için ortak mücadele eden Rusya ve İran arasında muhaliflerin zayıflamasına paralel olarak Suriye'nin geleceğinde kim ne kadar etkili olacak temelinde bir rekabetin ortaya çıktığı görülüyor. Rusya açısından Suriye iç savaşını daha uzun süre devam ettirmekten ziyade var olan kazanımlarını korumaya çalışmak daha önemli. Rusya, Suriye'de yavaş yavaş sınırlarına ulaşmaya başladığını düşünüyor ve birinci önceliği Tartus ve Lazkiye'deki askeri varlığını korumak. Bu çıkarlarının sadece rejim tarafından korunabileceğine inandığı için Esed'i ayakta tutmaya çalışmaya devam ediyor.
Bunun dışında kendi iç güvenliği açısından tehdit oluşturduğunu düşündüğü Kafkasya kökenli savaşçılar ve radikal akımlar ile İdlib'de hesaplaşmak istiyor. İlk iki amacına ulaştığını düşünen Rusya açısından savaşın son sahnesi İdlib olabilir. Ancak bunun dışında Rusya açısından Suriye'nin kuzeyi ve doğusu kaybedilmiş bölgeler ve savaşı daha fazla sürdürmekten ziyade artık güçlü bir şekilde masaya oturarak siyasi çözüm bulunması gerektiğini düşünüyor.
İran ise Suriye'de henüz hedeflerine ulaşmış değil. İran açısından en önemli amaç İran-Irak sınırından başlayarak Lübnan'a uzanan coğrafyada kendisine tehdit olarak gördüğü toplumsal gruplardan arındırılmış güvenli bir koridor oluşturmak. Bu açıdan bakıldığında İran için Musul ile Halep operasyonları, aynı hedefe giden yolda atılan adımlar. Bu hedefin olmazsa olmazı sahada demografik değişim yaratmak. İran aynen Irak örneğinde olduğu gibi milisler üzerinden Suriye'yi de ele geçirmek istiyor. Radikal, dini motivasyonu yüksek, kontrol dışı grupların kontrolüne geçmiş bir Suriye ise Rusya'nın görmek istediği nihai Suriye fotoğrafı ile uyuşmuyor. Sonuç olarak Rusya salt somut çıkarlarını korumaya odaklanmışken İran ideolojik ve kimlik temelli güdülerle hareket ediyor. Bu da hedef ve öncelik belirleme, hedeflere ulaşmada uygulanacak taktikler açısından farklıklar ortaya çıkmasına neden oluyor.
MOSKOVA, REJİMİ TAVİZE ZORLAYABİLİR
Rusya kendisinin askeri rolünün bu kadar belirleyici olduğu bir ortamda Suriye sahasının İran'a kaybedildiği görüntüsünden de rahatsız olacaktır. Rusya'nın bundan sonra rejimi bazı tavizler vermeye ve ılımlı muhaliflerle uzlaşmaya zorlaması muhtemel. İran'ın ise Irak sınırına koridor oluşturuncaya kadar savaşa devam yönünde telkinde bulunması beklenebilir. Halep'i ele geçiren rejim de artık çok daha hırslı ve iç savaşı askeri yolla bitirebileceği konusunda inançlı olacaktır. Bu da rejimi İran'ın pozisyonuna yaklaştıracak ve Rusya ile aradaki makas açılabilecektir. Bu durum Rusya ve rejim arasındaki ittifakın çökeceği anlamına gelmiyor. Rusya her halükarda çıkarlarının sadece rejim tarafından korunabileceği düşüncesinde olmaya devam edecektir.
Bu gelişmenin doğal sonucu Türkiye ile Rusya arasında Suriye konusunda zaten başlayan yakınlaşmanın artarak devam etmesi olabilir. Bunun ilk işaretleri Doğu Halep'in tahliyesi sürecinde görüldü. Uluslararası toplumun sessiz kaldığı bir ortamda Doğu Halep'in güvenli bir şekilde tahliyesi konusunda rol üstlenen Türkiye, Rusya ile birlikte ateşkes çabalarını yürüttü. Ancak bu çabalar sahada İranlı milis güçler ve rejimin hamleleri ile birkaç kez sekteye uğradı.
SURİYE İÇ SAVAŞINI BUNDAN SONRA NELER BEKLİYOR?
Halep'in rejim kontrolüne geçişi düşünülenin aksine iç savaşın sona yaklaştığı anlamına gelmiyor. Farklı aktörler için farklı tehditler varlığını koruyor. Halep'teki katliamlar Şam'ın Fethi Cephesi'nin (eski adıyla Nusra Cephesi) varlığı ile meşrulaştırılmaya çalışılmıştı. Ancak Doğu Halep'te Nusra belki de en zayıf gruplardan biriydi. Nusra esasen İdlib'de güçlü ve şimdi Doğu Halep'teki bazı gruplar İdlib'e çekilecekler. Halep'teki sivil katliamı Nusra'nın elini daha güçlendirdi. Artık İdlib halkı savaşmaktan başka bir çareleri olmadığını düşünecek ve daha radikal gruplara meyledebilecektir. Bu tam da rejimin ulaşmak istediği sonuçtu.
Sonuç olarak rejim açısından İdlib'de “meşru Suriye yönetimine karşı radikaller” görüntüsü çok daha rahat verilecektir. Rusya ve Çin açısından da İdlib'deki mücadele büyük önem taşıyor. Kuzey Kafkasya ve Çin'den giden çok sayıda savaşçı burada farklı gruplar altında rejime karşı savaşıyor. Her iki ülke bu unsurlarla Suriye sahasında hesaplaşmak ve mümkünse kendi topraklarına dönmeden imha etmek istiyor. Dolayısıyla Suriye savaşının bundan sonraki sıcak çatışma alanı İdlib olabilir. Ancak İdlib'in geri alınmasının rejim açısından zorluğu, bugüne kadar uyguladığı kuşatma stratejisini İdlib'de uygulamasının mümkün olmaması. Zira İdlib Türkiye üzerinden dünyaya açılabiliyor
Türkiye açısından bakıldığında ise yakın ilgi alanı olan Halep ve çevresine yerleşen bölge dışı radikal unsurlar kaygı verici. Bunun yanı sıra Türkiye'nin Kuzey Suriye'deki YPG/PKK sorununa tatminkar bir çözüm bulmadan bir sonuca ikna edilmesi mümkün gözükmüyor. Dünyanın ortak sorunu IŞİD zayıflama eğilimi içinde olsa da halen önemli bir alanı kontrol ediyor ve en güçlü olduğu 'başkenti' Rakka halen elinde. Rakka'yı IŞİD'den kurtarmak için ABD ve YPG/PKK öncülüğünde başlatılan Rakka operasyonu ise örgütü temizlemekten ziyade Rakka ile Fırat Kalkanı arasına tampon bölge yaratma amacını taşıdığı izlenimi veriyor.
Bu operasyon ile YPG/PKK Fırat'ın hemen doğusundaki bölgede kuzeyden güneye doğru ilerledi. Böylece El-Bab'ın IŞİD'den kurtarılması durumunda Türkiye'nin daha doğuya ilerlemesinin önü alınmaya çalışılıyor gibi bir görüntü söz konusu. Halep sonrasında aşırı güçlendiğini hisseden rejimin YPG/PKK federalizmi konusundaki itirazları artabilir. Şimdilik taktiksel nedenlerle YPG'ye ses çıkarmayan ve bazı bölgelerde ittifak halinde hareket eden iki aktör ileriki aşamalarda karşı karşıya gelebilir. Bütün bunların yanı sıra Suriyeli muhalifler İdlib'e sıkışmış görüntüsü verse de ülkenin dağınık bölgelerinde sınırlı alanları kontrol etmeye devam ediyor.
Rejimin Şam, Hama, Humus ve Dera kırsalındaki muhalif cepler ile de mücadele etmesi gerekecektir. Rejim, milis güçler ve Rus hava desteği altında bazı bölgeleri ele geçirebiliyor ancak asıl mesele buraları nasıl elde tutacağı ve geniş bölgelerde güvenliği nasıl sağlayacağı olacak. Sonuç olarak Suriye iç savaşının sonuna yaklaşıldığını söylemek iyimser bir tahmin olabilir.