Lübnan'ın Hizbullah'a yakınlığıyla bilinen gazetelerinden el-Ahbâr'ın 6 Kasım tarihli manşeti, müstafi Başbakan Saad Hariri ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın fotoğrafı ile yayınlandı. Kapakta yalnızca 'Rehine' yazıyordu.
HARİRİ'NİN REHİNE OLMASI KUVVETLE MUHTEMEL
İstifa ederken, hayati tehlikesi olduğunu söyleyen Saad Hariri'yi bugünkü köşesine taşıyan Yeni Şafak Yazarı Taha Kılınç, "Geçen yıl Hizbullah'ın desteğiyle başbakanlık koltuğuna oturan ve Lübnan'ın iç dengelerini gayet iyi bilerek bu makama gelmeyi kabul eden Hariri'nin İran'ın bölgesel faaliyetleri hakkında yeni uyanırmışçasına konuşması ilginç. Dahası, Lübnan gibi bir ülkede babasının akıbetine uğrama ihtimali her zaman vardı; bunu da ‘aniden' fark etmiş olamaz. Tüm bunlar, Hizbullah'ın “Hariri, Suudi Arabistan tarafından zorla istifa ettirildi” iddiasını güçlendiren hususlar" diye yazdı.
İşte Kılınç'ın yazısının ilgili bölümü:
LÜBNAN'IN KIRILGAN İÇ YAPISI
1930'larda Fransızların oluşturduğu siyasal iskelet gereği, Lübnan'da cumhurbaşkanı Marunî Hıristiyanlardan, başbakan Sünni Müslümanlardan, meclis başkanı da Şii Müslümanlardan seçiliyor. Oluşturulan statükonun bozulmaması için 1932'den beri nüfus sayımının bile yapıl(a)madığı Lübnan'ın bu kaotik siyasal yapısı, ülkeyi dış müdahalelere açık hale getiriyor. Fransa başta olmak üzere Batılı ülkeler, Suudi Arabistan'ın başını çektiği bölgedeki Sünni ülkeler ve İran, Lübnan'ın iç yapısına durmaksızın müdahale ediyor. İran, Hizbullah'ı maymuncuk gibi kullanırken, Suudilerin Lübnan sahnesindeki Truva atı ise Hariri ailesi.
REHİNE HEPİMİZİZ
Suriye'den Irak'a, Lübnan'dan Yemen'e bölgeyi düşününce, ‘rehine' sözcüğünü belki sadece Saad Hariri için değil, Ortadoğu'nun birçok siyasi hareketi ve aktörü için de kullanmamız gerekir. “Vekâlet savaşları” olarak özetlenen mevcut süreçler, birbiriyle direkt şekilde savaş(a)mayan ülkelerin vekilleri eliyle uydu ülkeleri karıştırdıkları, bunu yaparken de dış aktörlerden destek aldıkları, can veren masum sivil sayılarının sadece istatistiksel anlamda değer taşıdığı, kalpleri ve vicdanları körelten bir döneme de işaret ediyor.
Rehine, aslında bu anlamda hepimiziz. Bölgemiz ve halkları, içeriden ve dışarıdan rehin alınmış durumunda. Devletlerin, hükümetlerin ve silahlı örgütlerin vicdanları hiçe sayan kalkışmaları, hepimizi esir ediyor: Akıllarımızı, vicdanlarımızı, kelimelerimizi, sözlerimizi…
İlgili habere gitmek için fotoğrafa tıklayınız: