Yalanlar ağıyla örülü bir hayat
Jean-Claude Romand, 11 Şubat 1954 yılında Fransa'nın küçük bir beldesinde dünyaya geldi. Romand çiftinin tek oğluydu. Çocuk yaşına rağmen hayattan ne istediğini biliyor gibiydi. Beklentileri sayesinde okul yaşamında başarılı oldu. Liseyi sorunsuz bir şekilde bitirdikten sonra daha iyi bir gelecek arzusu ile tıp okumak istedi. Bu isteği ne ailesi ne de arkadaşları için şaşırtıcı oldu. Özellikle anne babasının gözünde, verdiği her karar gurur duyulasıydı. 70'li yıllarda tıp fakültesine başlayan Jean-Claude için yavaş yavaş bir şeylerin değiştiğini kimse öngöremezdi. Bir zamanlar boyundan büyük laflar eden küçük çocuk, fikir değişikliklerinin arkasında duramayan genç bir adama dönüşüyordu. Hayatı boyunca ailesini gururlandırma görevini üstlendiği için dürüst olmaktan kaçındı. Bu nedenle eğitimini yarıda bırakma kararını kimseye söylemedi. İkinci dönem itibariyle fakülteyle olan ilişiğini gizlice sonlandırdı. O andan sonra hayatının bir sonraki evresini yalanlar ağıyla ördü. Belki de ilk yalanında biraz bocalamıştı fakat gerçekleri saklama konusunda gitgide uzmanlaşıyordu. Nitekim çevresi onu önce tıp öğrencisi sonra doktor olarak tanıdı. Yalanlar yalanları doğururken, Jean-Claude gerçeklerin ortaya çıkmaması adına yeni bir mücadeleye girişti. Söylediklerine hem kendisini hem de çevresini inandırabilmek uğruna çeşitli tıp kitapları okudu. Daha sonra bu bilgileri uygun sohbet ortamlarında kullandı.
Tüm yalanlarıyla ailesine de oyunlar oynadı
1980 yılında evlendiği kadın bile onu doktor olarak tanımıştı. Evlilikleri boyunca oyunculuk yeteneklerini sergileyen Jean-Claude, Dünya Sağlık Örgütü'nde çalıştığına inandıracak kadar ileri gitti. İşsiz olmasına rağmen sabahları erkenden uyanır ve en prezantabl haliyle hastaneye gidiyor gibi evden ayrılırdı. Gün içinde de genelde arabasına oturup kitap okur ya da şehir turu atardı. Bir bakıma evi karısının maaşıyla, anne babasından aldığı borçlarla ve karaborsada sattığı sahte kanser ilaçlarıyla geçiniyordu. İlmek ilmek ördüğü yalanları gün yüzüne çıkmasın diye cüzdanını bir an olsun boş bırakmadı. Bazen eşinin ailesinden borç isteyecek kadar yüzsüzleşiyordu. Parasını geri isteyeni ise doktorluktan kazandığı geliri bankaya yatırdığını söyleyerek geçiştirirdi. Dolandırıcılık, onu bir gün bile darboğaza düşmeden villa ve araba sahibi yaptı. Kimi zaman yalan söyleme hastalığının zirvesine ulaşıyordu. Araştırma gezilerine gittiği kandırmacasıyla evden ayrılır ve günlerce bir otel odasında kalırdı. Geri döndüğünde karısına ve çocuklarına hediyeler getirmeyi de unutmazdı. İlgili, sevgi dolu bir eş ve baba rolünü iyi üstlenmişti. Bir bukalemun misali kılıktan kılığa giren adam, gittiği misafirlikteki bir doktorla saatlerce sohbet edecek ve onu inandıracak kadar başarılıydı.
Sahtekar doktor çocuklarına da acımadı
Bu aldatmaca toplamda on sekiz yıl sürdü. 1993 yılında eşi Florence Clorest, kocasının kendisine yalan söylediğinden şüphelenmişti. Dünya Sağlık Örgütü'nün organizasyon listesinde adının yer almadığını öğrenmesiyle şüpheleri kuvvetlendi. Jean-Claude, Florence'nin geçmişiyle ilgilendiğini anlayınca aralarındaki bağ tümden koptu. Evdeki gerginlik günbegün artarken gerçeklerin er ya da geç duyulacağı korkusuna kapılmıştı. Aynı süreçte, eski metresi Chantal kendisine olan borçlarını ödemesi için baskı kuruyordu. İki kadın arasında sıkışıp kalınca patlama noktasına ulaştı. Giriştiği çözüm arayışı da ne yazık ki ailesini katletmek anlamına geliyordu. 9 Ocak 1993 günü planını uygulamak için harekete geçti. Babasından ödünç bir tüfek aldıktan sonra susturucu ve bir miktar benzin satın aldı. O gece karısını yatakta döverek öldüren Jean-Claude, gecenin geri kalanında hiçbir şey olmamış gibi uykusuna devam etti. Sabah kalktığında çocuklarına kahvaltı hazırladı ve onlarla birlikte son kez çizgi film izledi. O günün sonunda 7 yaşındaki Caroline ve 5 yaşındaki Antonin'i başlarından vurarak öldürdü. Cinayetlerden sonra ifşa edecek potansiyelde birkaç kişi daha vardı: Borç aldığı eski metresi Chantal Delalande ve kendi anne babası, ikinci kez harekete geçmeden önce vaktini gazete okuyarak ve televizyon izleyerek geçirdi. Karısının ve çocuklarının cesetleri yan odada değilmiş gibi davranıyordu. Ertesi gün bir süre daha oyalandıktan sonra öğle yemeğini anne babasıyla yemek için evi terk etti. Aile evine gelen Jean Caude burada ikinci kez katliam yaptı. Yaşlı çifti ve köpeklerini öldürmüştü. Gerçeklerin duyulmasından o kadar endişe duyuyordu ki kendi ebeveynlerinin bile gözyaşına bakmadı. Ona göre işin ucunda itibarını kaybetme riski vardı. Kimse bilmiyordu ama o aslında patolojik yalancı ve aynı zamanda narsistti. Daha fazla vakit kaybetmeden ölüm listesindeki son kişiye ulaştı. Bu eski Chantal idi. Genç kadını çeşitli yalanlarla buluşmaya ikna ettikten sonra boğarak öldürmeye çalıştı. Beklenmedik şekilde kadın elinden kurtuldu. Jean-Claude, kendini polise ihbar etmemesi için Chantal'a yine birtakım yalanlar söyledi. Son planı mağlubiyetle sonuçlansa da işlediği pek çok cinayetin kalıntıları hala onu bekliyordu. Eşi ve çocuklarıyla yaşadığı eve geri döndü. Her yere benzin döken Jean-Claude, pijamalarını giydikten sonra son kullanma tarihi geçmiş ilaçları içerek intihara kalkıştı. Çeşitli akıl oyunlarına, şans ondan yana görünmüyordu. Oradan geçen yol temizleme ekipleri yanan eve rastlamış e itfaiyeye haber vermişti. Olay yerine varan itfaiye erleri yangını kısa sürede kontrol altına aldı. Jean-Claude ise koma halindeyken kurtarıldı.
Karanlık sırlar açığa çıkıyor
Tedavisi sırasında polislerin başlattığı soruşturma ile karanlık sırları su yüzeyine çıkıyordu. Arabasında bulunan iştihar notundaki “üzgünüm” temalı yazı gerçeklerin öğrenilmesine zemin hazırlamıştı. Suçlamalara karşılık uzun süre konuşmayı reddetti. İster kabul etsin ister etmesin, 25 Haziran 1996'da ailesini öldürme suçuyla yargılanmaya başlandı. Yargı süreci bir yıl sürdü. 22 yıl şartlı tahliye olmaksızın ömür boyu hapse mahkum edildi. 2015'te temyiz için uygun hale geldikten sonra mahkemeye başvurdu. 2019 yılında yirmi altı yıl süren mahkumiyeti sonlandırıldı. Üzücü olan şey, tüm bunlar yaşanmadan çok daha önce gerçeklerin açığa çıkma şansının olduğunu bilmekti. 1988 yılında merdivenlerden düşerek ölen kayınpederinin ölümü gizem doluydu. Jean-Claude'un ondan yüklü bir borç aldığı ve ödemek istemediği ortaya çıksaydı meçhul ölüm hikayesinde aydınlığa kavuşabilirdi. Böylelikle iki küçük çocuk sahtekar babalarının ellerinde ölmek zorunda kalmazdı.