'İdlib'e hava saldırısı bölgede travmatik süreçlere sebep olabilir'
Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi ve ASAM Terör Uzmanı Dr. Güçlüer, ''Rusya, İdlib'e hava saldırısıyla bölgedeki dengeleri kendi lehine döndürmeye çalışırken ortamı travmatize edebilecek gelişmelere de sebep olabilir.' dedi.

Oluşturma Tarihi: 2018-09-06 12:28:28

Güncelleme Tarihi: 2018-09-06 12:28:28

Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) Terör Uzmanı Dr. Eray Güçlüer, Rus savaş uçaklarının, İdlib'in batısı ve Hama ilinin kuzeyine saldırı düzenlemesiyle ilgili AA muhabirine değerlendirmede bulundu.

Rusya'nın 7 Eylül'de Tahran'da yapılacak üçlü Suriye zirve öncesi İdlib'in batısında ve Hama'nın kuzeyine yaptığı hava saldırısının çok yönlü okunması gerektiğini vurgulayan Dr. Güçlüer, ''İdlib krizinin kısa geçmişine bakacak olursak öncelikle ABD ve Batılı müttefiklerinin İdlib'e askeri bir müdahalede bulunmak yönündeki gayretleri, Türkiye'nin Rusya ve İran ile yürüttüğü yoğun diplomasi sayesinde şu an için önlenmiş görünüyor.'' diye konuştu.

Güçlüer, Rusya'nın ve Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki askeri gücünü arttırmalarının önemli bir etken olduğuna dikkati çekerek, ''Özellikle Rusya'nın Doğu Akdeniz'de ABD ve Batılı müttefiklerine karşı adeta bir baraj oluşturacak şekilde tertiplenmesi önemli bir denge ve caydırıcılık sağladı. Bu kapsamda biri uçak gemisi, iki adedi uçak gemilerine karşı kullanılacak TOR-1 ve TOR-2 füze sistemlerine sahip muhripler olmak üzere 25 savaş gemisi ve 30'dan fazla savaş uçağı, ayrıca iki deniz altı gemisiyle Rusya bölgede alarm seviyesi yüksek bir tatbikat icra etti.'' ifadelerini kullandı.

"Astana sürecinin manivelası Türkiye"

Akdeniz'deki tatbikatla krizin birinci safhası olan bölgeye dışarıdan müdahalenin engellenmesinin böylece tamamlanmış olduğunu anlatan Güçlüer, şunları kaydetti:

''İdlib özelinde ABD ve Batılı müttefiklerinin bölgeye müdahaleleri daha büyük kaotik bir ortam oluşturur. Bu kaostan sadece müttefikleri ile birlikte ABD'nin işine yarayacak bir düzenin çıkma ihtimali var. Bunun sonucunda da Rusya'nın Doğu Akdeniz'de özellikle Levanten bölgesinde bulunan enerji ekopolitiğinde etkisinin azalması son derece olası görünmektedir.

En zor safha ise ikinci safha olan İdlib alanındaki krizin çözüme kavuşturulmasıdır. Üçüncü safhada Suriye'de istikrar ve yeni kurumsal devlet sisteminin tesis edilmesi olacağını söylemek mümkün. Şu an itibarıyla sorunun Astana eksenli olarak çözülmesi konusunda önemli bir iradenin ortaya konulduğunu söyleyebiliriz ki bunun manivela etkisini Türkiye'nin başlattığını ifade etmek yanlış olmayacaktır. Gelinen durum itibarıyla İdlib sorununun nasıl çözüleceği konusunda Türkiye, Rusya ve İran'ın beklenti ve önceliklerini bilmek 7 Eylül üçlü zirvesi için yapılan hazırlıkları ve planları anlamamıza yardımcı olabilir.''

''İdlib'te 100 bin silahlı kişi var''

Eray Güçlüer, İdlib'te halen yaklaşık 100 bin silahlı kişinin bulunduğunun tahmin edildiğini kaydederek, bölgenin Heyet Tahrir Şam (HTŞ), DEAŞ, Nusra Cephesi gibi pek çok silahlı gurubun yanında İran'ın desteklediği Zülfikar Tugayları, Hizbullah'a bağlı silahlı alt gurupların da bulunduğu olukça karmaşık ve zor bir yer olduğuna dikkati çekti.

Bunların hangisinin İdlib'te nerelerde bulunduğunun tam olarak belli olmadığını belirten Güçlüer, ''Ayrıca 2017 yılı mayıs ayında Astana zirvesinde gerginliği azaltma (çatışmasızlık) bölgesi olarak ilan edilen İdlib'in çevresinde Türkiye'nin 12, Rusya'nın 10 ve İran'ın 7 olmak üzere toplam 29 gözlem noktası bulunmakta, yani bölgede ciddi bir konvansiyonel askeri güç de mevcut.'' değerlendirmesini yaptı.

Güçlüer, 2017 yılı mayıs ayında alınan kararlara göre sorunun çözümü için Türkiye, Rusya ve İran'ın bölgedeki silahlı gruplarla bir süredir görüşme yaptığına değinerek, şöyle konuştu:

''Özellikle adeta bir çatı örgütü durumundan olan HTŞ içindeki bir kanat, El Kaide bağlantılarına uygun olarak mücadeleye devam yönündeki kararlarından vazgeçmiş gibi görünmediler. Bu durum özellikle DEAŞ gibi bölgedeki diğer terör örgütlerinin çabalarıyla birlikte değerlendirildiğinde dışarıdan müdahale için her zaman hassas ve provokatif zeminin mevcudiyetine neden olmaktadır.

Aslında Astana ekseni tarafından uygulanmak istenen plan bölgedeki terörist grupların etkisizleştirilmeleri, silahlı grupların silahlarından arındırılmaları, müteakiben özgürlükçü ve demokratik bir temelde hazırlanacak yeni Suriye anayasasına göre inşa edilecek kurumsal Suriye devlet yapısına eklemlenmelerini sağlayacak mekanizmaların oluşturulması şeklinde özetlenebilir. Bu kapsamda Türkiye'nin Mümbiç'te ortaya koyduğu "demografik oranlara göre yerel yönetimlerin tesis edilmesi" modeli çözüm için önemli bir aşama olabilir.''

"Esed'in henüz kara saldırısı başlatmaması dikkat çekici"

Güçlüer, Rusya'nın düzenlediği hava saldırıları değerlendirildiğinde üç önemli sebebe ulaşılabileceğini ifade etti. Güçlüer, nedenlerden birinin bazı radikal terörist grupların, batılı istihbarat örgütlerinin desteği ile Rusya, İran ve Türkiye'ye karşı bir tehdit üretmeleri olabileceğini savundu.

Rusya'nın bu hava saldırısının iki önemli özelliği olduğuna vurgu yapan Güçlüer, ''Birincisi İdlib dışında Hama'nın kuzeyinin de vurulması. İkincisi ise hava saldırısının mahdut hedefli yani sınırlı olması. Bu iki durum Rusya açısından tehdit seviyesinin yükseldiğini gösteren reaktif bir işaret olabilir. Ayrıca Esed rejiminin bu hava saldırısı ile birlikte henüz bir kara saldırısına girişmemiş olmasını da bu bağlamda dikkate almak gerekir. Yani Rusya gerçekleştirdiği hava saldırısıyla birlikte bölgede kendisine tehdit olarak gördüğü hedeflere 'Sizi biliyorum, yaptıklarınızdan haberdarım" mesajını veriyor.'' diye konuştu.

Bu hava saldırısının ikinci sebebinin de bölgede daha önceden görüşüp ikna edemediği birtakım söz dinlemeyen silahlı grupları iknaya zorlamak olabileceğini ifade eden Güçlüer, şu değerlendirmelerde bulundu:

''Rusya böylece direnebilecekleri sindirerek, bölgede kısa sürede hakimiyet sağlamayı da amaçlıyor olabilir. Bölgeye yönelik muhtemel müdahaleyi önlediği gibi Türkiye'nin insani dram yaşanması ve olası bir göçün tetiklenmesinin önlenmesi hassasiyetlerini de gözetmiş olabilir. Aynı zamanda Astana ekseninin devam etmesini de temin etmeye çalışıyor olabilir. Ancak bölgedeki durumun kaotikliği, bu tür hava saldırılarıyla krizin derinleşmesine ve ribaunt etkisiyle daha da geniş alanlara yayılmasına neden olabilir. Bu sebeple askeri seçenekler dışındaki yöntemlere daha fazla ağırlık verilmesi sürecin sağlıklı işleyebilmesi açısından son derece önemlidir.

Son bir ihtimal olarak Rusya, 7 Eylül'deki Tahran zirvesi öncesi daha güçlü bir inisiyatif elde etmeyi istemiş olabilir. Bu süreçte yaşananlar ışığında Rusya'nın hava saldırısının arka planını tek bir sebeple değil birden fazla sebebi bir arada düşünerek çözümlemek daha mantıklı olacaktır. Tam bu noktada ABD ve müttefiklerinin Türkiye'ye yakınmış gibi görünen açıklamalar yapmalarının, Rusya'nın ve Esed rejiminin bölgeye müdahalelerini eleştirmelerinin görüntüden ibaret olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Zira arka planda aslında Astana ekseninin dağılmasını istedikleri bir sır değil.''

"İdlib'ten sonra sıra Fırat'ın doğusunda"

Dr. Eray Güçlüer, önümüzdeki süreçte en önemli sorunun PKK/PYD olacağı tespitinde bulunarak şöyle konuştu;

''ABD'nin İdlib sorununun Astana eksenli çözümlenebilme ihtimaline karşılık, PYD/PKK'ya son dönemdeki silah, cephane ve malzeme desteğini arttırması, hatta Ayn El Arap bölgesine radar üsleri kurarak hava savunma sistemi tesis etmeye çalışması ve böylece PKK/PYD'nin Suriye'nin kuzeyinde yaşamasını ve varlığını devam ettirmesini garanti altına almaya çalışması dikkatlerden kaçmamalıdır. Aslında önümüzdeki süreçte belki de en önemli sorun PKK/PYD olacak gibi görünüyor. Ancak İdlib sorununun kan dökülmeden veya minimum güç kullanılarak çözümlenebilmesi, daha sonra Fırat'ın doğusu için çözümün başlangıcı da olabilir.''

"Türkiye'nin insani çabaları önemli"

Türkiye'nin Suriye'deki insanı çabaların önemine vurgu yapan Güçlüer, sözlerini şöyle tamamladı:

"Suriye iç savaşının başlangıcından beri soruna hümanist bir yaklaşımla çözüm arayan Türkiye, daha fazla insani dramlar yaşanmaması için son dönemde gayretlerini daha da arttırdı. Türkiye ikinci bir Halep dramı yaşanmasını istemiyor. Ayrıca buradaki her türlü gelişme Türkiye'ye etkileri bakımdan da son derece hassasiyet arz etmekte. Rusya, İdlib'e hava saldırısıyla bölgedeki dengeleri kendi lehine döndürmeye çalışırken zaten oldukça karışık olan ortamı travmatize edebilecek gelişmelere de sebep olabilir. Ayrıca bölgedeki silahlı grupların karşıt saldırılarda bulunmaları çatışmanın daha geniş düzleme taşınmasına yol açabilir. Bu noktada diyalog ve diplomasinin devamı önemli. Bölgeye askeri müdahaleler yerine Rusya'nın Türkiye'nin hassasiyetlerini giderecek diplomatik, ekonomik ve diğer insani çabalara daha fazla yönelmesi, sorunun çözülmesine katkı sağlayacaktır.''