Han, Türkiye-Pakistan ilişkileri, hükümetinin 18 ayda hayata geçirdiği icraatları, Keşmir konusunu, Hindistan ile ilişkileri ve bölgesel konuları AA'ya değerlendirdi.
Erdoğan'ın ziyareti öncesinde, AA Dünya Dilleri Yayın Yönetmeni Mehmet Öztürk ile AA Pakistan muhabiri Behlül Çetinkaya'nın sorularını yanıtlayan Han, Türkiye'ye ve Erdoğan'a Keşmir konusunda gösterdiği dayanışmadan dolayı teşekkürlerini iletti.
Han, iki ülke arasında başta madencilik olmak üzere birçok alanda iş birliği yapılması gerektiğini söyledi.
AA'nın yönelttiği sorular ve Başbakan Han'ın cevapları şöyle:
SORU: Pakistan ile Türkiye arasında köklü bir ilişki var ve bu ilişki her geçen gün daha da gelişiyor. Sizce iki ülke hangi alanlarda ilişkilerini daha da geliştirebilir ve önceliği neler olmalıdır?
CEVAP: Bugün Pakistan olarak andığımız topraklardaki insanların Türklerle ilişkisi 1920'de başlatılan Hilafet Hareketi'ne kadar uzanıyor. Bu hareket, Türkiye'ye her taraftan yapılan saldırıları durdurmak ve Türkiye'ye yardım etmek için kurulmuştu. Buradaki insanlar ve Hint Müslümanları, Osmanlı'nın çeşitli Avrupa ülkelerinin işgali altında zor günler geçirdiği bir zamanda Türkiye için para topladı ve Türkiye'ye yardım yollamaya çalıştı. Türk halkı hala dünyanın bu noktasından kendilerine gönderilen yardımı minnetle anıyor. İki kardeş ülke arasında bulunan bu dostane ilişkinin temelleri, o güne dayanır. Şimdi de ülkelerimiz arasında çok yakın, ticari ilişkilerimizi geliştiriyoruz, Keşmir konusunda ortak bir duruşumuz var. Pakistan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Birleşmiş Milletlerde (BM) ırkçı ve faşist Hint hükümetinin Keşmir'de yaptıklarına karşı gösterdiği dayanışma için minnettar. Türkiye ile ilişkilerimiz her alanda daha da güçleniyor.
SORU: Türkiye ve Pakistan ilişkilerinde iki ülkenin de odaklanması gereken alanlar nelerdir?
CEVAP: Şubat ortasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı, yanında iş insanları, iş örgütleri, yatırımcılarıyla Pakistan'a bekliyoruz. Biz de burada onların Pakistanlı meslektaşlarıyla ve mevkidaşlarıyla buluşmalarını sağlayacağız. Amacımız ticari ilişkilerimizi geliştirmek. Pakistan ve Türkiye mesela madencilik alanında iş birliği yapabilir. Pakistan altın, bakır ve kömür gibi madenlerin bulunduğu, maden zengini bir ülke ancak bunları araştıramıyoruz ya da çıkaramıyoruz. Erdoğan geldiğinde, bu alan gibi başka alanlarda iş birliğini de görüşeceğiz. Bazı alanlarda Türkiye'den teknoloji transferi yapmak istiyoruz. Ekonomik ilişkilerimizin her alanının görüşüleceği kapsamlı bir görüşme olacak. Bunun yanında stratejik ve diplomatik konuları da masaya yatıracağız.
SORU: Hükümetler arası ilişkilerin iyi olduğunu söylüyorsunuz peki halklar arasındaki ilişki nasıl geliştirilebilir? Örneğin Türkiye'ye çok fazla Pakistanlı turist geliyor. Pakistan'a Türk turistlerin gelmesi için neler yapılıyor?
CEVAP: Başbakan olmadan önceki son gezimi iki oğlumla İstanbul'a yapmıştım, çocuklarım İstanbul'u çok beğendi. İstanbul, dünyanın en eski kentlerinden biri. Antik Çağı, Roma İmparatorluğunu ve Osmanlı'yı barındırmasıyla çok ilgi çekiyor. Bunun karşılığında Pakistan'da turizm anlamında görülecek çok şey var. Türkiye turizm anlamında çok gelişmiş bir ülke ancak biz bu konuda istediğimiz ölçüde gelişmiş bir ülke değiliz. Pakistan farklı yönleri bulunan bir ülke. Ülkemizde aynı anda 12 farklı iklim görülebiliyor. Dini turizm açısından önemli varlıklara sahibiz. Tarihin en eski uygarlıklarından olan İndus Uygarlığı'nın kalıntıları ülkemizde. Dünyanın en yüksek zirvelerine ev sahipliği yapıyoruz. Türk insanı, Pakistan'ın bu yönlerini çok bilmese de turizm sektörümüzü geliştirmek için çalışıyoruz.
"TARİHİN EN BÜYÜK CARİ AÇIK VE GELİR GİDER ARASINDAKİ FARK TARİHİN EN YÜKSEĞİYDİ'
SORU: Hükümetiniz Ağustos 2018'de göreve geldi, o günden bu güne Pakistan'da ne değişti?
CEVAP: Göreve geldiğimizde gelirimizle giderlerimiz arasındaki fark, tarihin en yüksek seviyesindeydi ve ülke tarihinin en büyük cari açığını devraldık. Topladığımız vergi, ödemelerimize yetmiyordu. Ayrıca ülkeden çıkan dövizle, giren döviz arasında çok fark vardı. Bu yüzden ekonomimizi istikrarlı hale getirecek adımlar atmamız gerekiyordu çünkü gelir gider dengesinin olmaması paramızın değerini düşürüyordu. Pakistan rupisi, yüzde 35 oranında değer kaybetmişti. Parayı istikrarlı hale getirecek adımlarla başladık. Ekonomi ekibimizi bu noktada tebrik etmeliyim, gelir ve giderlerimiz arasındaki farkı yüzde 75 oranında daralttık ve rupi istikrarlı hale geldi. Ekonomimizin istikrarlı hale gelmesiyle güven arttı, borsamız değer kazanıyor, yıldan yıla daha fazla yabancı yatırımcı alıyoruz. Şimdi asıl mesele, bu istikrarı sürdürmek. Hala zorluklar devam ediyor ama devraldığımız büyük krizden çıktığımızı söyleyebilirim.
SORU: Aldığınız kararlar ve attığınız adımlarla ekonominin stabil hale geldiğini söylüyorsunuz. Peki bu sokakta hissedilebiliyor mu?
CEVAP: Gelir gideriniz arasında denge yoksa ve cari açığınız yüksekse, bu sadece paranızın değerinin düşmesine sebep olmaz aynı zamanda enflasyona da sebep olur. Bu enflasyon da sokaktaki vatandaşın cebini etkiler. Şu an enflasyonumuz yüksek ancak ekonomimiz ve paramızın değerini istikrarlı hale getirdik. Bir sonraki adımımız, enflasyonu düşürmek ve ülkeyi büyütmek. Bunun yanında dar gelirli vatandaşların ev sahibi olabilmesi için konut projeleri başlattık. Daha fazla istihdam üretmemiz ve gençleri iş sahibi yapmamız gerekiyor.
SORU: Ama hükümetinizin ekonomi alanında attığı adımlar ve özellikle yolsuzluklarla mücadele iddiaları muhalefet tarafından eleştiriliyor. Buna cevabınız nedir?
CEVAP: Pakistan, Malezya'nın içinde bulunduğu duruma benzer bir durumdaydı. Malezya'da, Mahathir Muhammed göreve geldiğinde çok büyük bir gelir gider dengesizliği vardı ve bunun sebebi önceki dönemdeki yönetici kesimin yolsuzluklarıydı. Pakistan'ın ekonomik alanda batmasının sebebi de son 10 yılın aynen bu şekilde yolsuzluğa bulaşmış iktidarlarıydı. Ancak Malezya'nın krizi, Pakistan'ınki kadar kötü değildi. Ama şimdi önceki dönemin siyasi elitleri, yolsuzluğa bulaşmış statüko ve mafya yok. Şimdi de hükümeti devirmeye ve ülkeyi istikrarsız hale getirmeye çalışıyorlar. Gerçek bir muhalefetimiz olsaydı, zor zamanda ekonomimizi istikrarlı hale getiren adımları attığı için hükümetimizi alkışlardı. Çok fazla borcumuz vardı ve aldığımız dış borçların şartlarını yerine getiremeyebilirdik. Bu şartları getirmeseydik enflasyon iki katına çıkar, paramız da daha fazla değer kaybederdi. Ancak başarılı olduğumuz için tebrik edecekleri yerde, başarılı olduğumuzda sonsuza dek yok olacakları için endişeleniyorlar. Bu nedenle umutsuzluk içindeler ve bizi eleştiriyorlar. Ülkeyi 30 yıldır yöneten, kökleri derinde olan, yolsuzluğa bulaşmış bu siyasi elit tabakasını yerinden ettik.
SORU: Pakistan, krediler ve borçlar alarak krizi atlatmak yerine; bulunduğu coğrafi konumu bölgesel ticari merkez haline getirerek bunu gerçekleştiremez mi?
CEVAP: Pakistan, dünyadaki en önemli stratejik konumlardan birine sahip. Güneyimizde dünyanın en büyük petrol ve enerji tedarikçisi Körfez ülkeleri var, komşularımızdan biri dünyanın en büyük pazarlarından Çin. Orta Asya'ya, Afganistan ve İran üzerinden bağlanabiliyoruz ve diğer bir komşumuz ise dünyanın en büyük ikinci pazarı Hindistan. Bu noktada, Pakistan'ın coğrafi konumu birçok ülkeden daha iyi bir pozisyonda. Ayrıca çok büyük bir genç nüfusumuz var. İstikrarlı bir ekonomiye sahibiz ve iş yapma kolaylığımızı artırmalıyız. Zaten son bir yılda attığımız adımlarla iş yapma kolaylığı noktasında 28 basamak yükselerek en fazla artış gösteren ilk 10 ülkeden biri olduk. Bu hedef doğrultusunda yürümeye devam etmek istiyoruz. O zaman Pakistan, bir yatırım merkezi olacaktır.
SORU: İklim değişikliği, Pakistan'ın en büyük problemlerinden biri. Pakistan bu sorundan en fazla etkilenecek ülkeler arasında yer alıyor. Bu etkiyi azaltmak için neler yapıyorsunuz ve iklim değişikliği, Pakistan'ı ve bölgeyi nasıl vuracak?
CEVAP: Küresel iklim değişikliği sadece Pakistan'ı değil tüm dünyayı etkileyecek ve Pakistan bundan en çok etkilenen ülkelerden biri olacak. Çünkü yüzde 80 oranında nehirlerimizin suyu, dağlardaki buzullardan geliyor. İklim değişikliğinin sonucu olarak havanın ısınmasıyla buzullar hızlı şekilde erimeye başladı. Buzullar, bu hızda erirse nehirlerimizdeki sular azalacak. İklim değişikliğiyle elimizden geldiği kadar mücadele etmeye çalışıyoruz. Örnek olarak; bir ağaçlandırma kampanyası başlattık ve 4 yılda 10 milyar ağaç dikmeyi planlıyoruz. Bunun yanında enerjimizin yüzde 40'ını gelecek 10 yılda tamamen yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlayarak karbon ayak izimizi küçülteceğiz. Ancak küresel ısınma ve iklim değişikliği, tek başına Pakistan'ın mücadele edebileceği bir alan değildir. Dünya bu konuda birleşmeli ve iklim değişikliğinin etkisi azaltılmalıdır.
"HİNDİSTAN, KEŞMİR'İN STATÜSÜNÜ DEĞİŞTİREREK KENDİ ANAYASASINI İHLAL ETTİ"
SORU: Hindistan'ın, Keşmir'de uyguladığı sokağa çıkma yasağı 6 aydır devam ediyor. Bu süreçte Keşmir'de neler oldu? Bu konuyu her forumda dile getiriyorsunuz, bir sonuç alabildiniz mi?
CEVAP: İlk olarak Keşmir'de ve Hindistan'da neler olduğunu anlamamız lazım. Hindistan, şu an Ulusal Gönüllü Organizasyonu (RSS) denilen radikal ırkçı bir ideoloji tarafından teslim alınmış durumda. Bu ideoloji, Hindistan'ın Hindulara ait olduğuna inanıyor ve buna da 'Hindutva' deniyor. Bu ideoloji, tamamen 1930'ların Nazilerinden ilham alıyor. Nasıl Naziler Aryan ırkın üstünlüğüne inanmışsa, bu ırkçı ve faşist ideoloji de Hinduların üstünlüğüne inanıyor ve 500 milyonu aşkın insandan oluşan diğer dini ve etnik grupları hiçe sayıyor. Bu RSS rejimi, Mahatma Gandi'ye suikast düzenledi ve Hindistan'da 3 kere yasa dışı örgüt ilan edildi. Ancak Hindistan'ı kontrol altına aldıklarından beri başta Müslümanlar olmak üzere azınlıklar baskı altında. Tek taraflı alınan bir kararla, Cammu Keşmir'in statüsünü değiştirerek yaptıkları ise kendi anayasalarını ihlal etmek. Keşmir, BM kararlarıyla uluslararası alanda tartışmalı olarak sınıflandırılmış bir bölge. Bu kararla, BM kararlarını da yok saymış oldular. Bunun yanında Pakistan ile yapılan Simla Anlaşması da ihlal edildi. Keşmir'i, Hindistan'ın parçası haline getirmeleriyle başlayan ve 8 milyon insana uygulanan sokağa çıkma yasağı 6 aydır devam ediyor. Bölgede 900 bin Hint askeri bulunuyor. Tüm Keşmirli liderler, cezaevlerinde. Binlerce genç, Keşmir dışındaki cezaevlerine yollandı. Bölgedeki durum çok ciddi olduğu için Pakistan olarak sesimizi BM, insan hakları örgütleri, Af Örgütü gibi her türlü forumda yükselttik. Erdoğan'a minnettar olma sebebimiz de bu çünkü Erdoğan, BM'deki konuşmasında, Hindistan'ın attığı adımları ve insan hakları ihlallerini kınadı.
SORU: Peki bu sorunu çözmek için gelecekte ne gibi adımlar atacaksınız?
CEVAP: Gelecek stratejimiz dünyanın ve BM gibi örgütlerin de kabul edeceği bir strateji olmalı. Bu örgütler, dünyada bu tarz adaletsizlikler ve tehlikeler yaşanması durumunda müdahale etmek için ortaya çıktı. Keşmir'de şiddet var ve sokağa çıkma yasağının kalkmasıyla şiddet devam edecek. İnsanlar sokaklara dökülecek ve orada bulunan 900 bin asker, protestoları bastırmak için kendi halkına karşı şiddete başvuracak. Keşmir'de sokağa çıkma yasağı kalktığında dökülecek kan, Pakistan'a sıçrar. Bu yüzden BM şimdiden harekete geçmeli.
SORU: Hindistan'ın Müslümanlar özelinde diğer azınlıklara karşı çıkardığı vatandaşlık yasaları hakkında düşünceleriniz nelerdir? Bu yasalar sonucunda vatandaşlıktan çıkarılanların Myanmar'daki Müslümanların yaşadıklarına benzer bir şekilde Pakistan'a etki edeceğini düşünüyor musunuz?
CEVAP: Hindistan, çıkardığı iki vatandaşlık yasasıyla temelde ülkede yaşayan 200 milyon Müslüman'ı hedef alıyor. Aynı şekilde Myanmar da benzeri yasalar çıkarmış ve önce Müslümanları sınır dışı etmiş ardından da Müslümanlara karşı soykırım başlamıştı. Hindistan'ın da bu yöne sürüklenmesinden korkuyorum çünkü bu her zaman RSS ideolojisinin hedefiydi. İnsanlar, RSS'i tanımıyor ancak kurucularının fikirlerini araştırdığınızda bugünkü Hint hükümetinin o yolda ilerlediğini ve Müslümanları ikinci sınıf ilan ederek hatta vatandaşlık haklarını alarak toplumdan dışlamaya çalıştığını görürsünüz. 200 milyonluk Müslüman nüfusu azımsanacak bir nüfus değildir. Bu nedenle, Hindistan'da kutuplaşmalar olacağını ve Müslümanlar dışında Sihler, Hristiyanlar, kast sisteminin alt grupları ve aşiretler gibi toplamda 500 milyondan fazla bu ırkçı ideolojinin dışladığı insandan oluşan diğer grupların da ayaklanacağını düşünüyorum. Bu durum bizden çok Hindistan'ın kendisine zarar verecektir. Mülteci krizi yaşanmasından Bangladeş de endişeleniyor çünkü Assam'daki çoğu Müslüman, 2 milyon insanın vatandaşlık kayıtları iptal edildi. Bu kadar insana artık Hint vatandaşı olmadıkları söylenirse bu insanlar nereye gidecek? Bangladeş de onları almayacağını açıkladı, bu insanlar nereye gidecek?
"CPEC'E TÜRKİYE'NİN DE KATILMASINI İSTİYORUZ"
SORU: Pakistan ve Çin arasında özellikle ticari alanında gelişmiş bir ilişki var. Özellikle Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru (CPEC) en önemli ortak projelerinizden. Bu ilişkinin geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
CEVAP: Pakistan ve Çin arasında, Türkiye ile olan ilişkimizden farklı olarak, farklı olayların bir araya getirmesiyle oluşmuş bir ilişki var. Özellikle içinde bulunduğumuz ekonomik darboğazdan Çin'le olan ekonomik ilişkilerimiz sayesinde çıktık. Çin'in Kuşak-Yol Projesi kapsamında, ülkemizde CPEC dışında yatırımcıların ilgisini çekecek özel ekonomik bölgeler oluşturuluyor. Çin'le serbest ticaret anlaşmalarımız bulunması da Çin'e satış yapmak isteyen yabancı yatırımcılar için önemli bir fırsat oluşturuyor. Bunun yanında Çin'den tarımsal üretim alanında teknoloji transferi yaparak düşük tarımsal üretim miktarımızı artırmaya çalışıyoruz. Ayrıca genç neslimizin teknik eğitim alabilmesi için Çin'le ortaklaşa enstitüler kurmak istiyoruz.
SORU: Çin ile ABD arasında yaşanan ticaret savaşları ve Çin'de ortaya çıkan yeni tip koronavirüs, Pakistan-Çin ekonomik ilişkilerini nasıl etkiler?
CEVAP: Yeni tip koronavirüsün kısa sürede kontrol altına alınmasını istiyor ve Çin için dua ediyoruz. Muhtemelen korkunç şeyler yaşanıyordur. Mümkünse Çin'e yardım elimizi uzatmak istiyoruz. ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşlarının ne kadar süreceğini bilmiyorum ama bunun Pakistan'ı etkileyeceğini sanmıyorum.
SORU: CPEC projesinin Pakistan'ı borç batağına sürükleyeceği yönünde eleştiriler var. Bu konuda düşünceleriniz nedir, ayrıca CPEC projesine Türkiye gibi bölge ülkelerinin katılması için görüşmeler yapılıyor mu?
CEVAP: CPEC'ten kaynaklanan borcumuz toplam borcumuzun çok küçük bir bölümünü oluşturuyor. Bu yüzden Pakistan'ın borç batağına sürükleneceğini söylemek temelsiz bir yaklaşım. İkinci sorunuz için ise evet, Türkiye'nin de CPEC'e katılmasını istiyoruz.
"SUUDİ ARABİSTAN İLE İRAN ARASINDA BİR SAVAŞI ÖNLEDİĞİMİZİ DÜŞÜNÜYORUZ"
SORU: Sorunların silahlarla çözülemeyeceğini yıllardır söylüyorsunuz ve bu noktada Afganistan'da, İran ile Körfez ülkeleri arasında silahsız çözüm için çaba sarf ediyorsunuz. Başka çözüm yolları bulmak için sarf ettiğiniz çabaların pozitif sonuçlarını aldığınızı düşünüyor musunuz?
CEVAP: Ben askeri yöntemlerin problemleri çözmediğine sıkı şekilde inananlardanım. Askeri yöntemler, bir sorunu çözerken daha büyük problemler oluşturur. Bunu Sovyetler, Afganistan'ı işgal ettiğinde gördük. Bir katliam yaşandı ve Pakistan'a etkileri oldu. Ardından da ABD'nin Afganistan'da teröre karşı açtığı savaşın Pakistan'a etkileri oldu. Çatışmalar bir şeyi çözmediği gibi bizler de çatışmalar yaşanmaması için çalışmalıyız. Komşumuz İran ile kardeş ülke olarak gördüğümüz Suudi Arabistan arasında isteyeceğimiz son şey bir savaştır. Aynı şekilde ABD ile İran'ın savaşmasını da istemeyiz çünkü bu herkesin acı çekeceği ve kazananın olmayacağı bir savaş olacaktır. Çin'in tecrübelerinden faydalanmalıyız. Bölgede savaşlar sürerken Çin altyapısını inşa ediyordu. Muhtemelen bugün dünyanın en güzel tren yolu ağı Çin'dedir. Çin kaynaklarını altyapı ve gelişmeye harcarken Müslüman dünyasında çatışmalar sürüyor. Suriye'ye, Libya'ya, Somali'ye, Yemen'e bakın sadece ölüm ve yıkım görüyoruz. Bu yüzden Pakistan'ın rolünün yangını söndürmek, barıştırmak ve insanların çatışmasını değil bir araya gelmesini sağlamak olduğunu düşünüyorum. Elimizden gelenin en iyisini yaparız, Allah bizim denememizi istiyor.
SORU: ABD Başkanı Donald Trump, sizden Körfez ülkeleriyle İran arasında arabuluculuk yapmanızı istemişti. Bu girişimlerinizden sonuç aldınız mı?
CEVAP: Suudi Arabistan'daki rafineriye yapılan saldırıdan sonra üzerimize düşeni yaparak Suudi Arabistan, İran ve ABD'yle görüştük. Açıkçası tansiyonu düşürme görevimizi yerine getirdiğimizi düşünüyorum. Ancak burada daha kalıcı bir çözüm olmalı. Şu an tansiyon hala yüksek ama bir süreliğine savaşı önlediğimizi düşünüyorum. Bir ara savaş çıkacak gibi gözüküyordu.
SORU: İki ülke arasında savaşı önlediğinizi mi söylüyorsunuz?
CEVAP: Biz bir çatışmayı önlediğimiz düşünüyoruz. Suudi Arabistan'daki rafineri vurulduğunda üzerimize düşen rolü oynamak için elimizden gelenin en iyisini yaptık. Ancak biliyorsunuz sadece deneyebiliriz ve her zaman denemeliyiz. Çünkü komşular arası çatışmadan daha kötüsü yoktur. Bunun nelere yol açtığını Afganistan'da gördük. Eğer ki Körfez'de bir çatışma çıkarsa petrol fiyatları artar ve geri kalmış ülkeler bunun acısını çeker.