'Güney-doğu komşumuzdan gelen her haberi, attığı her adımı Türkiye'ye rakip bir hamle saymalı mıyız?' şeklinde soru yönelten yazar sıraladığı olaylarla genel bir İran değerlendirmesi yapıyor.
Ersanel'in 'İran'ın Kandil'e bayrak dikmesi ne demek?' başlıklı yazısı şöyle;
ABD'nin kapıları açtığı ve başat Avrupa ülkelerinin de peşi sıra Tahran 'pazarına' akın ettiği, İran'ın yükselen aktör olarak Ortadoğu'da yeni dengeler yarattığı, Türkiye-İran ilişkilerini yeniden tanımlandığı bir dönemin başla(tıl)dığına ilişkin okumalar büyük kabul görüyor…
Doğallıkla, Tahran menşeli her olay çözümlenmeye çalışılırken, işte bu kerteriz noktasına yaslanılıyor; İran'ın “küresel müesses nizam” tarafından sevecenlikle karşılanması.
Yine de İran özelinde yaşananlar sadece dış haritaya değil, Tahran'ın gittikçe hızlı dönen iç çarklarına da bağlı. İran'ı bekleyen Şubat 2016 seçiminin, Batı (P5+1) ülkeleriyle yapılan toka ile bağlantılı olduğunu, bu ülke oyuna dönecekse Batı kabullerine 'suhuletle' geçmesinin bu vesileyle planlandığını paylaşmıştım.
Güney-doğu komşumuzdan gelen her haberi, attığı her adımı bu yeni düzenin tezahürü, bölgesel rolünü parlatan bir girişim veya Türkiye'ye rakip bir hamle saymalı mıyız?..
FARS PUSULASI
S-300: Rusya'nın İran'a S-300 füzeleri satma kararı Batı yaptırımları nedeniyle haylidir bekliyordu. Ancak şimdi iki ülke arasında anlaşma sağlandı ve bu füzeler İran yolunda görünüyor. Peki, bunu nasıl anlamalıyız? Teknik detay çok girmeyeyim, tek satırlık alıntı yapacağım; “İran, 2015 yılı itibarıyla ABD'ye ulaşabilecek menzil kapasitesine sahip kıtalararası balistik füze geliştirip test atışı yapabilecek durumdadır.” ('Türkiye'nin Füze Savunma Sistemi, 2015, Merve Seren, SETA.) O halde İran neden S-300 gibi artık eski sayılan, kimi teknik sorunları bulunan, örneğin Yunanistan'da bulunan örneği atıl tutulan bir füze sistemini alır?
Satana bakmak gerekiyor; Rusya'nın bu füzeleri vermesi yüksek sembolizm içeriyor ve elbette arka-planı bulunuyor. Özellikle Ukrayna ve Batı mazeretiyle “Avrupa'da İran'a karşı konuşlandırıldığı” söylenen füzelere karşı da bir hamledir. Kaldı ki, Rusya'nın Türkiye'ye teklif ettiği füze sistemleri bunların çok üzerindeydi.
BATI ELÇİLİKLERİ: İngiltere, İran büyükelçiliğini yeniden açtı. Ardından başta Almanya olmak üzere diğer Batı ülkelerinin geleceğini de görebiliriz. Ve bu durumu İran'ın oyuna dönüşünün en güçlü emarelerinden sayabiliriz. İngiltere Dışişleri Bakanı'nın Tahran'da yaptığı konuşmadan; “Cumhurbaşkanı Ruhani'nin seçilmesi ve nükleer anlaşma köşe taşlarıydı.” ABD'nin İran elçiliğinin açılması daha çok ses getirecektir.
MALİKİ'NİN ZİYARETİ: Irak eski Cumhurbaşkanı Maliki'nin Tahran'da ağırlanması ve uygulanan yüksek protokol de elbette manidardır. Hele Musul'un DAEŞ'in eline geçmesindeki sorumluluğu düşünüldüğünde. Ziyaretin hemen ardından Maliki'nin ağzından duyulan Türkiye'ye yönelik ağır ithamlara bakıldığında, bu gelişmenin de İran'ın dönüşüyle, Türkiye ile rekabetine ilişkin sayabiliriz.
İRAN DIŞİŞLERİ BAKANI NEDEN GELMEDİ: İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, 11 Ağustos'ta Türkiye'ye gelecekti. Malum, son anda iptal etti. Diplomatik mazeret; Türk Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve Dışişleri Bakanı ile görüşülmek istendiği ama zamanın yetmediği mealinde yapıldı. Bu köşede ise, “gelinmeyen yere” değil, “gidilen yer”e bakalım demiştik. Bakan Zarif, Lübnan'a gitti ve Hizbullah lideri Nasrallah ile görüştü. Sonra Şam'a geçti ve Esad'la bir araya geldi. Rahatsız edici sayabiliriz değil mi? Ama aynı gün şu da oldu; “Türkiye ve İran arabulucu' iddiası: Suriye'de sürpriz ateşkes”… (13/08, Hürriyet.)
Türkiye ile birlikte mi Türkiye ile rekabette mi?
BARZANİ'Yİ İSTEMİYORLAR: İran yönetiminin, Kuzey Irak'taki Türk etkisini kırmak için Barzani karşıtı akımları körüklediği iddiası da duyuldu. Kısa süre önce Erbil'de iktidar mücadelesi yaşanırken bu tutum Barzani tarafından daha çok hissedildi. Bu da İran-PKK ilişkisini merak ettirdi ki…
KANDİL'E BAYRAK DİKMEK: Askeri terminolojide de diplomatik dilde de herhangi bir yere bayrak dikmekten daha güçlü bir mesaj olamaz. Yeter ki “kendi toprağınız olmasın”. İran İçişleri Bakanı Fazli'nin asker elbisesi giyerek Kandil Dağı'na çıkması, bayrak dikmesi, sosyal medya hesaplarından paylaşması elbette önemli. İlk duyanların, “Allah bize de nasip etsin” dediğine eminim ama önce şunu soralım; Kandil, o Kandil mi? İranlı Bakan ülkenin kuzey-batısında incelemelerde bulunuyor ve Irak sınırındaki Kandil'e çıkıyor. Kandil'in bizim için ne anlama geldiği sır değil. Acaba kısa süre önce Cumhurbaşkanı Ruhani'nin ağzından dökülen, “biji Kürdistan” nidasını buna eklemeli miyiz? Yoksa Ağustos başında terör örgütü PKK'nın İran kolu PJAK'ın bir karakola saldırıp 20 İran askerini öldürdüğü iddialarına mı yaslamalıyız? İki bilgiyi depolamalıyız; 1. Bakan'ın 3000 metreye kadar zahmet etmesi, 2. Yanında, Azerbaycan Eyaleti Valisi'nin bulunması!
DÖRTLÜ KAZAN KAYNIYOR!
“İran'ın bölgeye dönüşü tüm dinamikleri değiştirecek”… Duyanların da ilk merakı şu; hangi dengeleri? Cevap yok. Oysa şaşırtmaca zaten o; hangi dengeleri öğrenmek istiyorsanız, önce “hangi bölgeye” bakacaksınız?
İran hangi bölgeye dönüyor?
Hep yazdım; (Afganistan-Pakistan-)İran-Irak-Suriye-Akdeniz(-Kıbrıs) bir hat, Türkiye-Yemen dikine ikinci hat. İran'ın dönüşü buraya mı? Daha değil. Önce dörtlü bir kazanda pişmesi lazım; Türkiye-Suudi Arabistan-İsrail'le birlikte…
Bu kazan çok kaynayacak!
Editörün notu: Yazarın yazısında Nuri el Maliki'den Irak Eski Cumhurbaşkanı olarak bahsetmesine karşın Maliki'nin Irak'ta yürüttüğü en üst düzey görev Başbakanlık göreviydi. Irak'ta geniş bir toplumsal kriz çıkmasının ardından Maliki, Başbakanlık görevinden de çekilmek zorunda kaldı