'İran'ın milliyetçilik konusu çözülmezse...'
İsveç'in başkenti Stockholm'da 'İran'daki Milliyetlerin Siyasi Çoğulculuğu ve Katılımının Geleceği' adlı uluslararası konferans gerçekleştirildi.

Oluşturma Tarihi: 2016-11-26 18:44:10

Güncelleme Tarihi: 2016-11-26 18:44:10

AA'nın haberine göre Konferansı organize eden Tebriz Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Heyet, "İran'daki milliyetçilik konusu adil şekilde çözülmezse İran halkları arasındaki uçurum daha da açılacak ve sonunda şiddetli çatışmalara hatta Suriye ve Irak'ta şahit olduğumuz şekilde savaş ve kan dökülmesine yol açacaktır" dedi.

Tebriz Araştırmaları Enstitüsü (TAE) tarafından İsveç'in başkenti Stockholm'da düzenlenen uluslararası konferansta İran toplumunun çok sayıda etnik ve mezhepsel gruptan oluşan yapısı ele alındı.

"İran'daki Milliyetlerin Siyasi Çoğulculuğu ve Katılımının Geleceği" başlığı altında iki gün sürecek konferansın ilk oturumunda, "İran'da çoğulculuk faaliyetleri", "Seküler Demokrasi ve İran'da bulunan etnik gruplarla ilgili sorunlar", "Çağdaş Azerbaycan tarihinde kitlesel hareketlerin esasları ve onun Azerbaycan milli hareketinin yeni aşamasındaki tezahürü", "Kaşkay Türkleri ve Türkmenlerin İran'daki sorunları" konuları tartışıldı.

Stockholm'daki City Konditoriet Konferans Salonu'nda düzenlenen uluslararası toplantının açılışını yapan TAE Başkanı Rıza Heyet, dün İran'da meydana gelen tren kazasında hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı dileyerek konuşmasına başladı.

Tebriz Araştırmaları Enstitüsü'nün yaklaşık sekiz ay önce Ankara'da kurulduğunu belirten Heyet, "Bu enstitünün kuruluş amacı, İran ve Azerbaycan'daki Türk halkının ve ayrıca komşu halkların sorunları hakkında bilimsel araştırmalar yaparak bu araştırmaları da ilgili makamlara iletmektir." dedi.

Heyet, Stockholm'daki konferansın amacıyla ilgili ise şunları söyledi:

"İran'daki halklar ve azınlıkların sorunları hiç kuşkusuz İran'ın son yüzyıllık tarihindeki en büyük sorun olmuştur. Ayrıca günümüzde komşu ülkelerde vuku bulan hadiseleri göz önünde bulundurduğumuzda bunların birçok nedeninin geçmişteki etnik ve mezhebi ayrımcılıktan kaynaklandığını görüyoruz. Bundan kaynaklı zafiyetler de yabancı güçlerin bu coğrafyaya müdahil olmasına neden olmuştur. Bunun için bu sorunların çözüm yollarını ele alacak bir sempozyum düzenlemek istedik. Geçmişte düzenlenen birçok etkinliğin aksine hakların ve etnik azınlıkların devam eden sorunlarını anlatmakla kalmayıp geleceğe de bir köprü kurarak çözüm odaklı bir bakış açısıyla bu sorunları ele alalım istedik."

TAE Başkanı Heyet, "Etnik ve mezhebi ayrımcılıkları ortadan kaldırıp eşit vatandaşlık hakkının hakim olabilmesi ve uygun yönetim şeklini belirleyebilmek için İran toplumunun ortak özelliklerini anlamamız gerekir. Eminim ki bu ortak özellikler anlaşılmazsa İran'ın kaderi de Irak ve Suriye'den farklı olmayacaktır" diye konuştu.

İran'da bir etnik grubun kendini diğerlerinden üstün görmesi nedeniyle ayrımcılık ve eşitsizlik olduğunu dile getiren Heyet, bunun da özellikle Fars kökenli aydınların diğer etnik grupların sorunlarını dile getirmemesinden kaynaklandığını ifade etti. Heyet, "Daha açıklayıcı bir söylemle birkaç istisna dışında İran'daki aydınlar, Fars milliyetçiliğini ön plana çıkaran bir yaklaşım sergilemiştir" dedi.

Heyet, bu aydınların Farsların yaşadığı coğrafyada en küçük sorunlarla ilgili makaleler kaleme aldıklarını ancak Ahvaz ve Belucistan'daki geri kalmışlıkla ilgili bir cümle dahi yazmadıklarını belirterek, "İran'daki milliyetçilik konusu adil bir şekilde çözülmezse İran halkları arasındaki uçurum daha da açılacak ve sonunda şiddetli çatışmalara hatta Suriye ve Irak'ta şahit olduğumuz şekilde savaş ve kan dökülmesine yol açacaktır" ifadelerini kullandı.

"İran Seküler Demokrat Partisi" Yönetim Kurulu Üyesi Hasan İtimadi de İran'daki etnik gruplarla ilgili sorunları ele aldığı konuşmasında ülkede temel insan haklarını savunan herkesin "bölücülüğe destek vermekle" suçlandığını söyledi.

İtimadi, konferansın katılımcılarının da İran'da bu tür suçlamalara maruz kalacağını bildiklerini ancak kendilerinin bu konuda çekinecekleri bir şey olmadığını vurguladı.

İran'ın çeşitli milletler, kültürler, dinler ve dillere ev sahipliği yapan bir ülke olduğunu belirten İtimadi, "Ancak bu çeşitliliği birkaç millet ya da birkaç milliyet şeklinde ifade etmiyoruz. Günümüzün siyasi dilinde ülkeler tek milletli yapıya sahiptir. İran da Birleşmiş Milletler üyesi bir ülke olarak tek bir anayasa ve tek bir devlet olarak çeşitli kültür ve milletlere sahiptir" diye konuştu.

İran'daki farklı milletlerin kendi yerel yönetimlerine sahip olması gerektiğini söyleyen İtimadi, "Yerel yönetimler kendi halkları tarafından belirlenecek ve yerel hizmetlerden sorumlu olacak. Başka bir deyişle ülkenin çeşitli bölgelerinde kurulacak yerel yönetimler sayesinde İran'da adem-i merkeziyet ilkesinin uygulanması gerektiğine inanıyoruz. Ancak bunu ülkenin bağlılığını sarsacak şekilde 'özerklik' olarak adlandırmanın da doğru olmadığına inanıyoruz" dedi.

İtimadi, siyasi yönetime dair sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ülkenin çeşitli bölgeleri hakkında konuştuğumuz zaman ülkenin paylaşımının nasıl yapılacağını anlatmayı da bir zorunluluk olarak görüyoruz. Ülkenin milliyetler, kültürler ya da diller üzerinden idari yönetimin dizayn edilmesine inanmıyoruz. Her ne kadar ülkedeki eyaletlerdeki yapıya bakınca milliyet ve eski kültürler üzerinden bu dizaynın yapıldığını görsek de günümüzde bu şekilde bir paylaşımın modern çağın gerisinde kaldığını görüyoruz. Böyle bir paylaşım yerine bilimsel olarak toplumsal ve ekonomik özellikleri göz önünde bulundurarak yönetim biçimi tasarlanması mümkündür."

Parti olarak küreselleşme sürecini de kaçınılmaz kabul ettiklerini belirten İtimadi, "Küreselleşme, çeşitli ülkelerin ekonomik, toplumsal veya kültürel olarak birbirine bağlanması anlamındadır. Ancak küreselleşmenin kültürlerin saflığına tek taraflı bir zararı da vardır. Bunun sonucunda da milli ve kültürel kimlikler tehlike altına düşer. Ülkedeki kimlik ve kültür çeşitliliğini muhafaza etmek için bir şey yapmazsak toplumun sahip olduğu çeşitli kültürlerin yok olduğu bir noktaya gelebiliriz. Partimiz hem küreselleşmeyi hem de bilinçli programlanmış şekilde kültürel çeşitliliği muhafaza etmenin önemli olduğuna inanıyor" diye konuştu.

Ülkede çoğulculuk ilkesinin uygulanması gerektiğini söyleyen İtimadi, ancak bu ilkeyi hayata geçirmek için İran'ın seküler ve demokratik bir ülke haline gelmesi gerektiğini söyledi.

İtimadi, konuşmasının sonunda, "İran Seküler Demokrat Partisi, İran halkının çeşitli kültür, milliyet, dil ve mezheplerden oluştuğuna kesin bir şekilde inanıyor. İran'daki ayrımcılığın ortadan kalkması ve değişik bölgelerde yerel yönetim sistemine geçilmesi İran'a musallat olan İslami yönetimin ortadan kalkarak, özgür bir toplumun ortaya çıkmasıyla mümkün olacaktır" ifadelerini kullandı.

İnsan hakları aktivisti Ruhullah Muradi ise konuşmasında ülkedeki Kaşkay Türkleri ve sorunlarını anlattı. İran'ın güneyi ve orta kesimlerinde yaşayan Kaşkay Türklerinin Pehlevi hanedanlığı döneminde en sert baskılar ve şiddetle karşı karşıya bırakıldığını kaydeden Muradi, bu baskılarla Kaşkayilerin etkinliğinin azaltıldığını dile getirdi.

Muradi, "İslam Devrimi'nden sonra sürgündeki Kaşkayi liderleri ülkeye dönerek kendi haklarını talep etmeye başladı ancak yeni yönetim de uzun sürmeden gerçek yüzünü göstermeye başladı. Çünkü İslam Cumhuriyeti rejimi de Pehlevilerin sürdürdüğü üniter siyasi gücü başkent Tahran'da tutmayı hedefleyen sistemi devam ettirdi" dedi.

Kaşkayilerin İran'daki etnik grupların genel sorunları yanında kendilerine has daha büyük sorunları olduğunu aktaran Muradi, "Çünkü Kaşkayiler, diğer etnik grupların aksine bir eyalet veya coğrafi bölgeye sahip değiller. Hiçbir zaman da radyo, televizyon ya da bağımsız bir basın organına sahip olmamışlardır. Bütün bunlar da Kaşkayileri ülkedeki diğer etnik gruplardan daha eşitsiz bir noktaya getirmiştir" diye konuştu.

Tahran yönetiminin ülkedeki diğer etnik azınlıklara karşı uyguladığı politikalara karşı olduklarını kaydeden Muradi, İran'ı ülkenin tüm halklarına ait bir ülke olarak görmek istediklerini bunun da federalizmle sağlanabileceğini belirtti.

İnsan hakları aktivisti Muradi, ülkedeki ekonominin de hakim grubun elinde olduğuna dikkati çekerek, "Bu nedenle Arap, Beluç, Kaşkayiler ve Kürtler ülke ekonomisinden tamamen dışlanmış ve milli gelirden de en az paya sahip durumdadır" dedi.

Kaşkayilerin veya diğer azınlık toplulukların nüfus oranına bakılmadan yerel yönetimlere sahip olması gerektiğini söyleyen Muradi, bu konuda İsviçre'deki idari yapıyı örnek gösterdi. Muradi, İran'daki tüm etnik unsurların kendilerini İranlı olarak kabul edecekleri bir sistemin inşa edilmesinin zorunlu olduğunu söyledi.

Azeri aktivist Mecid Cevadi ise konuşmasında İran'daki Azerilerin tarihinde kitlesel hareketlerin esaslarını ele aldı. Cevadi, İran'daki Azeri halkın haklarını savunmaya yönelik çaba gösterenleri sadece milliyetçi kimlikle tanımanın yanlış olduğunu belirtti.

Cevadi, "İran Azerbaycanı'ndaki siyasi çabaları sadece milliyetçilik olarak görmemeliyiz. Tabii ki bu mücadelenin bel kemiğini Türk milliyetçiliği oluşturuyor, ancak yine de bu mücadele solculuk, liberal demokrasi ve dini unsurlardan da etkilenmiştir" dedi.

İran'daki mevcut rejimin "diktatörlük" olduğunu savunan Cevadi, sözlerini şöyle tamamladı:

"Diktatörlüğün sadece çekirdek bir grubun menfaatleri için çalışması nedeniyle ülkede özgürlük ortamının sağlanması için önümüzde uzun bir yol var. İran halklarının kaderi birbirine bağlı durumdadır. Bu yüzden olaylara rasyonel bakarak, bu diktatörlüğe karşı demokratik mücadelemize devam etmemiz gerekiyor."