ANKASAM Avraysa Masası Başkanı Dr. Dinmuhammed Ametbek'in kaleme aldığı “İran'ın Rusya algısı başlıklı” analizinde tarihten bu yana iki ülke arasındaki gelişmeler ile bugün yaşanan gelişmeleri ele alıyor. Ametbek, “Bugün gelinen noktada ise İran kamuoyunun Rusya algısının ikiye bölündüğünü söyleyebiliriz” diyor. Ametbek'in analiz yazısının tam metni şöyle:
ABD'nin Kapsamlı Ortak Eylem Planı'ndan (KOEP) ayrılmasının yıldönümü olan 8 Mayıs 2019 tarihinde İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif'in Rusya'ya gerçekleştirdiği ziyaret, Moskova'nın Tahran tarafından Washington'a karşı bir denge unsuru olarak değerlendirdiğini göstermektedir.
Ayrıca, Rusya'nın İzvestiya Gazetesi'ne konuşan İranlı üst düzeyli diplomat, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin nükleer anlaşmanın garantör ülkelerine 60 gün içinde İran'a karşı yükümlülüklerini yerine getirmeleri gerektiği konusundaki ültimatomunun Rusya için geçerli olmadığını belirtmiştir.
Zarif, Ruhani'nin KOEP'in tüm taraflarına yazdığı mektubun aynı olduğunu, ancak Tahran'ın Rusya Federasyonu ile Avrupa ülkelerinin pozisyonunu açık bir şekilde ayırmakta olduğunu açıklamıştır.[1] Bu açıklama İran'ın Çin veya Avrupa ülkelerine göre Rusya'ya daha çok güvendiği izlenimi yaratmaktadır. Bu bağlamda İran'ın Rusya algısı, söz konusu güven ortamının oluşmasında büyük rol oynamaktadır. Bu bilgiler ışığında İran'ın gelecek dönemde Rusya ile olan ilişkilerinde nasıl bir yol izleyeceğini tespit etmek için öncelikle İran'ın Rusya algısının ortaya konması gerekmektedir.
İlk olarak ikili ilişkilerin tarih boyunca güvensizlikle tanımlandığını belirtmemiz gerekmektedir. Bunun asıl sebebi Rusya'nın Çar Büyük Petro'dan bu yana İran üzerinden sıcak denizlere ulaşmayı planladığı stratejidir. Örneğin 1717 yılında Rusya'nın İran'daki Büyükelçisi olan Artemiy Volınskiy şunları belirtmektedir: [2]
“İran devleti bu ziyaretten pek hoşlanmamış ve hatta Şah elçiyle görüşmek istememişti. Yine İran'ın kuzey bölgelerindeki yöneticiler de Ruslarla ilgili olumsuz görüşlere sahipti. Nitekim, Rus heyetine karşı hem Şamahı'da hem İsfahan'da aynı tavır sergilendi. Özellikle de Knez Bekoviç Çerkasski'nin Hazar Denizi'nin doğu kıyılarına yaptığı sefer sonrasında oralara kale inşa etmeye başladığını öğrenen İranlılar Rus Elçisi'nin kaldığı evin önüne bir bekçinin görevlendirilmesi gereğini duydu.”
Bu bilgiden anlaşılacağı üzere İranlılar, ikili ilişkilerin yoğunlaşmaya başladığı 18. yüzyıldan itibaren Rusya'yı tehdit olarak algılamaktadır. Bu tehdit algısı Rusya'nın Hazar'daki askeri varlığının artmasıyla eş zamanlı olarak yükselmiştir. Rusya'nın İran'a gönderdiği elçinin Çar'a yazdığı mektupta bu tehdit daha da detaylandırılmaktadır:[3]
“İran'da herkes, Astrahan ve Terek Irmağı etrafında çok sayıda Rus askerinin toplandığını iddia ediyor. Burada insanlara canavar gibi davranıyorlar ve bizi de her an öldürebilirler. Benim görüşüm, ince siyaset yapmanızın daha uygun olacağı ve İranlılara tehditkar davranmak yerine, daha barışçıl bir tavırla yaklaşılması yönündedir. Burada, Astrahan ve Terek etrafında çok az sayıda bir Rus askeri gelse dahi, hemen Rusların kendilerine savaş açacağı söylentileri yayılıyor.”
Söz konusu dönemdeki iki ülke arasındaki ilişkiler günümüzdeki algıları da karşılıklı olarak şekillendirmektedir. Örneğin Rus Uzman Dmitri Trenin, “İranlılar Çarlık Rusya'nın İran topraklarını işgal ettiğini ve Sovyet Rusya'nın İran'da komünist bir rejim kurmaya çalıştığını hala unutmamıştır. Aynı zamanda, Ruslar da Griboyedov gibi değerli bir yazar ve diplomatın Tahran'da katledildiğini unutmamıştır”[4] diye bahsetmektedir.
Bu bağlamda Petro'nun elçisinin Çar'a yazdığı mektupta “Ben, sizin bu canavarları (İranlılar) Hazar Denizi kıyılarından kovmanızdan çok memnun kalacağım”[5] diyen açıklaması, Rusların “İran” algısının daha ilk baştan olumsuz olduğunun bir göstergesidir. 1917 yılında Rusya'da yaşanan Bolşevik Devrimi ve Komünistlerin komşularıyla ilgili olumlu söylemi İran'da umutların yeşermesine sebep olmuştur. Dönemin önde gelen yazarlarından Muhammed Taki Bahar, İran algısını şu sözlerle ifade etmektedir:[6]
“Her biri ipin bir tarafını çeken iki düşman, bir adamı boğmaya çalışıyorlardı. Aniden bir tanesi ipin gitmesine izin verdi ve dedi ki: ‘Zavallı adam, ben senin kardeşinim.' Böylece talihsiz adam serbest bırakıldı. İpin boğazımızdan gitmesine izin veren adam Lenin'di.”
Ancak çok geçmeden bu olumlu hava tersine döndü ve Rusya'daki yönetim değişikliği iki ülke arasındaki güvensizliği gideremedi. Bolşevik Devrimi'nden sonra Rusya topraklarının dışında kurulan ilk Sovyet devleti İran'ın Reşt merkezli Gilan vilayetinde 1920 yılında kurulmuştur. 26 Şubat 1921 tarihinde Sovyet Rusya ile İran arasında imzalanan anlaşma Gilan'daki Sovyet devletinin sonunu getirmiş olsa da komünistlerin İran'daki etkisi kanıtlanmış oldu.
1920'lerde Bolşeviklerin, Olağanüstü Komite (ÇK), Devlet Siyasal Yönetimi (GPU) ve daha sonra Devlet Güvenlik Komitesi (KGB) gibi istihbarat ağlarını geliştirmesi İranlıların güvensizliğini daha da arttırdı. Sovyetler İran'ı İngiltere ile rekabette önemli bir ülke olarak gördükleri için burada belirli bir nüfuza sahip olmaya çalıştılar. Örneğin, eski GPU ajanı Agabekov “GPU: Ajan Notları” adlı hatıra kitabında Sovyet ajanlarının, 1926 yılındaki İran'ın Meşhed merkezli Horasan vilayetindeki isyanı bölgede komünist bir rejim kurmak için kullanmayı planladığını belirtmektedir.[7]
Agabekov bölgedeki ve İran'daki Kürtlerin İngiltere kontrolündeki Irak'a karşı savaşmalarını sağlayabilmek için onları “devşirme”ye çalıştıklarını belirtmektedir. Agabekov bölgedeki Kürtlerin gönüllerini kazanmak için Sovyet topraklarında Kürt Özerk Devleti'nin kurulmasını desteklemektedir. Ancak bu öneri Sovyet Dışişleri Bakanlığı tarafından Rusya'nın İran ve Türkiye ile ilişkilerine gölge düşüreceğinden dolayı reddedilmiştir.[8]
Ancak yine de Sovyet ajanları ile Kürtler arasındaki ilişkiler sonucunda İkinci Dünya Savaşı'nın hemen akabinde bölgede Mahabad Kürt Devleti kurulmuştur. Aynı dönemde İran'ın Tebriz merkezli Azerbaycan vilayetinde kurulan Azerbaycan Milli Hükümeti, Sovyetlerin bölgede hem Kürt hem de Türk kartını oynamaya niyetli olduğunu göstermiştir. Bu gelişme İranlıların Sovyet Rusya'ya olan güvensizliğini daha da pekiştirmiş oldu. Bu güvensizliğin sonucunda Soğuk Savaş döneminde İran ABD'nin yanında yer aldı.
Sovyetler Birliği 1979 İslam Devrimi'ni ilk tanıyan ülke olmasına rağmen, İmam Humeyni'nin Sovyetler Birliği'nin resmî ideolojisi olan Ateizm ile İslam'ın uyuşmadığına dair açıklamaları ilişkilerin durgunlaşmasına neden oldu. İran-Irak Savaşı döneminde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin (SSCB) Irak'a silah satışı yapması İslam rejimi nezdindeki Rusya algısının olumsuz olmasına neden olmuştur. Savaş sonrası 1989 yılından itibaren İran-Rusya ilişkileri düzelmeye başlamış ve ideolojiler yerini pragmatizme bırakmaya başlamıştır.
Soğuk Savaş sonrası dönemde Rusya'nın İran'a yönelik tutumunu Moskova'nın Batı ile ilişkileri belirlemekteydi. ABD, Rusya'ya önemli imtiyazlar tanıdığı durumda Moskova, Tahran ile geliştirmekte olduğu işbirliğinden kolayca vazgeçmekteydi. Diğer bir ifadeyle Rusya İran ile olan ilişkilerini sadece Batı karşısında avantaj elde etmek için kullanmaktaydı. Rusya'nın İran'ı “satma” durumu 1995 yılında yaşandı. Bu dönemde Rusya'nın İran'a olan silah ticareti 1995 yılında ABD'nin baskısından dolayı askıya alınmıştı.[9] Bu durum İranlı yetkililerin Rusya algısını belirli ölçüde etkilemiştir.
2000'li yıllardan başlayarak iki ülke arasındaki silah ticareti yeniden canlandı. Ancak 2010 yılında Rusya yine ABD'nin baskısından dolayı İran'a sağlamayı taahhüt ettiği S-300 Hava Savunma Sistemi anlaşmasını iptal etmiştir.[10] Her ne kadar daha sonra Rusya ve İran arasındaki silah ticareti canlanmış olsa da, İran kamuoyunda ve yetkililer nezdinde Moskova'nın her zaman İran'ı kendi çıkarları doğrultusunda satabileceğine dair güvensizlik oluşmuş durumdadır.
Rusya-İran ilişkilerindeki güvensizliğe 2009 yılındaki İran Cumhurbaşkanlığı seçimleri de sebep olmuştur. İran şehirlerinin çoğunluğunu oluşturan seçmenin seçimlere hile karıştığına dair inancı ve Rusya'nın da seçim sonuçlarına müdahale ettiği yönündeki düşünce, İran'daki Rusya algısını tahrip etmiştir.
İran'daki reformistler, Rusya'nın İran ile ABD'nin barışmasını istemediğini düşünmektedir. Diğer taraftan İran muhafazakarları ile Rusya arasında bir çıkar uyumu bulunmaktadır. İkisi de İran'da reformcuların iktidara gelmesini istememektedir. Bu bağlamda 2009 olaylarında ve hatta 2017 yılının sonunda patlak veren protesto gösterilerinde “Rusya'ya ölüm!” sloganlarının atılması tesadüf değildir.
İran kamuoyundaki bu algıyı göz önünde bulundurduğumuzda Rusya aleyhine slogan atan kesimin adayının iktidara gelmesi Rusya'da tedirginlik yaratmıştır. Yine de Rusya'nın bölgesel politikası çerçevesinde İran'ın ekonomik yaptırımlardan kurtulması ve normalleşerek bölgeyle bütünleşmesi önemlidir. Bu durum ekonomik olarak Rusya'nın sıcak sulara inebilmesinin yolunu açabilir. Bu bağlamda Ruhani'nin iktidara gelmesiyle, daha önce rafa kaldırılan “Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru”nun yeniden gündeme alınması dikkate değer bir gelişmedir. İlişkilerin 2015 itibarıyla ivme kazanması Moskova-Tahran arasındaki güvensizliğin aşılmasını sağlamıştır. Yine de ilişkileri derinleştiren husus iki ülkenin Suriye Krizi bağlamında geliştirdiği ortak tutum olmuştur.
Rusya'nın krizin başından bu yana Suriye'nin toprak bütünlüğünü desteklediğini ve ülkenin iç işlerine karışılmamasını savunduğunu ifade edebiliriz. Bu söylem Batı'nın bu krizlerdeki tutumunun tam tersidir. Bilindiği üzere, Soğuk Savaş sonrasında Amerika Birleşik Devletleri (ABD), “halkların self-determinasyon hakkı” prensibini insan hakları, demokrasi, insanlığa karşı suç, soykırım ve kimyasal silahların kullanımı gibi söylemlerle beraber kendi dış politikasında etkin olarak kullanmıştır. 2011 yılında başlayan Arap Baharı protestolarında da bu iki prensip çatışmıştır.
Bu iki prensip açısından İran'ın Suriye politikası incelendiğinde ortaya çok ilginç bir tablo çıkmaktadır. İran halkının büyük çoğunluğunun oyunu alarak iktidara gelen Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve reformcu kanat doğal olarak halk hareketlerinin yanında yer almıştı. Hatta muhafazakâr kanat da bu hareketleri bölgede siyasal İslamcıların güçlenmesi olarak yorumlamıştı.
Ancak 2012 yılında Tahran'da düzenlenen Bağlantısızlar Hareketi Toplantısı'nda konuşan Mısır'ın ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin Suriye'deki Esad rejimini hedef alması[11] İran'daki karar alıcı mercilerin idealizmden realizme geçmesine sebep oldu. İran kamuoyu ise Suriye konusunda ikiye ayrılmıştır. Reformcular doğal olarak halkın yanında yer almaya çalışırken muhafazakârlar Esad'ın yanında yer aldılar.
2013 yılında iktidara gelen Cumhurbaşkanı Ruhani'nin Suriye Krizi hakkındaki tutumunu net olarak ifade etmemesi, bölgede Rusya ile İran arasında olası bir krize işaret etmekteydi. Ne var ki İran'ın Ortadoğu politikasının Cumhurbaşkanı'nın kontrolünde değil, Devrim Muhafızları Ordusu'nun elinde olması Moskova'nın işini kolaylaştırmıştır. Böylece İran'ın Suriye politikası Rusya'nın “devlet egemenliği ve ülke iç işlerine karışılmaması” tutumu ile örtüşmüş oldu. Moskova'nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde Suriye'deki Esad rejimine karşı oylamalarda veto hakkını kullanması ve askeri olarak da Şam'ı desteklemesi, Rusya'nın İran'ın muhafazakâr kesiminin gözündeki saygınlığını arttırmaktaydı.
Bugün gelinen noktada İran kamuoyunun Rusya algısının ikiye bölündüğünü söyleyebiliriz. Muhafazakâr kanat Rusya'yı İran'ın güvenliğinin teminatı olarak görmektedir. 7 Eylül 2018 tarihindeki Tahran Üçlü Zirvesi'ne gelen Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Tahran Havalimanı'nda tezahüratlarla karşılanması İran halkının bu kesiminin Rusya algısını yansıtmaktadır. Ancak, zaman zaman ülkede patlak veren ve “Suriye'den Çekilin!” sloganları atan protestolara katılan reformcu taraf, Rusya'yı İslam rejiminin destekçisi ve dolayısıyla kendilerinin düşmanı olarak algılamaktadır.
Önümüzdeki dönemde Rusya-İran işbirliği derinleştikçe İran halkının Rusya algısı da değişebilir. Özellikle, halklar arası ilişkilerin artması İran'daki reformcuların Rusya algısını değiştirebilir. 2018 yılında Rusya'da düzenlenen Dünya Futbol Şampiyonası esnasında gözlemlendiği üzere, İranlı kadınların ülkelerindeki futbol yasağını delmek için bu turnuvaları kullandığı görülmüştür. Diğer bir ifadeyle, Rusya'daki dini baskıdan uzak ortam, İranlılara rejimin baskılarından kurtulma ve nefes alması imkânı sunmaktadır. Belirli ölçüde Rusya'daki liberal ortama benzeyen Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan için de bu durum söz konusudur.
İranlı yetkililer, hem KOEP bağlamında hem Suriye'de Rusya ile işbirliği içinde olsalar da Moskova'nın kendi çıkarları doğrultusunda Tahran'ı satabileceğinin farkındadırlar. Rus yetkililer de İranlıların bu endişesinin farkındadır. Özellikle, 3 Mayıs 2019 tarihinde gerçekleşen Putin-Trump telefon görüşmesi ve 14 Mayıs 2019 tarihinde ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun ilk defa Rusya'yı ziyaret etmesi, ABD'nin Rusya'yı İran konusunda tavize zorladığı yönündeki tahminleri güçlendirmektedir. Son tahlilde Moskova'nın, tarih boyunca yaşandığı gibi, Tahran ile olan ilişkilerini kısa vadedeki çıkarları uğruna Washington ile pazarlık unsuru olarak kullanması veya bu işbirliğini uzun vadeli çıkarları doğrultusunda devam ettirmesi, Rusya'nın stratejik bakışına kalmıştır. Ancak şurası kesindir ki Rusya bu süreçte bölgesel ve küresel politikadaki konumunu güçlendirmektedir.
[1] Эльнар Байназаров, “Москве слезам не верить: иранский ультиматум не касается России”, İzvestiya, 13 Mayıs 2019, https://iz.ru/877182/elnar-bainazarov/moskve-slezam-ne-verit-iranskii-ultimatum-ne-kasaetsia-rossii, (Erişim Tarihi: 15.05.2019).
[2] Okan Yeşilot, Şah'ın Ülkesinde: Rus Çarı I. Petro'nun İran Elçisi Artemiy Volınskiy'nin Kafkasya Raporu, Yeditepe, İstanbul 2014, s. 110.
[3] Yeşilot, a.g.e., s. 151.
[4] Дмитрий Тренин (Dmitri Trenin), “Россия и Иран: недоверие в прошлом и сотрудничество в настоящем (Rusya ve İran: geçmişte güvensizlik ve şimdiki işbirliği)”, Carnegie, 8 Eylül 2016, http://carnegie.ru/2016/09/08/ru-pub-64508, (Erişim Tarihi: 12.09.2018).
[5] Yeşilot, a.g.e., s. 152.
[6] Shireen t. Hunter, Iran's Foreign Policy in the Post-Soviet Era: Resisting the New International Order, Praeger, Oxford 2010, s. 103.
[7] G.S. Agabekov, GPU: Zapiski Çekista (GPU: Ajan Notları), Strela, Berlin 1930, s. 93.
[8] Agabekov, a.g.e., s. 118.
[9] “Russia-Iran Arms Trade”, Council on Foreign Relations, 1 Kasım 2006, https://www.cfr.org/backgrounder/russia-iran-arms-trade, (Erişim Tarihi: 14.09.2018).
[10] “Medvedev Bans Sale of S-300 Missiles, Other Weapons to Iran”, Sputnik, 22 Eylül 2010, https://sputniknews.com/military/20100922160688354/, (Erişim Tarihi: 12.09.2018).
[11] “İran Televizyonunun Mursi Skandalı… Kaynak: İran Televizyonunun Mursi Skandalı…”, Haksöz Haber, 1 Eylül 2012, http://www.haksozhaber.net/iran-televizyonunun-mursi-skandali-31998h.htm, (Erişim Tarihi: 13.09.2018).
https://ankasam.org
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak verilmiştir. Bu analizde yer alan görüşler, https://ankasam.org'a aittir ve Time Türk'ün editöryal politikasını yansıtmayabilir.