Kültür ve toplum uzmanı Umut Başar, “İran Koronavirüsün Önünü Neden Alamıyor?” başlıklı analiz haberinde,virüsün önlememesinde iç ve dış faktörlere dikkat çekti.
Umut Başar'ın analiz haberinin tam metni şöyle:
Dünyayı alarma geçiren koronavirüs, kaynağı olan Çin'den sonra en çok İtalya ve İran'a zarar verdi. Deyim yerindeyse İran'da “ulusal bir krize” evrilen salgın, bütün çabalara rağmen kontrol edilemiyor. İran Sağlık Bakanlığının açıkladığı resmî verilere göre hâlihazırda ülkede 14.991 kişi virüs sebebiyle hastayken 853 kişi hayatını kaybetti. Hastalıktan kurtulan kişi sayısı ise 4.994. Bu rakamlara göre toplamda 20.838 kişiye koronavirüs bulaştı. Ülkedeki virüs salgınına ilişkin bazı muhalif gruplarca ortaya atılan gayri resmî rakamlar ise daha da endişe verici. Resmî rakamlar esas alındığında İran'da son 10 günde, günlük ortalama 1.000 yeni vakanın ve 100 yeni ölümün kaydedildiği ve ölümlü vaka sayısının dünya ortalamasının üzerinde seyrettiği anlaşılmaktadır.
İran'da koronavirüsün ilk olarak 19 Şubat'ta Kum şehrindeki iki kişiye bulaştığı kamuoyuyla paylaşılmış ve bu açıklamadan iki gün sonra yani 21 Şubat'ta 11. İran İslami Şûra Meclisi Seçimleri gerçekleştirilmişti. Akabinde yeni vakaların ardı arkası kesilmedi. Seçimden sonra bütün ülkeyi saran virüsün İran üzerinden farklı ülkelere de yayıldığı gözlendi. Bütün tedbirlere karşın hükûmet virüsün önünü alamayınca bazı şehirlerde sıkıyönetimin ilan edilmesi gündeme geldi. Yaklaşık bir aylık süre zarfında gelinen son durumda Tahran yönetimi, Çin gibi virüsü kontrol altına almayı başarabilmiş ülkelerin desteğine rağmen hâlâ salgının önüne geçememektedir. Ülke içerisinden ve dışarısından bazı faktörlerin bu durumda etkili olduğu görülmektedir.
İç Faktörler
Her şeyden önce İran'ın adım adım geliyorum diyen salgına “hazırlıksız” yakalandığı ortada. Aralık 2019'da virüs Çin'de baş gösterdiğinde İran, akaryakıt zammından sonra yaşanan geniş çaplı sokak gösterilerinin şokunu yeni atlatmıştı. Akabinde Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'nin beklenmedik bir anda öldürülmesi, Ukrayna'ya ait yolcu uçağının insani hata sonucunda düşürülmesi, tartışmalı geçen meclis seçimleri, Ruhani hükûmetinin bütün çabasına karşın İran'ın Mali Eylem Görev Gücü tarafından kara listeye alınması ve İran'ın, Nükleer Anlaşma'daki taahhütlerini yerine getirmediği gerekçesiyle aleyhinde Tetik Mekanizması'nın devreye sokulması gibi iç ve dış meselelerle boğuşan Tahran yönetimi için ülkeye oldukça uzak bir coğrafyada ortaya çıkan bir salgın öncelikler arasında değildi. Bu nedenle olası bir salgına karşın hazırlık yapılmamıştı.
Hâl böyleyken koronavirüsün Çin'den İran'a kolayca yayılması şaşırtıcı değil. Zira İran açısından Çin, önemli bir siyasi ve ticari ortak olduğu için iki ülke arasında gidiş-geliş bir hayli fazla. Dolayısıyla Çin'den İran'a virüsün yayılmasının birçok yolu var. Ayrıca İran'da epeyce Çinli bulunmakta. Bununla birlikte Tahran yönetiminin virüs ülkede görüldükten sonra dahi Çin'le olan hava yolu ulaşımını sonlandırmakta çekimser kalması şaşırtıcı bir gelişme olarak gündemde yerini aldı. Virüsün ülke geneline yayılmasıyla birlikte teşhis ekipmanlarının yeterli olmadığı ve hastanelerde yatak sayısının az olduğu çok geçmeden anlaşıldı. Bunun yanı sıra uzman sağlık personelinin de ihtiyaca cevap veremediği basına yansıdı. Dahası maske, dezenfektan madde ve ilaç stokunun da az olması sebebiyle söz konusu ürünler kısa sürede kara borsaya düştü.
Koronavirüsün ülke sathına yayılmasında bir diğer etken İran'ın kriz yönetiminde zaafa düşmesidir. Virüsün İran'daki kaynağının Şiilerce mukaddes addedilen Kum şehri olduğu en başından beri bilinse de şehrin ülkenin en kalabalık bölgesi olan Tahran eyaletiyle ulaşımının kesilmemesi, popüler tabirle virüsün “peak yapmasına” zemin hazırladı. Birkaç gün önce İtalya bütünüyle karantinaya alınmışken İran'da virüsün yaygın görüldüğü Kum, Tahran ve Gilan eyaletlerinin karantinaya alınmasına ilişkin tartışmalar sonuçsuz kaldığı gibi yetkililer arasında uzun bir süre “şeffaflık” tartışması da yaşandı. Ayrıca mart ayı başlarına kadar salgının İran'da endişe verecek düzeyde olmadığı düşünülüyordu. Ancak virüsün siyasilere ve yüksek dereceli bürokratlara bulaşması ve peşi sıra gelen ölümler durumun ciddiyetini gözler önüne serdi.
Mevcut rakamlar ve kuluçka süresi dikkate alındığında virüsün yayılma hızının şubat sonu ve mart başında zirve yaptığı tahmin edilebilir. Zira İran'da eğitim kurumları bir süreden beri tatil olmasına, spor müsabakaları ertelenmesine, sanatsal etkinlikler iptal edilmesine ve geniş kapsamlı tedbirler alınmasına rağmen vaka sayısının artış kaydetmesi, iki ihtimali akla getiriyor. Ya mevcut vakalar daha önce saptanmıştı ve panik havası yaratmamak adına veriler yavaş yavaş kamuoyuyla paylaşıldı ya da hükûmet, yukarıda sıralanan tedbirleri almakta biraz geç kaldığından virüs zaten erken bir dönemde yayıldı ve vakalar artık gün gün tespit edilmektedir.
Kriz patlak verdikten sonra İran'ın işini zorlaştıran bir diğer faktör ise kamu kurumları ve toplum arasındaki uyum ve iş birliği eksikliğidir. Görüldüğü kadarıyla son yıllarda İran'da devlet ve millet arasındaki fay hatları gün geçtikçe derinleşmekte. Bu durum öyle bir hâl almış ki bütün ülkeyi ilgilendiren ciddi bir meselede dahi kamu kurumlarınca yapılan uyarılar önemsenmiyor. Örneğin ilk etapta üçer gün arayla okulların tatil edildiği duyuruluyorken nisan başına kadar bütün eğitim kurumlarının tatil edildiğinin açıklanmasıyla insanlar Hazar Denizi kenarındaki tatil bölgelerine doğru yola çıktı. Bu da otoyollarda trafik oluşmasına sebep oldu. Bu durum, salgının diğer bölgelere de sıçramasına yol açabilir. Diğer taraftan Tahran'da ve diğer şehirlerdeki Nevruz Bayramı hazırlıkları göz önünde bulundurulduğunda İranlıların her şeye rağmen bayram ziyaretlerine gitmekten imtina etmeyeceği anlaşılıyor. Yetkililer ise evlerinden çıkmamaları için halka çağrıda bulunmaya devam ediyor lakin büyük ihtimalle ekonomik gerekçelerle karantina uygulamasına yanaşmıyor. Görünen o ki Tahran'da sokaklar hâlâ tehlikeye davetiye çıkaracak derecede kalabalık ve esnaf kepenkleri indirmekte aceleci görünmüyor.
Dış Faktörler
Kuşkusuz koronavirüsle mücadelede İran'ın elini kolunu bağlayan en önemli dış faktör ABD'nin İran aleyhine iki yıldan beri yürüttüğü ağır yaptırımlar ve bunların yan etkileridir. Söz konusu yaptırımlar, İran ekonomisini çıkmaza soktuğu gibi ülkenin ilaç ve tıbbı teçhizat ithal etmesini de engelliyor. Nitekim ABD'nin cezai müeyyidelerine maruz kalmak istemeyen birçok ilaç şirketi, İran'la uzun zamandır herhangi bir ticari işlem gerçekleştirmiyor. Bu durumun özellikle koronavirüs vakalarının teşhis edilmesini doğrudan etkilediği zira yaptırımlar sebebiyle gerekli teşhis kitlerinin tedarik edilemediği İranlı yetkililer tarafından dile getirildi. Durumun farkında olan Dünya Sağlık Örgütü de İran'ı desteklemeye çalışıyor. Fakat geçtiğimiz iki yılda yaptırımların halk sağlığını tehdit eder bir hâl aldığı koronavirüs salgınıyla daha iyi görüldü.
Her ne kadar kriz gün yüzüne çıktıktan sonra Çin'in İran'a verdiği tıbbı ekipman desteği Tahran yönetimine nefes aldırsa da ihtiyacı karşılamaktan uzak. Bu sebepledir ki Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, dünya kamuoyundan yardım istemek durumunda kaldı. Bu yardım çağrısı sonrasında; Türkiye, Azerbaycan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Almanya, Fransa, İngiltere ve Japonya gibi ülkeler İran'a yardım elini uzattı. Bu yardımların da ülkedeki sorunu çözmediği ortada ki Uluslararası Para Fonunun (IMF) koronavirüsten etkilenen ülkeleri desteklemek için 50 milyar dolarlık bir bütçenin ayırdığını açıklamasından hemen sonra İran Merkez Bankası, beş milyar dolarlık finansal destek almak üzere müracaatta bulundu. Söz konusu meblağın İran'a tahsis edilip edilmeyeceği şimdilik belirsizliğini koruyor.
Sonuç
Koronavirüs meselesi ülkedeki pek çok insani kriz gibi gündeme geldiği ilk günden beri siyasallaştı. Virüsün bir saldırı olduğunu ya da İran'a düşmanlık güdenlerin “virüs bahanesiyle” ülkeyi karıştırmayı hedeflediğini iddia edenler oldu. Ne var ki gelinen noktada ülkede binlerce vatandaşın virüse yakalanmasının sorumluğunu üzerine alan olmadığı gibi salgının nereye evirileceği de belirsiz. Kötü senaryoya göre eğer vaziyet çığırından çıkarsa nüfusu 15 milyonu geçen bir metropol olan Tahran'ın %30'una virüs bulaşabilir. İyi senaryoya göre ise olağanüstü hâl ilanı ve Devrim Muhafızları Ordusunun şehir merkezlerindeki sıkı denetimleri sayesinde birkaç hafta içerisinde durum kontrol altına alınabilir. Fakat gerçek olan şu ki henüz kısa sürede binleri bulan vakanın yarattığı şok atlatılmış değil ve vaka sayısı önümüzdeki günlerde daha da artacak. Göründüğü kadarıyla koronavirüs salgını da hükûmetin kriz yönetimi karnesine eksi olarak geçti.
Kaynak: https://www.iramcenter.org/
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak verilmiştir. Bu makalede yer alan görüşler yazarına aittir.