TİMETURK | HABER MERKEZİ
Yazısına "İnsan hayatının ve onurunun hiçe sayıldığı Halep'e reva görülen muamele, bütün dünyanın donuk bakışları önünde “asrın trajedisi”ne dönüşüyor" diyerek başlayan Kılınç, şunları yazdı:
TAMAMEN ESED'İN ELİNE GEÇMEK ÜZERE
Suriye'deki çatışmaların en kanlı evresine şahitlik eden Halep, tamamen Esed ve müttefiklerinin eline geçmek üzere.
ADETA SOYKIRIM...
Kentin doğu kesiminde, muhaliflerin kontrol ettiği bölgelerdeki ilerleyişini sürdüren ittifak güçlerinin saldırıları nedeniyle en çok zararı siviller görüyor. bombardımandan sağ kurtulmayı başaranların önünde ya sürgün ya da açlık ve sefalet gibi insanlık dışı seçenekler var. Rejim, muhaliflerin direnişini kırmak için masum sivillere adeta soykırım uyguluyor.
SURİYE'DEKİ DIŞ GÜN: TAHRAN
İran cephesi sivillerin bombalanmasını savunurken, muhalifleri “emperyalizmin ve dış güçlerin maşası” olarak tanımlasa da, bizatihi Tahran'ın kendisi Suriye'de bir 'dış güç'.
HEM ABD HEM RUSYA
Dahası İran, hem ABD hem de Rusya ile farklı alanlarda ittifak halinde. Suriye'yi Rusya'yla birlikte 'savunan' İran, Irak'ta da ABD ile eşgüdüm içinde hareket ediyor.
NUSAYRİ DEVLETİ
Suriye'nin üç parçaya bölünerek, kuzeyde Halep ve güneyde de Şam sınır olmak üzere, Akdeniz'e kıyısı bulunan bir Nusayrî devletinin kurulması planı, son iki yıldır sır değil.
ULUSLARARASI KAMUOYU KABUL ETTİ
Bu plan, uluslararası kamuoyu tarafından da zımnen kabul edilmiş durumda. Halep'in barbarca bombalanması ve yıkıntılar arasında can çekişen insanların çığlıkları karşısında dünyanın takındığı lâkayt tavrın başka bir açıklaması olamaz.
DİĞERLERİ NEDEN SESSİZ?
Silahlı muhalefetin ağırlıklı kısmı “ciğer yiyen yamyamlar” olarak etiketlendiği için, Esed'e mesafeli duran ülkeler bile Halep'in rejimin kontrolüne girmesi için düzenlenen bu katliamlara sesini çıkarmıyor.
İRAN TARİHE NASIL GEÇMEK İSTİYOR?
Kan-revan içindeki bu tabloya bakarak, İran'ı yönetenler tarihe nasıl geçmek istiyor acaba?
Daha düne kadar İsrail işgaline karşı direnişe verdiği destek nedeniyle Müslümanların bağrına bastığı İran, şimdi mezhepçi bir ulus-devlet olarak, İsrail'i aratmayan katliamlara imza atıyor.
“Ama filanca ülke de şöyle yapıyor!” gibi suçlamalarla savuşturulamayacak bir vebal bu. Resmi adında “İslâm” geçen bir ülkenin sadece kendi millî menfaatleri için coğrafyayı kan gölüne çevirmesini izliyoruz hep birlikte.
ŞİİLERİN "3" YÜKSELİŞİ
İslâm tarihi, bugün Şiîlerin siyasal anlamda üçüncü yükselişine tanıklık ediyor. Mısır merkezli Şiî bir imparatorluk kuran Fâtımîler (909-1171) ve İran'ı Şiîleştiren Safevîlerden (1501-1736) sonra, Şiîlik şimdi en geniş coğrafi sınırlarına doğru ilerliyor. Eski dönemlerden farklı olarak, modern Şiîlik, siyasi gücünü artırmak ve etki alanını genişletmek için bizzat kendi 'resmî' düşmanlarıyla iş tutmaktan da kaçınmıyor.
İslâm dünyasının çoğunluğunun aleyhine olarak kurulan böylesi ittifaklar ve kanlı çatışmaların en ciddi neticesi ise, Şiîliğin ayrı bir akîde sistemi biçimde billurlaşmaya başlaması. Geleceğin tarihçileri, bu ayrışmaya kimlerin ne şekilde hizmet ettiğini ve kavgayı hangi tarafın körüklediğini bütün açıklığıyla yazacaktır.
Şiîlik bağlamında geçmişten günümüze nakledilen bilgiler arasında ilginç anekdotlar bulmak mümkün.
Örneğin, bugün Mısır'ın simgelerinden ve Sünnîliğin odak noktalarından biri kabul edilen ünlü Ezher Üniversitesi'nin başlangıçta Şiîliği doktrine etmek ve yaymak için kurulduğunu çok az kişi bilir.
Salahaddîn Eyyûbî, Fâtımî devletini ortadan kaldırdıktan sonra Ezher'i hemen kapatmış, kadrosunu ve müfredatını başta aşağı yeniletmişti. Buradan hareketle, bugünkü Şiîlik kurum ve külliyatlarının, gelecekte başka Salahaddîn'ler tarafından ortadan kaldırılacağı tahmininde bulunabiliriz.
Yine tarihe bakınca akla gelen bir başka gerçek de şu: Şiîlik ile Sünnîlik arasında üçüncü ciddi çatışma için geri sayım da başladı. Bugün Suriye'de, Irak'ta, Yemen'de, Lübnan'da ve hatta Nijerya'da yaşanan gerilimler, hep bunun ayak sesleri. Vekâlet savaşlarından tarafların netleştiği bire bir gerçek savaşlara geçiş aşaması yaklaşıyor.