İşte Araştırmacı Osman Atalay'ın kaleme aldığı o yazı;
“Savaşta bütün gecikmeler tehlikelidir. “
John Dryden
Bir haftadır dünya medyasında ABD Ordusu'nun Gazze'ye insani yardım için liman inşaa edeceği haberleri yer alıyor, bu da önümüzdeki süreçte Gazze savaşının hangi boyutlara evrileceğine işaret etmektedir.
ABD Başkanı Biden, Kongre'de yaptığı konuşmada insani yardımların ulaşması için Gazze sahiline geçici liman yapacaklarını açıkladı.
ABD'li yetkililer limanın kurulumunun birkaç hafta alacağını söylerken BBC, Gazze'ye limanın kurulumunu, Virginia eyaletinde bulunan 7. Ulaştırma Tugayı adlı bir ordu biriminin üstleneceğini aktardı.
Büyük gemilerin de yanaşabileceği geçici limana ilk sevkiyatların Güney Kıbrıs üzerinden yapılacağı konuşuluyor.
Güney Kıbrıs'la beraber AB, Almanya, Yunanistan, İtalya, Hollanda, BAE ve İngiltere'de planın taraflarını oluşturuyorlar.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de Gazze ile "Kıbrıs deniz koridorunu Avrupa Birliği, Birleşik Arap Emirlikleri ve ABD olarak birlikte açıyoruz" ifadesini kullandı.
Washington merkezli yardım grubu World Central Kitchen (WCK), Gazze halkı için BAE'nin de desteğiyle edindiği gıda yardımını Larnaka'da topluyor.
ABD'nin, Gazze'ye geçici liman kurma fikri aslında İsrail'in orta vadeli Gazze'yi bölme planı dahilinde olan bir şeydi.
ABD bir yandan sivil katliamlardan rahatsızlık duyduğunu ifade ederken, diğer yandan İsrail'i desteklemeye devam ediyor.
İsrail hükümeti içerisinde ciddi fikir ayrılıkları var
Hamas'tan bu denli uzun süreli direniş beklenmiyordu, İsrail'in Hamas karşısında çok ciddi kayıplar vermesi morallerini bozmuş durumda.
Hamas'ın askeri varlığını hala koruyor olması, teknik ve taktiksel başarısı artı hanesine yazılırken Gazze'nin insani krizi, ambargo, yıkılan evlerin imarı, kuzeyden güneye göç edenlerin geri gönderilmesi, esirlerin ve tutuklu Filistinlilerin durumu, Hamas'ın üzerinde büyük bir baskı oluşturmaktadır.
Savaşın 6. ayına girdik. Gazze'nin kuzeyinden 1 milyon insan evlerini kaybederek Gazze'nin güneyine göç etmek zorunda kaldı.
Öldürülen insan sayısı tahmini olarak 50 bini aşmış vaziyette.
İsrail Gazze'de bugüne kadar yaşanan savaşlarda eşi benzeri görülmemiş bir “öldürücü açlık” politikası deniyor.
Sivil yerleşim alanları, evler çarşılar ibadethaneler, okul ve hastaneler yerle bir edilirken bombardımandan sağ çıkan insanlar ise gıda engeli ve açlık sebebi ile ölmeye başladılar.
Filistin halkı, tarihinin en zor günlerini yaşarken Müslüman ülkeler tarafından yalnız bırakıldıklarını (kimilerinin güçlerinin yetersizliğini, kimilerinin ihanetini) artık kabullenmiş durumdalar.
İslam dünyası 2 milyar nüfusu ile dün Bosna, Çeçenistan, Irak, Yemen ve Suriye'de yaşanan katliamlara seyirci kaldığı gibi bugün Gazze‘de yaşanmakta olan soykırımı durdurabilecek bir güce sahip olmadığını resmen kabul etmiş görünüyor.
Son 40 yıldır Afganistan, Irak işgalleri, Çeçenistan, Bosna ve Suriye Savaşları'nda görmediğimiz (gıda ve ilaç ambargosu ile başlayan) kitlesel ölümlere Gazze'de şahit oluyoruz.
5 aydır İİT üye ülke liderleri Gazze'ye yardımların ulaştırılması için insani koridorun açılmasını talep ediyorlar.
Trajik olan, 57 İslam ülkesinin aylardır ABD ve İngiltere'yi Mısır'ın Refah kapısını insani yardıma açmaya ikna edememiş olmasıdır.
İslam ülkeleri ve Türkiye'den Gazze için Mısır'a giden yardımlar, depolarda ve Refah Kapısı'nda 5 aydır çürümeyi beklerken neden ABD, Fransa ve Ürdün önce Gazze'ye havadan gıda kolisi atıyor ve ardından Gazze'ye liman yapmak istiyor?
Cevap gayet basit. İsrail ve ABD Mart 2018'de net bir şekilde Gazze'nin Hamas yönetiminden temizlenmesi ve kuzeyin İsrail'e verilmesi şeklinde karar almışlardı.
Fakat önümüzdeki realite Gazze'nin yaşamakta olduğu sürecin Bosna gibi coğrafi, fiziki ve ruhsal olarak çöküşe zorlanmakta olduğudur.
Geçtiğimiz hafta Gazze'ye havadan paraşütle bir yardım mizanseni izledik. BM ve Avrupa'nın Filistin dostu sivil toplum ve siyaset mekanizmalarının protestoları, İslam İşbirliği Teşkilatı'nın baskıları ile ABD'nin yardım şovu gerçekleşti. Burada yeni bir sürecin işaretlerine şahit olmaktayız.
ABD'nin Trump döneminden beri Gazze'den bir Filistin (Dayton'u) çıkartma planı var. Tüm yaşananlar güneye liman inşaası ve insani yardım planı ile İsrail'in kontrollü kalıcı savaş politikasının desteklenmesi anlamına gelir.
Bundan sonraki süreçte İslam ülkeleri ve ABD-İngiltere askerlerinin de görev alacağı Bosna Barış Gücü IFOR benzeri GFOR Gazze Barış Gücü gündeme gelebilirse şaşırmayalım.
2006 yılına kadar Gazze'de yaşayan ve Hamas'ın seçimleri kazanmasıyla Gazze'yi terkeden 8000 Yahudi yerleşimcinin geri getirilme planı Gazze'nin kuzeyinin işgali anlamına gelmektedir.
İsrail planı gerçekleşirse, Gazze'nin yeni statüsünün dün Bosna'da olduğu gibi (ölümü gösterip sıtmaya razı edilen Boşnaklar) Dayton barış antlaşması benzeri bir plan ile Yahudi yerleşimcilerin tekrar geri döneceği ve ülkenin kuzeyinin İsrail'in kontrolüne verileceği bir sürece gidileceği endişesine yol açıyor.
Bu savaşın ana gayesi, temel hedefi Hamas'ın tasfiye edileceği ve İsrail'in de kısmen kontrol edeceği yeni bir Gazze planının dayatılmasıdır. İslam İşbirliği Teşkilatı'nın geçen hafta Olağanüstü Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı'nda “FKÖ'nün Filistin halkının tek meşru temsilcisi olduğu vurgusunu unutmamak gerekiyor.”
Gazze Refah sınır kapısının insani yardıma açılmasının önündeki tek engeli sadece İsrail'e bağlamak büyük bir hata olur.
Gazze Refah kapısının açılmasını Hamas yönetimi var olduğu müddetçe (Hamas'ın başarısından korkan) Mısır, Suudi Arabistan, BAE ve Ürdün Devletleri'nin kabul etmesi mümkün görünmüyor.
Geçtiğimiz hafta Suudi Arabistan'da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı Olağanüstü Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı'nda İsrail'in Gazze'ye saldırılarına, ablukasına ve insani yardıma ilişkin karar taslağı da şimdilik temenniler ve kınamalar ile sınırlı görünmektedir.
Türkiye, İran, Mısır, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün, Endonezya ve Nijerya'dan oluşan temas gurubunun çabaları BM'de birçok ülkenin pozisyon değiştirmesini sağlamakla beraber maalesef ABD-Batı tarafından desteklenen İsrail'in Gazze'de devam eden katliamlarını engelleyemedi.
Filistinli siviller için pratik ve etkin korumaya yönelik bir mekanizma oluşturulması gerektiği vurgulanan karar taslağında, İsrail'in başta Birleşmiş Milletler (BM) olmak üzere uluslararası teşkilatlara üyeliğinin askıya alınması çağrısı yapıldı.
Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı'nın (UNRWA) önemi vurgulanan karar taslağında, UNRWA'ya mali katkısını kesen ülkeler kınandı ve bu karardan vazgeçmeye çağrıldı.
Taslakta, İİT üye devletlerinin, Filistin'in BM'ye tam üye olabilmesi yönündeki çabaları destekleme çağrısı yinelenirken, tanımayan ülkelerin Filistin'i tanıması istendi.
FKÖ'nün Filistin halkının tek meşru temsilcisi olduğu vurgulandı.
Acil ve koşulsuz ateşkes çağrısında bulunuldu.
Filistin halkının zorla yerinden edilmeleri girişimleri kategorik olarak reddedildi.
Arap-İslam âleminin Ramazan ayında (uluslararası teşkilatlarla işbirliği halinde) Gazze'ye yardım ulaştırma çağrısı yenilendi.
İsrail açısından bakıldığında Gazze, Hamas'ın elinde olduğu müddetçe İsrail'in nihai hayallerini gerçekleşmesi mümkün görünmüyor. Vaad edilmiş topraklar istisnasız her siyonist Yahudi'nin idealidir. Aynı zamanda Gazze, İsrail için önemli stratejik bir değere sahiptir.
İsrail'in planları arasında Hamas yönetimine son vererek, Gazze-Aşkelon hattından Kızıldeniz'e açılan Ben Gurion Kanalı'nın olduğu, bu sayede küresel ticaret ve enerji koridorunda Süveyş'i saf dışı ederek Mısır'ı daha fazla köşeye sıkıştırmayı ve küresel ticaret ve enerji lojistik merkezi olmayı hedeflediği açıkça tartışılıyor.
Uzmanlar, bu durumun dünya enerjisinin yüzde 30'nun nakil noktası olan Hürmüz Boğazı ile birlikte Çin'in Bir Kuşak Bir Yol Projesi'ni ve Akdeniz'in stratejik-enerji dengesini sarsacağı ve küresel bir savaşı tetikleyebileceği görüşünde.
Tahrif edilmiş Tevrat'ta Arz-ı Mevud'un sınırları “Mısır Irmağı'ndan Fırat Irmağı'na kadar olan bölgede ayak bastığınız her yer sizin olacaktır” şeklinde çizilmiştir.
Siyonist Yahudiler bu toprakların bir gün İsrail Devleti sınırları içerisine dahil edileceğinin hayalini kurmakla birlikte Filistin topraklarında acımasızca bir savaşı sürdürmekten de çekinmez.
Bununla birlikte İsrail'in bu kadar öfkeli olmasının bir sebebi de Arz-ı Mevud'a ulaşma yolunda Gazze'nin Sina'ya taşınma projesine direnen Filistin direnişini bir türlü kıramamış olmasıdır.
El Kassam Tugayları, İsrail askerlerini son nefesine kadar vurmaya kararlı. İsrail ise Gazze'deki sivilleri vurmaktan yorulana kadar bu asimetrik savaşa devam edecek gibi görünüyor.
İsrail savaş kabinesinin bakış açısı çok net ;“Gazze'ye su, yakıt ve yiyecek girmemeli, Gazze'de kalan herkes öldürülmeli.” Gazze'deki direniş, İsrail tarafından mental bir yorgunluğa sürükleniyor. Gazze için Mısır kapısının insani yardıma açılması hayati derecede önemlidir.
Anlaşılan o ki, ABD ve bazı Arap ülkeleri Hamas'sız bir Gazze planı üzerinde çalışıyorlar.
ABD Başkanı Biden, geçtiğimiz hafta Kongre'de ulusa konuşmasında niyeti gayet açıktı; “Hamas, rehineleri serbest bırakarak, silahları bırakarak ve 7 Ekim'in sorumlularını teslim ederek bu çatışmayı bugün sona erdirebilir. İsrail'in ek bir yükü var çünkü Hamas sivil halk arasına saklanıyor ve faaliyet gösteriyor. Ancak İsrail'in Gazze'deki masum sivilleri koruma konusunda da temel bir sorumluluğu var. Bu savaş masum sivillere Gazze'de bu zamanki tüm savaşların toplamından daha fazla zarar verdi. 30.000'den fazla Filistinli öldürüldü. Bunların çoğu Hamas değil. Binlercesi masum kadın ve çocuk. Yaklaşık 2 milyon Filistinli daha bombardıman altında ya da yerinden edildi.” dedi.
En çok merak edilen asıl bu plana, Hamas siyasi yönetiminden ziyade El Kassam Tugayları komutanı Yahya Sinvar'ın nasıl bir tepki vereceği merak konusudur. Hamaslı Gazze'nin bu son direnişidir, Gazze direnişi bu kez kaybederse bir sonraki süreçte Kudüs kaybedilir, zaman daralıyor.
İslam ülkeleri halkları sivil toplum mekanizmaları daha ciddi ve güçlü bir işbirliği içinde olması gerekiyor.
Bosna Halkının ilk Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç'in 1997 yılında Tahran'da yapılan İslam Konferansı Örgütü Toplantısı'ndaki serzenişini bir kez daha hatırlatmakta fayda görüyorum.
“Çok açık konuştuğum için beni bağışlayın. Güzel yalanların yardımı olmaz, ama acı gerçekler bir ilaç olabilir. Batı çöküntü içinde ya da dejenere olmuş değil. Kendi kendini kandıran komünizmin “çürümüş Batı” propagandası, bunu acı bir şekilde ödedi. Batı, çürümüş değil; güçlü, örgütlü ve eğitimli. Okulları bizimkilerden iyi, kentleri bizimkilerden temiz. Batı'da insan haklarının düzeyi yüksek ve fakirler ile sakatlara toplumsal yardım iyi örgütlenmiş durumda. Batılılar çoğunlukla sorumlu ve dakik kişiler. Onların ilerlemelerinin karanlık yönünü de biliyorum ve bunun gözümden kaçmasına izin vermiyorum.
İslam en iyisi, ama biz en iyisi değiliz. Bunlar iki farklı şey ve biz her zaman onları karıştırıyoruz. Batı'dan nefret etmek yerine onunla rekabet etmeliyiz. Kur'an bize bunu, yani ‘hayırlı işlerde yarışmayı' emretmiyor mu?”
Dünya çok kutuplu bir düzene doğru evriliyor. Batı eski gücünde değil ama Aliya'nın ikazı önemli, hafife almamak gerekli.
Netice olarak; İnşallah Gazze'nin akibeti Bosna'ya benzemez.