Esedullah Oğuz'un, ‘Independent Türkçe'de yayımlanan “Kâbil hükümeti, Taliban karşısında ayakta kalabilir mi?” başlıklı makalesi şöyle:
Afganistan'da Taliban örgütü son birkaç hafta içerisinde 130'dan fazla ilçe ve kasabayı ele geçirmişken ve ABD de bu ülkedeki son askerlerini çekmeye hazırlanırken, herkesin cevabını merak ettiği sorulardan biri şu:
Kâbil hükümeti, Taliban karşısında ayakta kalabilir mi?
Son aylarda Afgan ordusu, Taliban karşısında öylesine büyük ve toplu kayıplar vermeye ve geri çekilmeye başladı ki, bu durum Afganistan'ın son komünist rejiminin 1992 Nisanı'ndaki çöküşünü akıllara getirdi.
Afgan ordusundaki çözülmeden sonra mücahitler Kabil'e girmiş ve ülkeden kaçmak isterken havaalanından çevrilen komünist cumhurbaşkanı Necibullah da BM'nin Kabil'deki temsilciliğine sığınmıştı.
Dört yıl sonra Taliban Kabil'i ele geçirdiğinde Necibullah'ı ve kardeşini bir trafik direğinden asmıştı.
Günümüzde kırsal bölgelerin büyük kısmına hakim olan Taliban onlarca büyük kentin dış mahallelerine kadar gelmişiken, Necibullah'ın feci sonu birçok Afgan'ın gözünde yeniden canlandı.
Hissedilen korku ve paniğin tercümesi, acaba biz de aynı akıbete uğrar mıyız, şeklindeydi.
Ama iki haftalık dağınıklık ve şaşkınlıktan sonra Afgan ordusunun yeniden toparlanıp saldırıya geçmesi, daha da ötesi Taliban'a kaptırılan birçok ilçeyi geri alması, bozulan morallerin tekrar düzelmesini sağlarken asık suratlar ve kaygılı bakışlar yerini gülümseyen gözlere bıraktı.
Evet, bu kez durum, 1992'inden çok farklı. Zira 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra geçen 20 yılda Afganistan'da çok büyük değişimler yaşandı.
Demokratikleşme anlamında önemli kazanımlar elde edildi. Her yaştan insanın katıldığı, hatta kadınların bile aday olduğu ona yakın yerel ve genel seçim yapıldı.
Aşiret reislerinin, komutanların ve yerel ağaların tasallutundan kurtulan sıradan insanlar, seçim sandıklarında oy kullanarak birey olmanın tadına vardılar.
Milyonlarca erkek ve kız öğrenci okula gitmeye başladı, kadınlar milletvekili, bakan, büyükelçi, milli eğitim müdürü, vali, ordu mensubu ve hatta kaymakam olarak toplumsal hayatın her alanında görev ve sorumluluk üstlendiler.
Buna paralel olarak, güçlü ve renkli bir medya gelişti. Şu anda 100'den fazla televizyon, gazete ve radyodan oluşan yayın kuruluşu toplumun değişik katmanlarına seslenen çok sesli ve renkli bir yayın sürdürüyor.
Şu anki Afgan medyasının komşu ülkelerin medyasından daha özgür olduğunu söylemek, hatta bunun altını çizmek gerekiyor.
Komşu Orta Asya cumhuriyetlerinde devlet başkanlarının isimleri yerel medya tarafından büyük bir saygı ile zikredilirken Afgan medyasında sık sık cumhurbaşkanı Eşref Gani ve yardımcılarının her icraatı kıyasıya eleştiriliyor.
Pakistan ve İran medyasında dokunulmaması gereken belli tabu konular varken, Afgan medyası hiçbir tabu tanımıyor, rüşvetçi milletvekilleri, bakanlar ifşa ediliyor, yerden yere vuruluyor.
Ülkede gelişen eğlence sektörüne paralel olarak ulusal kanallar sık sık Afgan Star veya Afgan Sesi gibi yarışmalar düzenliyor, komedi skeçlerinde rüşvetçi politikacılar, yolsuzluklar tiye alınıyor.
Birçok ülkede büyük ilgi gören Türk dizileri, Afganistan'ın monoton ve sıkıcı günlük hayatına ayrı bir renk katıyor.
Afganlararası whatsapp gruplarında "Bu akşam beni rahatsız etmeyin, sevdiğim dizi Ertuğrul Diriliş var" gibi sözlere rastlanıyor.
Taliban'ın son saldırıları, tüm bunları bir anda tehlikeye düşürdü. Afganlar önce, bir süre panik ve korku yaşadılar, acaba 1990'lı yılların karanlık günlerine geri döner miyiz gibi düşücelere kapıldılar. Ama sonra bu korku ve paniğin yerini öfke ve kararlı bir direniş almaya başladı.
İnsanlar mahalle mahalle, semt semt eski mücahit komutanlarının önderliğinde silahlanırken şık giyimli modern kadınlar, bayan öğretmenler ve genç kızlar birçok kentte elllerinde silahla Afgan ordusuna destek gösterisinde bulundular.
Parlamentoda da kadın-erkek birçok milletvekili oturumlara askeri üniformalarla katılarak, orduya destek verdiler. Böylece tüm ülkede hava bir anda Taliban'ın aleyhine döndü.
Taliban'ın ilerleyişi, İran, Rusya, Hindistan ve Çin gibi komşu ve bölge ülkelerini de harekete geçirdi. Özellikle Rusya Taliban'ın Kuzey Afganistan'daki ilerleyişinden son derece rahatsız.
Zira kuzeyde kırsal alanlar üzerinde hakimiyet kuran ve büyük kentlerin dış mahallelerine kadar dayanan Taliban'ın saflarında çok sayıda IŞİD savaşçısı bulunuyor.
Gerçi IŞİD'liler daha Taliban'ın bayrağı altında savaşıyor ama kendi siyah bayrakları altında yeniden boy göstermeleri, an meselesi. Bu durum, Rusya kadar Çin'i de rahatsız ediyor.
Zira IŞİD'lilerin arasında daha önce El Kaide saflarında savaşan Özbekistan İslam Hareketi'ne mensup Orta Asya kökenli (Özbek, Kazak, Uygur, Çeçen vs) çok sayıda milis bulunuyor.
Taliban'ın güçlenmesinden rahatsız olan bir başka ülke ise, Kabil hükümetinin (Batı'dan sonra) hamiliğine soyunan bölgenin büyük gücü Hindistan.
Zira Yeni Delhi, komşusu Pakistan'a karşı Afganistan'da amansız bir vekalet savaşı yürütüyor. Kabil'de Pakistan yanlısı bir rejim görmek istemeyen Hindistan, Kabil hükümetini koruyup kollarken, Pakistan da Taliban'a arka çıkıyor.
Nitekim örgütün kuzeydeki son kazanımlarından sonra Hindistan Taliban'a dolayısıyla Pakistan'a karşı bir cephe oluşturmak için İran ve Rus dışişleri bakanlarıyla görüştü.
Hindistan'ı rahatsız eden bir başka konu ise, Pakistan'la çok yakın ilişkiler içerisinde olan Türkiye'nin Nato sonrasında Afganistan'da kalacak olması ve Kabil Havaalanı'nın güvenliğini üstlenmesi.
Yeni Delhi bu konuda İran ve Rusya'nın desteğine güvenirken, Brüksel ile Washington'un desteğini arkasına alan Türkiye, iki yakın dostu Pakistan ile Afganistan'ı ortak faydalar üzerinde uzlaştırarak tarihi bir zafere imza atmaya hazırlanıyor.
Görüldüğü gibi, üzerine aldığı ihaleyi tamamlayamayıp işi taşerona devreden ABD sahadan çekilirken, Afganistan üzerinde bölge ülkeleri arasında çok çetin bir satranç oyunu sahnelenmek üzere.
Elbette bu oyunda kimin galip geleceğini kestirmek güç, bunu zaman gösterecek. Ancak herkesin hemfikir olduğu tek nokta, Kabil'in düşmemesi ve Taliban'ın Afganistan'a tek başına hakim olmaması.
Bunun için de ellerinden geleni yapmaya hazır gibi görünüyorlar. Bunun tek istinası, Pakistan. Ama istisnalar, kaideyi bozmaz.
Görüldüğü gibi, gerek Afgan halkı gerekse uluslararası kamuoyu, Afganistan'da son 20 yılın kazanımlarının heba edilmesine hazır değil.
Ancak, büyük bir güç olarak geri dönen Taliban'ı da gözardı etmek, görmezden gelmek de mümkün değil. Tek yol, Afgan devleti ile Taliban'dan oluşan ortak bir yönetimin kurulması.
Geçici bir yönetimin kurulmasından sonra ülkenin bir veya iki yıl gibi bir süre sonra seçime gitmesi ve kaderinin halkın oyuyla belirlenmesi.
Afganistan'da 1978'deki o uğursuz komünist devrimden beri, tam 43 yıldır beklenen barışın geri dönmesi için, herkesin, süper güçlerin yanında komşu ve bölge ülkelerinin de Afganistan'dan elini çekmesi lazım.
Pakistan'ın (maddi, manevi, siyasi, askeri ve lojistik) desteği olmasaydı, bugün Afganistan'ın Taliban diye bir derdi olmayacaktı.
Vekalet savaşları sürdükçe, Afganistan'a barış gelmez.
Afganistan'da 40 yıldır yanan ateş hep dışarıdan getirilip üzerine dökülen benzinle alevleniyor. Kendi haline bırakılsa, ateş kendiliğinden sönecek.
Ateşi sürekli kurcalayanlar şunu unutmasınlar; komşudaki yangın tam sönmedikçe, bir gün sizin evinize de sıçrayabilir. Benden söylemesi.