Türkiye, son dönemlerde tüm tanımların anlamını yitirdiği bir seçim atmosferine doğru gitmeye başladı. Muhafazakarlık, solculuk, sağcılık, Kürtçülük ve Türkçülük gibi tanımların ideolojileriyle mücadele eden örgütlü kurumların, hangi yapılarla dirsek temasına girdiğini çok net görebiliyoruz. Bu dirsek teması ve ilkelerin terk edilmesinin temel sebebi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın olası başkanlığına karşı verilen mücadelede yatıyor.
Başkanlık karşısında saf tutanlar, AK Parti'nin zayıflamasının, dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başkanlığının ancak HDP'nin seçim barajını aşmasıyla engellebileceğini ifade ediyorlar ve safları sıklaştırmaya çalışıyorlar. Aslında böylece Türkiye'de yine AK Parti karşıtlığı üzerinden bir “normalleşme” sürecinin sağlandığını görüyoruz. Eğer bir MHP'li kendisine oy vermeyecek bir seçmene, “Başkanlığı engellemek istiyorsan, HDP dışında oy vermemelisin” diyebiliyorsa, eğer Gülenciler, karşı oldukları PKK ve HDP'yi sadece Erdoğan başkanlığa çıkmasın diye destekleyebiliyorsa, bunu iyi okumamız gerekiyor.
Bütün bu geçişkenlikler, seçmenin de kafasını karıştırdı. Öyle ki, yereldeki belli ve köklü ailelerin siyasi geçmişleri ile bugün durdukları yer arasında dağlar kadar fark var. İlginçtir, bu tip saf değiştirmeler eğer güçlü bir parti liderliği yoksa çok sorgulanmıyor, eğer güçlü ve karizmatik bir liderlik varsa her şeyin üzerini örtebiliyor. Böyle karizmatik ve güçlü bir liderlik yoksa hem yerelde hem ulusalda ortaya çıkan tablo ciddi anlamda bir güven problemini beraberinde getiriyor.
Yerelde özellikle belli aileler üzerinden okunan siyaset, ne yazık ki siyasîler üzerinde en büyük handikabı doğuruyor. Bu bakımdan seçmenin tercihi o aşiret veya aile üzerinden değişmez savıyla hareket edenler, ne yazık ki sonucu da istedikleri yere götürme şansına sahip olamıyorlar.
AK Parti teşkilatlarının bir kısmı, yerelde bu önyargıyla hareket ettiği için o seçmene ulaşmaya bile uğraşmıyor. Fakat bunun böyle olmadığına inanan HDP başta olmak üzere diğer partilerin bir kısmı, bütün ağırlığını son hafta bu tip aşiret ve ailelere veriyorlar ve “kimi ikna etsek kârdır” mantığıyla oylarını arttırmaya çalışıyorlar.
Son bir haftada Türkiye'de siyasi rüzgârın başka yerden esebildiğinin sayısız örnekleri söz konusu. Bu bakımdan son hafta aslında Türkiye'de seçmen kitlesinin ikna edilebildiği, ikna edilenlerin de kararlarının pekiştirilmesi anlamında çok mühim. Buna göre çalışan, buna göre mücadele eden ve buna göre hizmet edenler kazanırlar…
Geldiğimiz aşamada hala Anadolu'da ve büyükşehirlerde oyunun rengini belli etmeyen, kararını sabit tutmayan ciddi bir kitlenin varlığının söz konusu olduğudur. Merkezde siyasilerin konuşmaları, açıklamaları ne kadar önemli olursa olsun o önem kadar da yerelde kullanılan dil ve yapılan temas da çok çok önemli. Bu önem, sonuçları bile değiştirebilir.
Unutmayalım ki, bir ilçede kan davasına çözüm aramak, iki aileyi barıştırmak, bir cem evini ziyaret edip temas kurmak, girilmeyen bir mahallede vatandaşa dokunmak, siyasilerin girmediği köylere gidebilmek gibi örnekler son hafta da olsa seçmeni ciddi etkiliyor.