Hint alt kıtası yaklaşık sekiz asır Müslüman Türk idareciler tarafından yönetildi. Bu süre zarfında Müslümanlarla diğer din mensupları arasında birlikte yaşama kültürü tesis edilebilmişti. Zaman zaman mahallî düzeyde istenmeyen hadiseler vuku bulmuş olsa da Müslümanların “ötekine” karşı tutumu genellikle hoşgörülüydü. Günümüzdeki Hindu nüfusu ve diğer din mensuplarının sosyoekonomik durumları da bunu teyit eden önemli bir gösterge.
Müslüman Türklerin 19. yüzyılın başından itibaren güç kaybetmesinden sonra, bölgede Doğu Hindistan Şirketi vasıtasıyla İngilizler yönetime geldiler ve onların iktidarı 1947 yılına kadar devam etti. Bu tarihte Hint toplumunda bir bölünme yaşandı ve batıda Pakistan ve doğuda Hindistan olmak üzere ortaya iki bağımsız ülke çıktı. O günden bu güne yaşanan hadiseler, bu bölünmenin her iki kesim için kapanması mümkün olmayan yaralar açtığını ve istenmeyen sonuçlar doğurduğunu ortaya koyuyor. “Bölünme” manasında kullanılan Hintçedeki “batvara” kelimesinin salt bölünme anlamına gelmediği, ayrıca “atadan kalan mülkün paylaşımı, kardeş payı” gibi manalar da ihtiva ettiği göz önünde bulundurulduğunda, bu ayrışmanın esasında asırlardır iç içe geçmiş ve aynı kültür havzasında yoğrulmuş bir toplumun acı verici bir şekilde birbirinden kopmasını da ifade ettiği söylenebilir.
İngilizler bölgeden çekilirken geride önemli bir sorun daha bıraktı: Keşmir. Bölünme esnasında alınan karar gereği, Keşmir'in hangi ülkeye dâhil olacağı bölge halkının kararıyla belirlenecekti. Yüzde 90'ı Müslüman olan Keşmir halkının Pakistan'a katılma yönünde bir tavır ortaya koymasına rağmen, yönetici konumunda olan dönemin racası (Hindu emiri) aksine bir tutum sergileyerek Hindistan'a katılma kararı aldı. Buna bağlı olarak Pakistan ile Hindistan arasında ilk savaş vuku buldu ve Birleşmiş Milletler'in (BM) devreye girmesiyle ateşkes ilan edildi. Fakat artık Keşmir fiilen ikiye ayrılmıştı: Kuzeyde kalan bölge “Azadi Keşmir” adıyla Pakistan'a, güneyde kalan bölge ise “Cammu ve Keşmir” adıyla Hindistan'a bağlandı.
HİNDİSTAN'IN KEŞMİR ADIMI
Hindistan anayasasında 25 bölüm altında yaklaşık 450 madde bulunuyor. 370. madde anayasanın “geçici ve özel hükümler” başlığını taşıyan 21. bölümünde yer alıyor. Hindistan anayasasına Cammu ve Keşmir'in demografik yapısını ve kimliğini korumak amacıyla önce 370. madde, sonrasında ise 1954 yılında bu maddeye ilintili olarak 35A maddesi eklendi. Keşmir vatandaşlık, mülk sahipliği ve temel haklarla ilgili kendi kurallarını koyabilme yetkisine sahip oldu. Eyalet dışından gelenlere burada toprak veya mülk edinme imkânı tanınmadı. Eyalet meclisi dış ilişkiler, savunma ve iletişim konuları hariç (bunlar merkezi hükümetin yetkisindeydi) kendi yasasını yapma hakkı elde etti.
Hindistan'da 19 Mayıs 2019 tarihinde tamamlanan genel seçimlerde, daha önce de iktidarda olan Hindistan Halk Partisi (Bharatiya Janata Party [BJP]) sandıktan daha güçlü bir destekle çıktı ve yeniden iktidara geldi. Keşmir'e özel haklar tanıyan 370. maddenin yürürlükten kaldırılması, partinin seçim manifestosunun bir parçasıydı. Seçimlerin arifesinde buna dair söylemler pek çok kanaldan dillendirilmeye başlanmıştı. Fakat Hindistan'da çözülmesi gereken daha temel sorunlar mevcutken, ilk uygulamalardan biri olarak bu yasa değişikliğinin gündeme getirilmiş olması dikkat çekiciydi. Bu tutum BJP'nin aşırı milliyetçi söylem ve eylemlerinin bir yansıması olarak değerlendirebilir.
İçişleri Bakanı Amit Shah 5 Ağustos günü mecliste yaptığı konuşmada, Keşmir'de Ayushman Bharat (devlet destekli ücretsiz sağlık koruma programı) bulunmasına rağmen, uzman doktor ve hemşirelerin yeterli düzeyde olmadığını belirtti. Amit Shah böyle bir değişikliğin gerekçesi bağlamında şunları söyledi: “Cammu ve Keşmir halkına 370. maddenin bu eyalete nasıl zarar verdiğini ifade etmek istiyorum. Bu madde hükümlerinin bir sonucu olarak, bölgede demokrasi tam anlamıyla gerçekleşemedi. Yolsuzluk ve yoksulluk arttı; istenilen ölçüde gelişme olmadı”.
BJP tarafından meclise sunulan yeni yasa tasarısıyla birlikte, tek bir eyalet statüsünde olan Cammu ve Keşmir'in “Cammu ve Keşmir birlik bölgesi” ve “Ladakh birlik bölgesi” şeklinde iki ayrı birlik bölgesine ayrılması önerildi. Birinci birlik bölgesinde yasama meclisi olması yönünde bir öneri yer alırken ikinci birlik bölgesinde buna yer verilmedi. Günün sonunda yasa tasarısı Racya Sabha'dan (Hindistan parlamentosunun üst kanadı) 61 ret oyuna karşı 125 kabul oyuyla geçti. Ertesi gün ise bu tasarı Lok Sabha'da (Hindistan parlamentosunun alt kanadı) 70'e karşı 470 oyla kabul edildi. Dalayasıyla meclisin yaklaşık yüzde 84'ü BJP öncülüğünde sunulan bu teklife onay vermiş oldu. Tasarı Cumhurbaşkanı Ram Nath Kovind'in imzalamasından sonra yasalaştı. Böylece 370. maddenin (birkaç fırkası hariç) pek çok hükmü geçersiz sayıldı.
Cammu ve Keşmir'in idari yapısıyla ilgili bu yeni düzenlemenin 31 Ekim 2019 tarihinde gerçekleşmesi planlanıyor. 31 Ekim Sardar Vallabhbhai Patel'in (ö. 1950) doğum günü. Patel bağımsızlık mücadelesi esnasında göstermiş olduğu faaliyetlerden dolayı Hindistan'ın ulusal önderlerinden biri olarak kabul ediliyor. Onun özellikle de bağımsızlık sonrasında eyaletleri tek bir çatı altında toplama gayreti, Hindistan'ın siyasal birliğinin sağlanmasında önemli bir rol oynamıştı. Cammu ve Keşmir'in yeni statüsüyle ilgili alınan bu kararın, halk nezdinde böylesi bir şöhrete sahip birinin doğum gününde yürürlüğe girecek olması, BJP'nin Hint toplumuna vermek istediği mesajı yansıtması bakımından önemlidir.
Bu düzenlemeyle birlikte ülkede 28 eyalet ve 9 birlik bölgesi olacak. Hindistan anayasasında eyaletlerin ve birlik bölgelerinin sahip olduğu haklar ayrı ayrı tanımlanmış. Yönetim şekli ve merkezi hükümetle ilişkileri bakımından iki yapı arasında önemli farklar bulunuyor: Eyaletlerdeki güçler merkezi hükümet ve o eyalet arasında dağılırken, birlik bölgelerinde tüm yetkiler merkezi hükümetin elinde. Eyaletler seçimle gelen eyalet başkanı tarafından yönetilirken, birlik bölgeleri cumhurbaşkanı tarafından atanan kişi tarafından idare ediliyor. Yasama meclisi bulunan eyaletler kendi yasalarını oluşturabilirken, birlik bölgelerinin (birkaçı hariç) genelinde bu sistem yok. Yeni düzenlemede Cammu ve Keşmir'in, Delhi örneğinde olduğu gibi, yasama meclisine sahip olan bir birlik bölgesi olması, Ladakh'ın ise yasama meclisi olmaksızın bir birlik bölgesi olarak devam etmesi öngörülüyor.
SORULAR ve SORUNLAR
Anayasa 370. maddenin eyalet meclisinin onayıyla değiştirilebileceğini öngörüyor. Dolayısıyla bazı yorumculara göre, parlamentodan çıkan kararın Keşmir meclisinde de kabul edilmesi gerekiyor. Oysa Keşmir bölgesinde bir yıldan uzun süredir (feshedildiği için) bir meclis bulunmuyor. Bu yüzden halkın bir kısmı yapılan değişikliklerin geçersiz olduğunu düşünüyor. Merkezi hükümet ise parlamentoda alınan kararın, bölgedeki vali tarafından imzalandığı için geçerli olduğunu savunuyor. Uluslararası ve yerel basında görüş bildiren Hintli anayasa hukukçuları da bu konuda farklı demeçler veriyorlar: Kimileri bunun hukuka uygun olduğunu savunurken kimileri de yöntem açısından usulsüz olduğu için yüksek mahkemeye itirazda bulunulabileceğini söylüyor. Muhalefetteki partiler BJP'yi zor duruma sokmak için bunu bir fırsat olarak görebilir; fakat Keşmir pek çok Hintli için hassas bir mesele olduğundan, çoğu parti (gerek oy endişesi gerekse parti içi dengelerden dolayı) bu konudaki itirazı tam manasıyla dillendir(e)meyebilir.
Mevcut tartışmaların nasıl neticeleneceği belirsizliğini koruyor. Fakat şurası açık ki birlik bölgesine dönüştürülen Cammu Keşmir'in merkezi hükümet nezdindeki statüsü belli ölçüde düşürülmüş oldu. Bölgede yaşayan pek çok insan bu yeni düzenlemenin, Keşmir'in (Müslümanlar lehine olan) demografik yapısının değiştirilmesini hedeflediğini düşünüyor ve merkezi hükümet tarafından atılacak adımların şiddetinden endişe ediyor.
Yasa tasarısının oylanması sırasında, muhalefetteki Kongre Partisi'nden P. Chidambaram'ın sarf ettiği “Bir zafer kazandığınızı düşünebilirsiniz, ancak yanılıyorsunuz ve tarih size hatalı olduğunuzu kanıtlayacaktır. Gelecek nesiller bu meclisin bugün nasıl bir büyük hata yaptığının farkına varacaktır” şeklindeki sözlerinin üzerinde durulması gerekiyor. Chidambaram'ın, bu kararı “feci bir adım” olarak nitelendirmesi ve söz konusu değişikliklerin ciddi sonuçlar doğurabileceğine işaret etmesi dikkat çekicidir. Neticede hükümet yetkililerinin Cammu ve Keşmir'deki terör olaylarının veya ekonomik sıkıntıların nedenini söz konusu bölgeye özel haklar tanıyan ilgili anayasa maddesine indirgeme çabası çok gerçekçi durmuyor. Zira vicdan sahibi herkesin takdir edeceği üzere, bu tür sorunları tetikleyen pek çok iç ve dış etken söz konusudur. Ayrıca sözü edilen mevcut problemler sadece Cammu ve Keşmir'in değil, bütün Hindistan'ın genel sorunlarıdır.
KUZYE HİNDİSTAN'DA GERİLİM ARTIYOR
Hindistan'ın kuzeydoğusunda yer alan Assam eyaleti, nüfusunun yaklaşık üçte birini Müslümanların oluşturduğu bir bölge. Keşmir'in ardından birkaç gün önce Assam halkıyla ilgili alınan kararlar, BJP'nin seçim öncesinde dillendirdiği aşırı milliyetçi politikalarını hızla uygulamaya başladığını gösteriyor. BJP “Assam'a yasadışı yollardan girenler yüzünden bölgenin demografik yapısının zedelendiği” görüşünü uzun zamandır dillendiriyordu. Amit Shah'ın “Assam ikinci bir Keşmir olmayacak” şeklindeki beyanı da bu minvalde değerlendirilmedir. Bunun önüne geçmek için, bölgede “Ulusal Vatandaşlık Kaydı” adı verilen bir uygulama hayata geçirildi ve bu sayede kimin yerli, kimin göçmen olduğunu ortaya koyacak bir dizi çalışma başlatıldı. Assam halkı ilgili kuruluşa çeşitli evraklar sunmak suretiyle “kimliklerini” ve “yerliliklerini” ispatlamaya çalıştı. İlgili kuruluş birkaç gün önce resmi makamlarca bölgenin asli unsuru kabul edilen kişilerin nihai bir listesini yayımladı. Buna göre, başvuru yapan yaklaşık otuz üç milyon insandan otuz bir milyonu listede yer alırken bir milyon dokuz yüz bin kişi liste dışında tutulmuş. Assam'daki yerel yöneticiler, liste dışında kalanlar arasında hem Hinduların hem de Müslümanların bulunduğunu ifade etmek suretiyle dini veya etnik bir ayrım yapılmadığına işaret etmeye çalışsalar da, bölgede yaşayanların aktardığı bilgilere göre, liste dışında kalanların büyük çoğunluğunu Müslümanlar oluşturuyor. Müslümanların “Bengali” şeklinde nitelendirilerek ötekileştirilmesi halk arasında ciddi endişelere yol açıyor. Dolayısıyla bu karar büyük ölçüde Müslümanları etkileyecektir.
Yapılan açıklamalara göre, liste dışında kalanlar dört ay içinde mahkemeye itiraz edebilecekler. Mahkeme ise incelemeleri tamamlayıp altı ay içinde kararını açıklayacak. Assam eyaleti yetkilileri “paniğe gerek olmadığını” ifade etseler de halkın tedirgin bekleyişi artarak devam ediyor. Diğer taraftan, bölge halkının maddi durumu oldukça zayıf olduğundan, tekrar mahkemeye başvurma veya avukat tutma gibi külfet isteyen bu tür işlemleri ne oranda gerçekleştirebilecekleri de henüz netlik kazanabilmiş değil.
Yaşanan hadiseler bu uygulamanın pek çok sorunu beraberinde getireceğini gösteriyor. Listede kendisi olduğu halde eşi veya çocukları olmayan, uzun yıllardır oy kullandığı halde ismi görünmeyen insanların olduğu konuşuluyor. Bu durumun toplumda sosyokültürel travmalar yaratacağı öngörülüyor. Liste dışında kalanların toplumdan tecrit edilecekleri ve çeşitli yaptırımlara maruz kalacakları endişesi hakim. Listede isminin yer almadığını duyan yaşlı bir kadının kendi canına kıyması, böyle bir uygulamanın yol açabileceği sonuçları göstermesi bakımından son derece vahim bir hadisedir.
Güvenliği sağlamak ve huzur ortamını tesis etmek her devletin asli görevidir. Fakat bu yapılırken nasıl bir metodun takip edildiği de aynı derecede önemlidir. Özellikle de dini ve etnik kimliği çeşitlilik arz eden bir ortamda siyasi hamlelerde bulunurken çok hassas davranılmalıdır. Toplumsal dokuyu ilgilendiren kararlar alınırken tarihi gerçekler ve sosyokültürel unsurlar göz önünden ayrılmamalıdır. Yakın zamana kadar aynı toprak parçası üzerinde yaşamış insanları bir anda yok saymak ve ötekileştirmek doğru bir tavır olmasa gerektir. Hükümetten beklenen, siyasi kararlar alırken sağduyulu hareket etmesi ve Hindistan'ın asırlardır devam edegelen çok kültürlü yapısına uygun, kucaklayıcı söylemlerde bulunmasıdır. Böyle bir siyasi irade, dünyanın en büyük demokrasisine sahip olmakla övünen Hindistan'ın bu vasfını devam ettirmesi, dünya siyasetinde güçlü bir aktör olarak varlığını sürdürmesi ve geçmişte olduğu gibi gelecekte de Hint topraklarında yaşayan insanların birlikte yaşama kültürünü yaşatabilmesi açısından son derece önemlidir.