Kudüs’te yaşananların hikâyesi
TIMETURK Yazarı Muin Naim, 14 Temmuz'dan itibaren Mescid-i Aksa'da yaşananları ve arka planını yazdı:

Oluşturma Tarihi: 2017-08-01 14:39:09

Güncelleme Tarihi: 2017-08-01 14:39:09

TIMETURK | MUİN NAİM

Son 20 gündür sürekli olarak Mescid-i Aksa ve Kudüs'ü konuştuk. Toplantı ve programlar yapıldı mitingler ve yürüyüşler düzenlendi. Yüreklerde hem öfke hem de hüzün vardı. Cevap aranan soru, Mescid-i Aksa'nın ne zaman ve nasıl bu hale geldiği oldu.

Siyonist İşgal hareketinin ilk kongresinden sonra (Basel 1897) "Mescid-i Aksa ve Kudüs" için planları hep aynı olagelmiştir. Ve halen de aynı şekilde devam etmektedir. Nitekim Siyonist İşgal hareketinin Filistin'i işgal edip İsrail işgal devletini ikame etmesinden sonraki ilk başbakanı (1948) ve dönemin Siyonist hareketi lideri David Ben-Gurion'un söylediği ve Siyonistlerin de sürekli tekrarladığı bir sözü vardır: “Kudüs olmadan İsrail'in ve Heykelin (Süleyman Tapınağı) anlamı yoktur.”

Bu günlerde yaşadıklarımız ise bu hedefe giden planın bir parçası olarak görülmektedir.

İsrail İşgal devleti, sinsi planlarını uygularken iki hususu gözardı etmemek lazım. Birincisi bir şeyi tekrar tekrar denemekten çekinmemesi; ikincisi ise sabırla ve fırsatları bekleyerek uygulamaya geçmesidir ki bunu Kudüs ve Mescid-i Aksa konusunda çok net bir şekilde görmekteyiz. Filistin'i İşgal etmeden önce her türlü hile ve kandırma ile beraber İngilizlerin baskı ve zorlaması ile Filistinli olsun ya da olmasın Kudüs'te mülkü olan bazılarının mülkünü Yahudilerin adına tapulayarak kendilerine bir varlık oluşturmalarını bu kapsamda zikredebiliriz.

1948 yılında ise Filistin'in %78'ini işgal etmeden önce İngilizlerin desteği ile Kudüs'e Uluslararası bir statü (Corpus Separatum) kazandırılması planını 1947'de taksim kararı ile gerçekleştirmiş oldular. Ve 1948 yılında Kudüs'ü işgal edemeyen Siyonist hareket, Filistin topraklarında kurdukları işgal devletinin sınırlarını çizmeden bağımsızlığı ilan etti çünkü hedeflerinde halâ Kudüs ve Mescid-i Aksa'yı işgal etmek vardı.

1967'de ise Filistin'in kalan %22'lik kesimini (Gazze, Batı Şeria ve Kudüs'ün Doğusu) işgal eden İsrail'in Arap ülkelerinin yenilgisini fırsat bilerek gerçekleştirdiği ilk uygulaması ise Burak duvarının bitişiğinde bulunan Mağribiler Mahallesi'nin tamamen yıkılması ve tüm bu alanı Yahudilerin ibadet alanı olarak ilan etmesiydi.

İşgal sırasında da Mescid-i Aksa üzerine işgal devletinin bayraklarının asılması sonucunda İslam ülkelerinden ve özellikle de Türkiye Cumhuriyeti Başkonsolosu'nun olay yerine giderek gösterdiği tepki sonucu bayrakları hemen indirdi ancak tıpkı geçen haftalarda olduğu gibi Kudüs'teki hakimiyeti yeniden ele almak istemesi sonucunda Filistin halkı tepki gösterdi. Bunun üzerine işgal devleti, Ürdün Kraliyeti ile anlaşarak eski taammümlere geri dönmek zorunda kaldı.

Siyonist İşgalci İsrail planını rahat uygulayabilmek için hem siyasi kararı hem de dini Fetvayı kullandı. Örneğin 1967'de Müslümanları kışkırtmamak için Yahudilerin Mescid-i Aksa içinde bulunmalarının dinen yasak olduğunu açıklayan hahamlar ve Yüksek Adalet Mahkemesi yavaş yavaş kararlarından vazgeçerek bugün hahamlar ve siyasetçilerle birlikte Mescid-i Aksa'ya silahlı askerler ve işgal polisi eşliğinde saldırarak aynılarını yapıyorlar.

MESCİD-İ AKSA'YI BÖLME ÇABALARI

İşgalci Siyonist hareketi, 120 yıl önceki Kudüs'ü Yahudileştirme planına her gün bir adım daha yaklaşmaktadır. Bu planın Mescid-i Aksa dışındaki bölümünün büyük bir kısmı Müslümanların mirası, tarihi ve değerlerini yok ederek yapılmaktadır ve şu anda Mescid-i Aksa'nın içini Yahudileştirebilmek için planları uygulamaya koymuş durumdalar.

Bu planın ilk adımları 1976'da işgalin merkezi mahkemesinin “Yahudiler, Tapınak Dağında (Mescid-i Aksa'da) ibadetlerini yapabilirler” kararı ile başlamıştır ve müteakip yıllarda dünya ve Filistin'deki gündemi göz önünde bulundurarak bu uygulamayı ilerletmiştir.

Bu plan 14 Temmuz'da Filistinlilerin direnişi ve Müslümanların tepkisi ile suya düşürüldü. Mescid-i Aksa'daki hakimiyeti değiştirme planı, Aksa'nın içini Yahudileştirmenin önemli bir mihenk taşıydı. Çünkü o adımdan sonraki adımları biz Hz. İbrahim Camii'nde yaşadık ve orada gerginliği azaltmak adına Müslümanların olan cami yavaş yavaş Yahudileştirildi ve büyük bir kısmı sinagog yapıldıktan sonra son yıllarda yüzlerce kez bu camide ezan susturuldu, namaz engellendi ve halen durum bu şekilde devam ediyor.

Mescid-i Aksa'nın sorumluluğu sadece Filistinlilere ait değildir. Filistinliler bu güne kadar Mescid-i Aksanın kimliğini koruyabilmek için binlerce şehit ve on binlerce gazi vermiştir ve vermeye devam edecektir. Ta ki Ümmet kendi hakkı olan Mescid-i Aksa'ya ve Kudüs'e sahip çıkana kadar.

Özetle İslam alemi; hem halklar hem de hükümetler nezdinde uyanıp ilk kıblesine sahip çıkmazsa emin olun nasıl Endülüs sadece şiirlerimiz ve hatıralarımızda kaldı ise Mescid-i Aksa'yı da Siyonist İşgal devletine kaptırabiliriz. Ve Aksa'ya bir daha -en azından uzun bir süreliğine- kavuşamayabiliriz.