Stratejik Araştırmalar Merkezi (AFSAM) başkanı Mustafa Efe, “Fransa Doğu Akdeniz'e yöneliyor ve Yunanistan Fransa'nın taşeronluğunu yapıyor. Fransa ise ABD'nin yani küresel güçlerin taşeronluğunu yapıyor” dedi.
Mustafa Efe'nin, “Küresel sömürü sisteminin memuru: Macron” başlıklı görüş yazısı şöyle:
Fransa'nın Doğu Akdeniz'e bu kadar müdahil olmasını çeşitli yönlerden okumak gerekiyor. Fransa Doğu Akdeniz'e yöneliyor ve Yunanistan Fransa'nın taşeronluğunu yapıyor. Fransa ise ABD'nin yani küresel güçlerin taşeronluğunu yapıyor. Yunanistan çok yakın diye Yunanistan'a bakmamak gerekiyor. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo bu bölgeden ayrılmıyor. Pompeo İsrail destekli Rönesans barajı konusunda Mısır'la Etiyopya'nın arasını bulmak için Etiyopya'ya gitti. ABD iki yıl evvel Etiyopya ve Eritre arasındaki anlaşmazlıkların bitmesine öncü olarak iki ülke arasında barış anlaşması imzalanmasını sağladı. Sudan'da Ömer El-Beşir'in devrilmesiyle geçici yönetimin kendi istediği profilde bir yapıda kurulmasını sağladı. Ardından da diplomatik ilişkilere sahip olmayan İsrail ile Sudan arasındaki ilk resmi doğrudan uçuşu Pompeo'yu taşıyan uçak başlatmış oldu. Şimdi Sudan İsrail'i tanıyacak; Somali de aynı şekilde İsrail'i tanıyacak. Somaliland İngiltere tarafından Somali'den koparılmak için uğraşılıyor. 2013 yılında Somali ile Somaliland arasında Ankara Bildirgesi imzalanmış olmasına rağmen, son yıllarda görüşmelerde Türkiye masaya çağrılmadı. Libya'da Birleşmiş Milletler (BM) tarafından tanınan meşru Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin (UMH) yanında olan tek devlet Türkiye. ABD, Fransa, Rusya, İngiltere ve diğer batılı devletler darbeci General Halife Hafter'i ve ülkedeki savaş baronlarını destekleyip Libya'yı üçe bölme hedefindeler. Fransa'nın 2011'de Muammer Kaddafi'ye yönelik saldırısında önemli rol oynayan Fransız yazar, entelektüel dolandırıcı, tetikçi Bernard Henri Levy bu yılın Temmuz ayında tekrar Libya'ya gitti. Fransa elinde bulunan tüm unsurları Türkiye'nin Libya'da yürüttüğü süreci sabote edebilmek için kullanıyor. Türkiye'nin Orta Doğu ve Afrika politikaları ABD, Fransa ve diğer batılı ülkeler tarafından kuşatılmak isteniyor.
Fransız petrol şirketi Total üzerinden Akdeniz doğalgazına çökme planları yapan Fransa bunun giderek zorlaştığını gördükçe saldırganlaşıyor. İşgal edilmiş Filistin topraklarının Akdeniz sularından çıkarılan doğalgazın Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Yunanistan işbirliğiyle Avrupa'ya ulaştıracak EastMed projesinde Türkiye devre dışı bırakılmıştı. Doğalgazın Girit üzerinden Yunanistan'a, oradan da Avrupa'ya gitmesi hedefleniyor. İşte ABD Dışişleri Bakanı Pompeo'nun Girit'i ziyaret etmesinin sebebi de bu. ABD Rum kesimine silah ambargosunu kaldırarak aslında Rum tarafını savaşa teşvik ederken Türkiye'yi tehdit ediyor. Doğu Akdeniz meselesinde sadece Yunanistan'a ve onun faaliyetlerine odaklanmak, işin gerçek durumunu kavramamızı engelleyecektir. Yunan topraklarında yaşayanlar eskiden beri Helen imparatorluğu rüyasıyla Anadolu topraklarını her zaman ele geçirmek istemişlerdir. Yunanistan'ın şu anda hayal kuracak hali yok. Ülke ekonomik ve siyasi olarak vahim durumda. Bizim sadece ilkokul ve ortaokul öğrenci sayımız Yunanistan'ın nüfusundan daha fazla. Türkiye siyasi olarak sıkıştırılmak isteniyor; Türkiye'yi Anadolu topraklarına sıkıştırmaya çalışıyorlar.
Fransız ve Avrupa Sömürgeciliği
İstanbul'un fethinin ardından Bizans İmparatorluğu'nun yıkılmasıyla Hindistan'a gidiş yolları Türklerin eline geçtiğinde, sömürgeci Avrupalılar, buradaki ümitleri kesilince Doğu'ya ulaşılabilecek bir deniz yolu bulabilmek için çalıştılar. İspanyol, Portekiz, Hollandalı misyoner kâşif ve yağmacılarla başlayan sürece daha sonra Fransız, İngiliz, Alman ve Belçikalı sömürgeciler dahil oldu. "Coğrafi Keşifler" denilen mevzu, cahil Avrupalıların dünyayı öğrenme ve öğrendikleri yerleri sömürme tarihidir. Bu işgal ve sömürü hareketlerini insanlık için bir keşif(!) diye okutan bütün sosyal bilim disiplinleri ve eğitim kurumları sömürge işgali altındadır. 15. yüzyılın ikinci yarısında başlayan sömürgecilik faaliyetleriyle Avrupalılar, Batı Afrika'dan başlayarak Çin'e kadar uzanan bölgede 500 yıl sömürgecilik yaptılar. Afrika'ya gerçekleştirdikleri Haçlı Seferleri sırasında Doğu Afrika'da 14 İslâm devletini yıktılar. Gazneli Mahmud'un 17. seferini gerçekleştirerek fethettiği Hindistan'da yüzyıllarca süren Türk egemenliğini İngilizler yıkarak bölgeyi sömürgeleştirdiler. Fransızlar 1624 yılında Senegal'de ticaret ve lojistik merkezleri kurarak sömürgeciliğe başladı. Fransa Akka yenilgisinden dolayı Asya'da kuramadığı imparatorluğu, Afrika'da kurmaya karar verdi. Fransa'nın Afrika'da sömürgeleştirdiği bölgelerin toplam yüzölçümü 11,8 milyon kilometrekaredir. Bugün bu bölgede dilleri zorla Fransızca yapılmış 29 devlet bulunuyor. Fransa'da bile tedavülde olmayan Frank para birimini kullanan 16 devlet var. Yağmaladığı zenginlikler, köleleştirdiği veya öldürdüğü milyonlarca insan ve yaptığı soykırımlardan dolayı Afrika'dan özür dilemesi gerekirken, Fransa üstüne bir de vergi alıyor. Fildişi Sahili'nin başkenti Abidjan'daki Başkanlık Sarayı hâlâ Fransa'ya aittir ve Fildişi Sahili kira öder. Afrika Birliği'nin ABD Temsilcisi Dr. Arikana Chihombori-Quao Afrika'da devam eden yeni sömürgeci politikaları özellikle de Fransız sömürgeciliğini eleştiren konuşmasından dolayı Fransa baskısıyla 2019 yılında görevden alındı.
Fransa her yüzyıl başında Orta Doğu'ya saldırıyor
Fransa her yüzyıl başında Doğu Akdeniz'de bir saldırıya geçiyor. 18. yüzyılın sonunda, 1799'da Mısır ve Suriye'ye saldırıp Akka'da yenilmişti. Türklere yenilenler intikam almak için başkalarıyla ittifak yaparak karşımıza çıkıyorlar. Kut'ül-Amare'de ağır bir yenilgi alan İngiltere intikam almak için Fransa ile Sykes-Picot gizli anlaşmasını yaparak Osmanlı Devleti'nin Orta Doğu'daki topraklarını paylaştı. Sykes-Picot gizli anlaşmasına göre Suriye, Lübnan, Türkiye'nin güneyi ve güneydoğusu, Tokat Yıldız dağları-İskenderun-Diyarbakır üçgenindeki bölge Fransa'ya sömürge olarak bırakıldı. Fransa 1920'lerde Suriye'yi bombalayarak binlerce kişiyi şehit etti. Suriye, Lübnan manda yönetimine alındı. Nihayetinde Fransa 1946'da ardında kan ve gözyaşı dolu utanç verici bir tarih bırakarak Suriye'den çekildi. 21. yüzyılın başında, 19 Mart 2011'de Libya'yı savaş uçaklarıyla bombalayarak, Ağustos 2011 itibarıyla Suriye ile resmi ilişkilerini keserek ve en son 2020'de Beyrut limanı patlamasından sonra şehri ziyaret eden Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Napolyon ağzıyla Lübnan'ı tehdit ederek 100 yıl sonra bölgeye tekrar kan ve gözyaşı için geldi. Macron'un yeni hedefi bu sefer Libya'yı doğrudan işgal etmek olacak.
Fransız sömürgeciliğinin vahşi karakteri
Fransız sömürgeciliği çok vahşi bir karakter taşımaktadır. Fransızca yoluyla Afrika düşünce geleneğini ve felsefesini şekillendirmiştir. Afrikalı aydınlar Fransız sömürgeciliğinin etkisiyle büyülenmiş bir hayranlık içindedirler. Bugün bile Fransa'da eğitim almayı, Fransızca konuşmayı büyük bir meziyetmiş ve üstünlük göstergesiymiş gibi görürler. Fransa Afrikalıları Afrika'nın kendisine muhtaç olduğuna inandırmıştır. Hâlbuki Afrika zengin Fransa ise fakirdir. Afrika'dan uranyum gelmezse bugün Fransa'nın yüzde 75'i elektriğe ulaşamaz. Fransa Afrika'da sömürgeciliğini meşrulaştırmak ve Afrikalıların isyan etmesini engellemek için Orta Afrika sömürge bayrağının içine Osmanlı bayrağını da dâhil ederek kötüye kullanmıştır. Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika eyaletlerinde Fransa kendine yerel müzahir topluluklar oluşturarak onlarla işbirliği yapmıştır. Fransa'nın Kuzey Afrika'daki misyonerlik faaliyetlerine papalık tarafından da destek verilmiştir. Napolyon da Büyük İskender gibi "Doğu'nun İmparatoru" olup adına şehirler kurulmasını hayal ediyordu. Napolyon yenilerek Mısır'dan da çekilince Mısır, Libya, Tunus Cezayir ve Fas'a misyonerler göndererek bu bölgede karışıklıklar çıkarmaya çalışmıştır. Fransa bu bölgede iç çekişmelerden faydalanarak başarılı olmuştur.
Fransa "dil ve kültür reformu" adı altında Arapça ve Berberice konuşan Cezayir halkının dilini değiştirerek Fransızcayı zorunlu dil yaptı. Bu Fransa'nın diğer bütün sömürgelerinde uyguladığı bir sömürgeleştirme ve asimilasyon metoduydu. Fransa Cezayir'in bağımsızlığını tanımak zorunda kalınca "bana yar olmayan kimseye yar olmasın" diyerek altyapıyı tahrip etmiş, arşivleri, şehir planlarını alıp götürmüştür. Cezayir'de nesillerin zihinlerinden çıkmasın diye, 5-10 yaşındaki çocukların zorla açık tutulan gözleri önünde ana-baba ve kardeşlerini şehit eden katil Fransızlar insanlık tarihinin modern firavunları gibiydiler. Fransa yaklaşık 1,5 milyon kişiyi şehit ettikten sonra Cezayir'in bağımsızlığını tanımak zorunda kaldı. Ancak Cezayir'in bağımsızlığını tanırken bile bazı tavizler de koparmaya devam etti. Tanıma metninde askeri üsler, ekonomik tavizler ve nükleer denemeler için Sahra çölünü kullanmayı istemek gibi zehir kusan maddeler de yer alıyordu.
Fransa Kuzey Afrika'daki ülkelerde sömürgecilik, soykırım, katliamlar ve vahşetlere neden olsa da, eğitim için Fransa'ya giden en fazla öğrenci yine bu ülkelerden yani Fas, Cezayir ve Tunus'tandır. Tunus'ta ve Cezayir'deki jakoben laiklik anlayışı Fransız mirasıdır. Bu ülkelerdeki insanların zihinleri bugün bile sömürge altındadır. Fakat Cezayir, Tunus ve Libya, ay yıldızlı bayraklarıyla aslında bizimle aynı tarihi paylaştıklarını haykırıyorlar.
Rotschildlerin kuklası Cizvit talebesi
Bugün Fransa'nın saldırgan tutumunu anlamak için Fransa Cumhurbaşkanı Emmanel Macron'u iyi tanımalıyız. Çünkü çok büyük bir kurguyla karşı karşıyayız. Macron'un "karanlıklar prensi" gibi bir geçmişi var. Eğitimini Cizvit okulunda almış bir kişi. Eşi Brigitte de Cizvitlere ait lisede Macron'a öğretmenlik yapmıştır. Yani işin içinde bir Cizvitler de var.
Macron siyasetten gelen biri değil ve aslında herhangi bir siyasi partisi de yoktu. Hiçbir siyasi tecrübesi olmayan ve bir partide de görev almamış olan Macron, Fransa'da birden parlayarak en şanslı başkan adayı oldu. Bunu aldığı eğitim ve çalışkanlığına bağlayacak olursanız, Fransa'da çok daha iyi eğitimli ve çalışkan 39 yaşında binlerce kişi bulabilirsiniz. Macron Rothschild et Cie Banque'ta görev yapmış, burada hızlı bir şekilde yükselmişti. Rothschildlerin Fransa'daki ekonomik hareketliliklerinin miktarının yaklaşık 100 milyar avro olduğu söyleniyor. 2012'de François Hollande devlet başkanı olunca, Macron Rothschild bankasındaki görevini bırakarak devlet başkanının genel sekreterinin yardımcısı, daha sonra ise ekonomi bakanı oldu. Aslında kendisi bu konuma yerleştirildi. Macron, Hollande'ın yanında onun bütün kararlarına etki ediyordu. Hollande 2015 yılında Macron'un önerilerinin tamamını yasa haline getirdi. Fransa halkı protesto gösterileriyle tepki verdi. Bunlardan dolayı Hollande'a olan destek çok azaldı. Bu esnada "Gençlik Macron'la" (Les Jeunes avec Macron [JAM]) isminde bir hareket ortaya çıktı ve bu süreç Macron'u cumhurbaşkanlığına taşıdı. Fakat Macron, adaylığını ilan edince Fransızlar onu "Rothschildlerin adayı" olarak tanımladılar.
Fransa'nın Türkiye rahatsızlığı
Fransa'nın Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika'da bugüne kadar yürütmüş olduğu sömürgeci politikalar ve saldırıları bugün o bölgelerde yaşanan bütün sıkıntıların, iç karışıklıkların temel sebebidir. Bu politikalar bugün aynı şekilde karşımıza çıkmaya devam ediyor ve ülkemizi de etkiliyor. Eskiden Suriye, Lübnan, Libya, Tunus, Cezayir ve Fas gibi ülkelerde yaşananların tamamı Osmanlı Devleti'nin bir iç meselesiydi. Fransızların İran üzerinden Hindistan'a gitme hayallerinin son bulduğu Napolyon'un Akka mağlubiyetine rağmen, Fransızlar hâlâ bu hedeflere ulaşmak için çalışıyorlar. Macron Napolyon'un sınırsız Fransız yayılmacılığı politikası gibi bir politika yürütüyor.
Fransa Doğu Akdeniz ve Afrika'da Avrupa sömürgeciliğinin yerleşebilmesi için Osmanlı Devleti'nin bölgede hâkimiyetinin bitirilmesi gerektiğini düşünüyor ve bunu da diğer Avrupa ülkelerine de kabul ettiriyordu. Fransa bugün de Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika'da rahat bir şekilde at koşturabilmek, Fransız, İngiliz ve Amerikan modern sömürgecilik taleplerini gerçekleştirebilmek için Türkiye Cumhuriyeti'nin etkisinin bu bölgede sınırlandırılması ve yok edilmesi için çalışıyor. 4 bin 763 kilometre Akdeniz ve Adalar Denizi (Ege) sahili olan Türkiye'yi Akdeniz'den sürmek istiyor.
Fransa hem Afrika'da hem Akdeniz'de sömürge güdüleriyle hareket ediyor. Bundan dolayı Türkiye ile hem bölgesel hem de küresel olarak karşı karşıya gelmekte. Türkiye bugün Afrika'da insani yardımların yanı sıra "kazan-kazan" prensibiyle hareket ettiği için Afrikalılar tarafından kabul görüyor. Afrikalılar Fransa'nın dışında da işbirliği yapılabilecek ülkeler olduğunu görerek memnun oluyorlar. Çünkü diğer Avrupa ülkelerinin de Afrika'da bir sömürgeci geçmişi var. Fakat Türkiye'nin Afrika'da kan ve gözyaşı miraslı bir sömürgeci geçmişi yok. Bilakis Afrikalıların mücadele ettiği bu sömürgeci güçlere karşı biz de aynı şekilde mücadele ettik. Cezayir'i, Mali'yi, Nijer'i, Kongo'yu sömüren Fransa ile Suriye'yi, Lübnan'ı sömüren, Hatay'ı, Antep'i, Maraş'ı işgal eden aynı Fransa'dır.
Afrika'da esasen Fransa ve Türkiye arasında adı konulmamış bir mücadele var. Fransa Türkiye'nin Afrika ülkelerinde, özellikle de Fransız eski sömürgesi olan Afrika ülkelerinde yürütmüş olduğu kalkınma yardımları, insani yardımlar ve eğitim çalışmaları gibi faaliyetlerden ciddi şekilde rahatsızlık duyuyor. Türk Hava Yolları'nın (THY) Afrika'da açtığı her bir destinasyon Fransa'nın kalbine hançer gibi saplanmakta. Eskiden Afrikalılar Gabon'dan, Senegal'den, Burkina Faso'dan dünyanın herhangi bir yerine gitmek için Air France veya British Airways ile önce Paris'e veya Londra'ya, oradan da gitmek istediği ülkeye giderlerdi. Bugün ise Afrikalılar Afrika kıtasından 60 destinasyondan THY ile İstanbul üzerinden dünyanın herhangi bir yerine gidebilmekteler. Artık merkez Paris ve Londra değil, İstanbul'dur.
Türkiye aslında yürüttüğü çalışmalarla dünyanın eksenini değiştirmekte. Fransa Türkiye'de eğittiği kişiler, satın aldığı bürokratlar ve medyadaki kalemşörlerle yıllardır Afrika'ya gidilmemesini telkin ettirmiştir. Türkiye'yi daha yüz yıl öncesine kadar yönettiği bölgelerden uzak tutmak için her türlü yolu denemiştir. Çünkü ancak Osmanlı güç kaybedip Afrika'dan çekilince Fransa bu bölgelere girebilmiştir. Bu nedenle Türkiye'nin Afrika ülkelerini uyandıracağını düşünerek onu buradan uzak tutmaya çalışıyor.
Fransa'nın rahatsız olduğu bir başka konu ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın güçlü liderliği. Macron'un "Türk halkıyla problemimiz yok. Problemimiz Cumhurbaşkanı Erdoğan'la" söylemi, ülkeleri nasıl lidersiz bırakıp işgal ettiklerinin ve sömürgeleştirdiklerinin ifşasıdır aynı zamanda. Çünkü Fransızlar Afrika'da devirmek istedikleri liderleri ellerindeki medya gücü üzerinden itibarsızlaştırarak zayıflatmışlardır. Ekonomik ve askerî olarak ne kadar güçlü olursanız olun, güçlü liderliğiniz yoksa, elinizde var olan bu potansiyeli kullanamazsınız. Avrupa dünyada Türkiye'siz bir düzen kurulamayacağının artık farkında. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Dünya 5'ten büyüktür" sloganı artık tüm dünyanın gündemini belirliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın güçlü liderliğindeki Türkiye mazlum, mağdur ve sömürgeleştirilmiş ülkelere ümit ışığı olmaya devam ediyor. Bu ümit Fransa'nın Afrika'daki ve Orta Doğu'daki geleceğini kökünden sarsıyor.