Lavrov, Sputnik'e verdiği röportajda Suriye'deki çözüm süreci ile Astana formatı çerçevesinde Rusya'nın Türkiye ve İran ile yaptığı işbirliği konularında değerlendirmelerde bulundu.
“TÜRKİYE VE İRAN'LA İŞBİRLİĞİ YAPIYORUZ”
Astana çalışmalarının artık oturmuş ve başarılı bir format olduğuna dikkat çeken Lavrov, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Astana formatı çerçevesinde Türkiye ve İran'la işbirliği yapıyoruz. Astana çalışmaları, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) Suriye çözümüne ilişkin kararlarına ve özellikle de 2254 sayılı karara dayanan, oturmuş, başarılı ve uluslararası hukuk açısından da doğrulanmış bir etkileşim mekanizması. Etkili oluşunun temelinde, Suriye hükümeti ile silahlı muhalefet heyetlerinin mutabık kaldığı anlaşmalar var. Biz, İranlı ve Türk partnerlerimizle birlikte öncelikle anlaşmaların sağlanmasına katkıda bulunuyoruz, ikinci olarak ta uygulanmaları hususunda garantör oluyoruz. ‘Garantör ülkeler' ifadesi de buradan geliyor."
“ANAYASA KOMİTESİ ADAY LİSTESİNİ BM TEMSİLCİLERİNE İLETTİK"
Garantör ülkelerin bu çalışmalarının en önemli sonuçlarından bir tanesine değinen Lavrov, "Suriye'nin geleceğini Suriyeliler tarafından, uluslararası yardımla birlikte bildikleri ve uyguladıkları siyasi süreç çerçevesinde belirlenmesi gerektiği yönündeki tez de böylelikle gerçekleşmiş oluyor. Bu yaklaşımın bir örneği, ilk gerçek kapsayıcı bir forum olan, Suriye'deki siyasi çözüm sürecine dinamik katan, Cenevre sürecini durgunluktan çıkarıp anayasa ‘dosyası' üzerinde çalışmalara ivme kazandıran Ocak 2018'de düzenlenen Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'dir. Kongrenin eş organizatörlerinin Astana'daki ‘garantörler' olduğunu hatırlatırım. Kısa bir süre önce Rusya, Türkiye ve İran arabuluculuğu ile Suriye hükümeti ile muhalefet arasında mutabık kalınan anayasa komitesi aday listesini BM temsilcilerine ilettik" diye konuştu.
Rus diplomat ayrıca Türk askerlerinin İdlib'deki varlığı konusunda da Suriye hükümeti ile mutabakat sağlandığına dikkat çekti.
Lavrov, "17 Eylül'de Soçi'de imzalanan Mutabakat belgesinde yer alan İdlib hakkındaki Rus-Türk anlaşmalarına varılması, Suriye'nin o bölgesinde gerilimi azaltma bölgesinin kurulması ve onun içine Türk, dışına da Rus ve İran gözetim noktalarının kurulması konusunda Astana süreci çerçevesinde kabul edilen önceki kararlar sayesinde mümkün oldu. Böylelikle Türk askerlerinin Suriye'nin o bölgesindeki varlığı konusunda, Soçi Mutabakatı'nı takdirle karşılayan Suriye hükümetiyle mutabakat sağlanmış durumda. Astana formatının üçüncü garantörü olan İran da ona destek verdi" ifadelerini kullandı.
Diğer yandan ABD'nin Suriye topraklarında bulunması için herhangi bir hukuki dayanak olmadığını söyleyen Lavrov, şöyle devam etti:
"Aksine, ABD'nin Fırat'ın doğusunda ve Tanf'taki yasal olmayan üslerinin etrafındaki 55 kilometrelik ‘güvenlik bölgesinde' askeri varlık göstermesinin herhangi bir uluslararası hukuki dayanağı yok. Washington'un, üyelerine kendilerini savunma hakkı tanıyan BM Tüzüğü'nün 51. Maddesine atıfta bulunması hukuki açıdan kesinlikle geçersiz. Suriye'de IŞİD bozguna uğratıldı, ABD ise kuvvetlerini geri çekmiyor. Aslına bakılırsa ülke topraklarının yüzde 30'unun ABD tarafından işgali söz konusu. ABD'nin yardımıyla bu bölgelerde merkezi yönetime itaat etmeyen özyönetim makamları oluşturuluyor ve bu, ülkedeki askeri ve siyasi durumda istikrarsızlaşmaya neden oluyor, çözüm sürecini yavaşlatıyor."
Rus Hava-Uzay Kuvvetleri'nin Suriye topraklarındaki varlıklarının ise yasal olduğunu vurgulayan bakan, "Rus Hava-Uzay Kuvvetleri'nin Suriye'deki hukuki statüsü ise tamamen farklı. Bizim askerlerimiz, meşru yönetimin daveti üzerine, uluslararası hukuka tamamen uygun olarak orada bulunuyor. Bu arada, 4 gerilimi azaltma bölgesinden 3'ünün (Doğu Guta, Humus, Güney Bölge) öncelikle Rus askeri müzakerecilerinin ‘sahadaki' komutanlarla doğrudan gerçekleştirdikleri çalışmalar sayesinde boşaltıldığını da hatırlatırım" dedi ve şöyle devam etti:
"ABD'nin Suriye topraklarındaki yasadışı silahlı varlığı sorununu çözmek kolay olmayacak. Washington, bu ilkelerin BMGK'nın ana kararlarında belirlenmiş olmasına rağmen, sürekli olarak Suriye'nin egemenliğini, bağımsızlığını, halk ve toprak birliğini bozan yeni şartlar koşuyor. ABD Başkanı Donald Trump'ın duyurduğu Suriye'den ‘çıkışın' ne şekilde sonuçlanacağını göreceğiz."